31 Aralık 2013 Salı

Biraz Da S(I)Por


Diyebilirim ki, şiire/edebiyâta olduğu kadar olmasa bile, s(ı)pora da, ona yakın seviyede iltifatım, muhabbetim ve müptelâlığım vardır.
  
Bir memleketin şehirleri; dershâneleri yanında, kütüphâneleri, konferans salonları, s(ı)por tesisleri, müzeleri ve parklarıyla donatılıp tezyîn edilerek, ahalisinin şuûruna bunların ehemmiyeti yerleştirilmedikçe, o şehirdeki “ şehir dokusu” lâfta kalır.
  
Benim,- Allah, herkesinkini de kendisine bağışlasın- çok şükür, biri üniversite ikinci sınıfta (Cemre), ikincisi lise üçüncü sınıfta (Şevket) ve üçüncüsü de ilköğretim okulu beşinci sınıfta (Can) adlı üç gözbebeğim-torunum var.
  
Yine çok şükür ki, üçü de sağlıklı, derslerinde dikkatli ve bunların yanında “ folklor” ve s(ı)pora da ilgileri memnuniyet vericidir.
  
Bunları yazmamın sebebini söyleyeyim: Bir ay kadar önce, küçük torunum heyecan, heves, kendine güven ve gururla geldi. Öğretmeni Oğuz Kabataş’ın kendisini okul futbol takımına seçtiğini ve idmanlara Cedit Ilıcas(ı)porda başlayacağını söyledi. Ben, onu, her hafta sonu DSİ basketbol çalışmalarına gönderiyordum. Ancak; şimdiki durum çok farklıydı. Çünkü; öğretmeni, kendisini seçmişti.
  
Bu mesleğin yâni öğretmenliğin-yapanlar için- çok, hem de sayısız güzellikleri vardır. Bu öğretmenimiz  -Oğuz Kabataş-, demek ki, kendi mesleğine ciddîyetle eğiliyor. Maarifle alâkalı bütün yazılarımda ve konferanslarımda söylemişimdir: Eğer bir sistem, kendi çocuklarındaki “ kaabiliyeti keşfedemiyor ve onları teşvik “ edemiyorsa, o sistem sistem değildir. Oğuz Kabataş, “ keşfi” yapmış ve ardından, onu, kendisi gibi çalışkan, öğrencilerine kendisini sevdiren, bir başka arkadaşına- Mehmet Kumbasar’a- Cedit Ilıcas(ı)por’da idmanlarını sürdürebilmesi için havale etmiştir. Bu, ne güzelliktir, bilir misiniz?
  
Merak edip, ben de,onlarla s(ı)por sahasına gittim. Cıvıl cıvıl çocuklardaki heyecan ve arzu göğsümü kabarttı. Her ilim ve san’at dalında da, s(ı)pordaki bu heyecanı yaşamalıyız. İtiraf edeyim ki, yaşı yetmişe ulaşan ben bile, burada, o heyecanı iftiharla yaşadım.
  
Cedit Ilıcas(ı)por, çok zor şartlarda idman yapıyor. Alt yapısında (yetmiş) minik s(ı)porcu var. Gençlerde(yirmi) ve A Takımı’nda da (yirmi) olmak üzere toplamda (yüzon) futbolcuya hizmet veriliyor.
  
Bu zor şartları yenmek için iki makamdan talepleri var. Bunların biri, İlkadım Belediye Başkanı Sayın Necattin Demirtaş; diğeri de Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz’dır. Gayeleri, sâdece ve sâdece bu çocuklara ve bu gençlere hizmet sunmak ve katılımdaki sayılarını artırmaktır.
  
İlkadım Belediyesi’ne ait Gençlik Parkı içersinde, âtıl durumda bulunan “halı saha”nın kendilerine tahsisini arzu ediyorlar. Çünkü, mevcut idman yaptıkları saha, Büyükşehir Belediyesi’ne ait, Batı Park’ta bulunan halı sahalardan biridir. Orası, çocuklar için hem çok uzak ve hem de, o tesisler çok güzel olmalarına rağmen, ne soyunup giyinmek için bir mekâna ve ne de el yüz yıkayabilmek için bir lavobaya sâhiptirler. Bizzat gidip gördüğüm için daha emîn olarak söylüyorum. O çok güzel tesisler, bu iki noksanlık yüzünden verimli değildirler. Kışın, rüzgârlı havalarda, deniz soğuğu dehşetli rahatsız ediyor.Buna da bir çâre düşünülmeli elbette. Gerçekten hizmetyapıyor ve s(ı)pora ehemmiyet vermek istiyorsak, bu böyle olmalı. Bağışlayın, çocuklar, bazı ihtiyaçlarını gidermek için deniz kenarına bile gidiyorlar. Olur mu böyle şey demeyiniz? Maalesef, mecbûriyetten, oluyor!..
  
Diğer taraftan; Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na ait olan Adnan Kahveci Parkı da çok güzel donanımlı ve takdire şâyan olmasına rağmen, lütfen tâkip ediniz, bahar ve yaz aylarında bile talep görmüyor. Burayı da, gayet donanımlı halı sahalarla hizmete açmak mümkündür. Hattâ, oraya bir de kütüphâne koymalı. Nezîh bir şekilde, eski kıraathâneleri yaşatacak tarzda kitap ve gazete okunabilmeli, huzurla çay, salep vs. yudumlanabilmelidir.
  
Yine; Ticaret Ve Sanayi İlköğretim Okulu bitişiğinde, Vakıflar’a ait olduğunu sandığım bir” tenis sahası” bulunmaktadır. Koskoca okulun yüzlerce öğrencisi bir avuç beton zeminli bahçede(!) sıkboğaz edilirken, yanıbaşındaki bu çöplerle dolu tenis sahası senelerdir niçin âtıl durumdadır, anlamam mümkün değildir. Bu, nasıl Vakıf anlayışıdır ki, yanıbaşındaki okulun ihtiyaçlarından habersizdir.
  
Bu okulun, bir de etrafı kafes telle çevrili basket sahası vardır. Bu saha, kışın çamur içinde ve yaza doğru da toz içindedir. Çocuklar; “ çamur ve toz” içersinde âdeta çırpınmaktadırlar. Okul idâresi ne yapsın! İmkânı mı var! Yalnız; bu memlekette, bunu görebilen hiç mi bir mes’ul ve selâhiyetli ve bu çocuklara acıyarak ve bu sahayı güzel bir şekilde düzenleyerek, bu okula hediye edebilecek bir sermaye sâhibi yoktur!
  
Okullarınızdaki s(ı)por tesisi buysa ve s(ı)pora hevesli çocuklarınıza ve gençlerinize alâkanız böyleyse, her zaman karşınıza ne Oğuz Kabataş gibi ve ne de Mehmet Kumbasar gibi öğretmenler çıkabilir. En azından, onların kıymetini bilmek de gerekmez mi?
 Muhterem mes’ul ve selâhiyetliler, unutmayın ki, bu öğretmenlerin ve bu çocukların kıymetini bilmekle yüzyüzesiniz !
  
Şunu da söyleyeyim ki; her yıl, İzmir’de, Türkiye Danino Küçükler Futbol Şampiyonası yapılmaktadır. Bu çocuklar, bu şampiyonaya da hazırlanmaktadırlar. Yarın; kazandıkları/ en azından derece aldıkları zaman, onlarla iftihar edilmesi için, onlara el uzatılması gerekmez mi? 
/M.Halistin KUKUL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder