Maziye baktığımızda, Samsun İli merkezinde iki tekke olduğunu müşahede ederiz. Bunlardan biri Sadi Tekkesi, diğeri ise Acem Tekkesi'dir.
Ancak, bunların birinden kimsenin haberi bile yoktur da, diğeri hususi muamele görüp yaşamakta/yaşatılmaktadır. İlk önce, hususi muamele görenden bahsedelim: Bunun adı, Acem Tekkesi'dir. Samsun Valiliği tarafından Şubat 2008'de ikinci baskısı yapılan Samsun Rehberi adlı kitabın 63. ve 64. sayfalarında Acem Tekkesi başlıklı bölümde şöyle deniliyor: Tekke, Hançerli mahallesi, 100. Yıl Bulvarı üzerinde. Cephesi bulvarı bakıyor. Bodrum kat hariç, tek katlı, kareye yakın planlı, kırma çatılı ve kagir bir yapının birinci katına bulvar yolundan çift tarafla taş merdivenle çıkılıyor. Bu katta bir hol ve bu hole açılan mutfak, oda ve büyük bir ayin salonu var.
Ayin salonundan bir merdivenle inilen bodrum kat boş ve birinci katın ahşap döşemesini taşıyan ahşap direkler göze çarpıyor. Bodrum kat pencereleri basık kemerli ve duvarları oldukça kalın.
Bina İranlı bir şahsın imiş, sonradan hazineye geçmiş Tekkede her yıl ayinler yapılırdı. Burada bir yatır olduğu ve dini yönden de kutsal sayıldığı ifade ediliyor.
İlk iki pragrafta Acem Tekkesi'nin vasfı ile iç ve dış şekli anlatılıp tarif edilmeye çalışılıyor. Ancak; bir tarihi yapının mazisi ile ilgili şu ifadelere dikkat çekmek isterim: "Bina İranlı bir şahsın imiş, sonradan hazineye geçmiş. Tekkede her yıl ayinler yapılırdı. Burada bir yatır olduğu ve dini yönden de kutsal sayıldığı ifade ediliyor."
Onca masraf yapılıp hizmete açılan bir tarihi eserin künyesi böyle mi takdim edilir? Son cümleleri anlamaya çalışalım: "Bina İranlı bir şahsın imiş, sonradan hazineye geçmiş."
Tahmin ile tarih yazılır mı? Kimmiş bu adam? Burayı ne zaman, nasıl, niçin ve hangi şartlarda yapmış? Maksadı ne imiş?
Peki sonra? "Hazineye geçmiş"!.. Böyle bir ifadenin kullanılmasını hangi ilmi anlayışla bağdaştırabiliriz? "Geçmiş" nasıl yani? Hazineye nasıl "miş" dersiniz?
İran Dış İşleri Bakanlığı'nın bu Tekke ile ilgili talepleri oldu. Bunun üzerine, İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok'un şu karşı cevabını gazetelerde okudum: "Elimizde tapu gibi buranın bize ait olduğunu gösteren yetki belgesi de var...
Burası belediyemize tahsisli bir yerdir ve herhangi bir sıkıntı da yoktur. Demektedir.
Böyle ise, bunun bize ait bir yer olduğundan daha emin olarak, niçin kaynaklara inilmez? Niçin tapusu ortaya konmaz? Bizim veya başkasının, tarihi kimliğini bir levha ile yazmaz. Bir tarihi eser, bu kadar umursanmaz bir tarzda mı tarif edilir?
Devam ediyorum: "Tekkede her yıl ayinler yapılırdı."
"Ayinler", çoğul. "Her yıl" olduğuna göre, devamlı. Yani, biliniyor. "Yapılırdı" denildiğine göre de, yazar bunu görmüş olmalı. "Miş" ten sonra, gayet emin bir şekilde "yapılırdı" denilmektedir. Hangi "ayinler"e cevap bulmamız gerekir. Zira, İslamiyet'te böyle bir ibadet yok.
"Yatır olduğu" da afaki. Burada, "ifade ediliyor" la işin içinden çıkılamaz. Kim ifade ediyor? Ne, zaman var, ne mekan, ne de şahıs. Bunlar olmadan "tarihi eserden" nasıl bahsedilebilir?
Şimdi ikinci tekkeye, "Sadi Tekkesi"ne geçelim. O tekke, elbette, şuanda mevcut değil; fakat o, şanlı bir "mevta"! Acem Tekkesi'nin takriben yüz metre güneyinde ; Türk Ocakları binasının batısında, mezarlık içinde, temeli seziliyor. Bu tekkenin nerede olduğu kadar, tarih içindeki hizmeti de önemlidir. Bunu söylersek, birinin niçin yaşadığını; ihya edilip, süslenip-püslendiğini ve diğerinin ise niçin yerinin dahi bilinmediğini düşünürüz. Bu ayrım niçin yapılıyor sorusunu kendimize sorarız.
Bu husus 21 Nisan 2008 tarihli Gürses Gazetesi'ndeki Sadi Tekkesi nerededir? Başlıklı yazımızda geniş olarak açıklamamıza rağmen hala aynı yerde bulunmaktayız. Kısaca tekrar edelim: 1919 öncesi ve sonrasında, Samsun Müdafaayı Hukuk Cemiyeti, Samsun Teyyare Cemiyeti, Samsun Türk Ocağı ve Samsun Hilal-i Ahmer Cemiyeti... gibi kuruluşlarda görev yapan ve 1931-1934 yılları arasında Belediye Meclis Üyeliği ve Samsun Belediye Başkanlığı yapan Hasan Umur'un Samsun'da Müdafaayı Hukuk adlı eserinden birkaç başlık nakletmek istiyorum: "Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Samsun şubesi bu surette teşekkül ettikten sonra bir de mühür kazdırılarak evlerde toplantılar yapmaya ve Ankara ile (Mustafa Kemal ile) muhabere etmeye başlandı. Halkın tenviri için Milli Mücadeleye ait gelen merkez telgrafları itimat ve emniyete layık görülen zevatı Sadi Tekkesine toplayıp onlara okunuyor, bir taraftan da Cemiyete gizli gizli aza kaydediliyordu. (Hasan Umur, Samsun'da Hüdafaayı Hukuk, Tan Matbaası, 1944, s.8)
Bilinmesi gerekir ki, Samsun o günlerde, İngiliz donanmasının işgali altındaydı ve Mustafa Kemal henüz Samsun'a ayak basmamıştı.
Hasan Umur, bugün hala nerede olduğunu bilemediğimiz Sadi Tekkesi'nin o kara günlerde yaptığı vazifeyi aynı eserinde şöyle anlatıyordu: "O vakte kadar ekseriya evlerde bazen de Sadi tekkesinde toplanan hey'et, artık gizli kalmanın lüzumsuzluğunu takdir ettiği için bir kulüp açmağa halkı oraya açıktan davet etmeğe ve bütün hadiselerden onları haberdar etmeğe karar verdi."
Şimdi bir başka husus daha arz etmek istiyorum. Samsun (2008) rehberinde elbette yeri dahi belli olmayan Sadi Tekkesi'nden bahsedilmiyor amama, yine mevcut olmayan bir başka eserden nasıl bahsediliyor, birlikte okuyalım:... "Şimdi 30 Ağustos İlköğretim okulunun bulunduğu yerde Ermeni Saint Nigoğayos Katolik Kilisesinin yapımında Ermeni iş adamlarından Gazaryan kardeşlerin isimleri kilisenin dış duvarlarına yazılmıştı. "
Tarihe saygılı ve onu korumakla kendimizi mes'ul hissederiz amma hiçbir hüciyetin kendi hüviyetimizi rencide edecek mertebeye gelmesini de arzu etmeyiz.
Şimdi siz, kendi Milli Mücadelenizle ilgili eserin yerini dahi bilmeyeceksiniz; onun için de, kimler kimlere irtibat kurmuş haberdar olmayacaksınız amma bizimle hiç alakası olmayan bir tarihi yapının inşasını yapanların isimlerinin nereye yazıldığını bilebileceksiniz.
Şunu ifade etmeliyim ki, kime ait olursa olsunlar, tarihi eserler bize emanettirler. Onları korumakla insani olarak mükellefiz. Lakin, önce, kendimize ait olan değerleri keşfedip, onlardan ibret alıp, onları geliştirmek mecburiyetimiz vardı.
Milli Mücadele'nin merkezlerinden biri olan Sadi Tekkesi ile, inanıyorum ki, Samsun, yeni bir değere daha sahip olacaktır.
TEŞEKKÜR: 09 Kasım 2008 tarihli Halk Gazetesi'nde yayınlanan "Taşhan'ın Suçu Ne?" başlıklı yazım münasebetiyle, bana telefon ederek konuya hassasiyet gösteren, tarihi eserlerimizin himaye ve korunması hususunda oldukça ciddi ve titiz oldukları intibaını edindiğim Samsun Vali Yardımcımız Taner Genç Bey'e ilgilerinden dolayı teşekkür ediyorum. M.H.K
/ M. Halistin KUKUL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder