Diyebilirim ki, şiire/edebiyâta olduğu kadar olmasa
bile, s(ı)pora da, ona yakın seviyede iltifatım, muhabbetim ve müptelâlığım
vardır.
Bir memleketin şehirleri; dershâneleri yanında,
kütüphâneleri, konferans salonları, s(ı)por tesisleri, müzeleri ve parklarıyla
donatılıp tezyîn edilerek, ahalisinin şuûruna bunların ehemmiyeti yerleştirilmedikçe,
o şehirdeki “ şehir dokusu” lâfta kalır.
Benim,- Allah, herkesinkini de kendisine
bağışlasın- çok şükür, biri üniversite ikinci sınıfta (Cemre), ikincisi lise
üçüncü sınıfta (Şevket) ve üçüncüsü de ilköğretim okulu beşinci sınıfta (Can) adlı
üç gözbebeğim-torunum var.
Yine çok şükür ki, üçü de sağlıklı, derslerinde
dikkatli ve bunların yanında “ folklor” ve s(ı)pora da ilgileri memnuniyet
vericidir.
Bunları yazmamın sebebini söyleyeyim: Bir ay kadar
önce, küçük torunum heyecan, heves, kendine güven ve gururla geldi. Öğretmeni
Oğuz Kabataş’ın kendisini okul futbol takımına seçtiğini ve idmanlara Cedit
Ilıcas(ı)porda başlayacağını söyledi. Ben, onu, her hafta sonu DSİ basketbol
çalışmalarına gönderiyordum. Ancak; şimdiki durum çok farklıydı. Çünkü;
öğretmeni, kendisini seçmişti.
Bu mesleğin yâni öğretmenliğin-yapanlar için- çok,
hem de sayısız güzellikleri vardır. Bu öğretmenimiz -Oğuz Kabataş-, demek ki, kendi mesleğine
ciddîyetle eğiliyor. Maarifle alâkalı bütün yazılarımda ve konferanslarımda
söylemişimdir: Eğer bir sistem, kendi çocuklarındaki “ kaabiliyeti keşfedemiyor
ve onları teşvik “ edemiyorsa, o sistem sistem değildir. Oğuz Kabataş, “ keşfi”
yapmış ve ardından, onu, kendisi gibi çalışkan, öğrencilerine kendisini sevdiren,
bir başka arkadaşına- Mehmet Kumbasar’a- Cedit Ilıcas(ı)por’da idmanlarını
sürdürebilmesi için havale etmiştir. Bu, ne güzelliktir, bilir misiniz?
Merak edip, ben de,onlarla s(ı)por sahasına gittim.
Cıvıl cıvıl çocuklardaki heyecan ve arzu göğsümü kabarttı. Her ilim ve san’at
dalında da, s(ı)pordaki bu heyecanı yaşamalıyız. İtiraf edeyim ki, yaşı yetmişe
ulaşan ben bile, burada, o heyecanı iftiharla yaşadım.
Cedit Ilıcas(ı)por, çok zor şartlarda idman
yapıyor. Alt yapısında (yetmiş) minik s(ı)porcu var. Gençlerde(yirmi) ve A
Takımı’nda da (yirmi) olmak üzere toplamda (yüzon) futbolcuya hizmet veriliyor.
Bu zor şartları yenmek için iki makamdan talepleri
var. Bunların biri, İlkadım Belediye Başkanı Sayın Necattin Demirtaş; diğeri de
Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’dır. Gayeleri, sâdece ve
sâdece bu çocuklara ve bu gençlere hizmet sunmak ve katılımdaki sayılarını
artırmaktır.
İlkadım Belediyesi’ne ait Gençlik Parkı içersinde,
âtıl durumda bulunan “halı saha”nın kendilerine tahsisini arzu ediyorlar.
Çünkü, mevcut idman yaptıkları saha, Büyükşehir Belediyesi’ne ait, Batı Park’ta
bulunan halı sahalardan biridir. Orası, çocuklar için hem çok uzak ve hem de, o
tesisler çok güzel olmalarına rağmen, ne soyunup giyinmek için bir mekâna ve ne
de el yüz yıkayabilmek için bir lavobaya sâhiptirler. Bizzat gidip gördüğüm
için daha emîn olarak söylüyorum. O çok güzel tesisler, bu iki noksanlık
yüzünden verimli değildirler. Kışın, rüzgârlı havalarda, deniz soğuğu dehşetli
rahatsız ediyor.Buna da bir çâre düşünülmeli elbette. Gerçekten hizmetyapıyor
ve s(ı)pora ehemmiyet vermek istiyorsak, bu böyle olmalı. Bağışlayın, çocuklar,
bazı ihtiyaçlarını gidermek için deniz kenarına bile gidiyorlar. Olur mu böyle
şey demeyiniz? Maalesef, mecbûriyetten, oluyor!..
Diğer taraftan; Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na
ait olan Adnan Kahveci Parkı da çok güzel donanımlı ve takdire şâyan olmasına
rağmen, lütfen tâkip ediniz, bahar ve yaz aylarında bile talep görmüyor. Burayı
da, gayet donanımlı halı sahalarla hizmete açmak mümkündür. Hattâ, oraya bir de
kütüphâne koymalı. Nezîh bir şekilde, eski kıraathâneleri yaşatacak tarzda
kitap ve gazete okunabilmeli, huzurla çay, salep vs. yudumlanabilmelidir.
Yine; Ticaret Ve Sanayi İlköğretim Okulu
bitişiğinde, Vakıflar’a ait olduğunu sandığım bir” tenis sahası” bulunmaktadır.
Koskoca okulun yüzlerce öğrencisi bir avuç beton zeminli bahçede(!) sıkboğaz
edilirken, yanıbaşındaki bu çöplerle dolu tenis sahası senelerdir niçin âtıl
durumdadır, anlamam mümkün değildir. Bu, nasıl Vakıf anlayışıdır ki,
yanıbaşındaki okulun ihtiyaçlarından habersizdir.
Bu okulun, bir de etrafı kafes telle çevrili basket
sahası vardır. Bu saha, kışın çamur içinde ve yaza doğru da toz içindedir.
Çocuklar; “ çamur ve toz” içersinde âdeta çırpınmaktadırlar. Okul idâresi ne
yapsın! İmkânı mı var! Yalnız; bu memlekette, bunu görebilen hiç mi bir mes’ul
ve selâhiyetli ve bu çocuklara acıyarak ve bu sahayı güzel bir şekilde
düzenleyerek, bu okula hediye edebilecek bir sermaye sâhibi yoktur!
Okullarınızdaki s(ı)por tesisi buysa ve s(ı)pora
hevesli çocuklarınıza ve gençlerinize alâkanız böyleyse, her zaman karşınıza ne
Oğuz Kabataş gibi ve ne de Mehmet Kumbasar gibi öğretmenler çıkabilir. En
azından, onların kıymetini bilmek de gerekmez mi?
Muhterem
mes’ul ve selâhiyetliler, unutmayın ki, bu öğretmenlerin ve bu çocukların
kıymetini bilmekle yüzyüzesiniz !
Şunu da söyleyeyim ki; her yıl, İzmir’de, Türkiye
Danino Küçükler Futbol Şampiyonası yapılmaktadır. Bu çocuklar, bu şampiyonaya
da hazırlanmaktadırlar. Yarın; kazandıkları/ en azından derece aldıkları zaman,
onlarla iftihar edilmesi için, onlara el uzatılması gerekmez mi?
/M.Halistin
KUKUL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder