Omü"de bilmem kaçıncı bahar şenlikleri… “Bahar!” Ne kadar da güzel bir kelime… Doğa yeniden canlanıyor. Sanki her sene, biraz daha güzel oluyormuş gibi geliyor insana.
“Şenlik!” O da, en az bahar kadar güzel bir kelime. İnsanın dimağına; yüzlerce neşeli tasvir gönderiyor. İki güzel kelime bir arada! Peki bu güzellikler kimler için bir araya geldi? Gençlerin çoğunlukta olduğu kalabalık bir topluluk için. “Eğlence sever” topluluk… Gerçekten, yıllarca kasetlerini alıp dinlediğimiz sanatçıları canlı olarak izleyebilmek harika bir duygu. Bu amaçla etkinliklere katılan çok insan var elbette. Ama kuru kalabalık, hayır hayır daha doğrusu “Amerikan Pastası” gençliği, daha fazlaydı etkinliklerde. “Yaz aşkı” bulma muhabbeti zaten kıştan dillerdeydi. Alkol de illaki hazır bulundurulmalıydı. Olmazsa alınıp gelinmeliydi. Eğlence başka türlü olur muydu ki? Bize böyle öğretildi. “Felekten bir gün çalmak”, “kafayı dağıtmak”, “her şeyi boşvermek” öyle olurdu tabii. Feleğin elinden kurtarıyorduk kendimizi böylece. Kafa iyiyken ne ölüm var, ne zulüm! Deve kuşları kafalarını kuma gömerek tüm dertlerinden kurtulur. Bazıları da kafayı “fıçılara” daldırır böyle işte.
Bu arkadaşlar sonra ne oldu? Konser alanlarına doluştular. Koca koca sanatçıların müzikleri, meze yerine geçti. Usta müzisyenlerin icraları yerine, kapı gıcırtısı olsa da olurdu artık. “Yahu biz çılgın gençliğiz! Eğleniriz, özgürüz. Şen şen kahkahalar atarız. Kimseyi takmayız.” Bu da bizim cesaretimizi gösterir zaten. Birisi bir hareketimizden rahatsız olur. Bizi uyarır, ona okkalı bir cevap yapıştırırız ukala ukala. Sonra hemen arkadaşlarımıza döner: “Nasıl yamulttum ama” deriz, cümlenin sonuna sıfatlar ekleyerek. Bir yandan da hareket yaparız. Bu bizim hamaset nişanımızdır işte. Konsere, “çıktıkları” ile gelenler zaten ayrı bir hava. Oraya karışamıyoruz, özel hayat tabii. “Özel hayatın umumi yerde ne işi var? Genele niye çıkmış özel?” diye de sormuyoruz. Adı üzerinde, “özel” yaşam işte! Hayvanlar gibi, kuytulara mı kaçacağız yani? Neyse haddimizi aşmayalım, bireysel özgürlük, fazla kurcalanmaya gelmez(!) Ya, taa hazirana kadar hala yaz aşkı edinememiş olan “Neşeli Gençlik?” Onlar da işte o gün, bu “eksikliği” gidermek için var gücüyle çalışıyor… Bazen hücuma geçiyor, bazen müdafaaya çekiliyor. Taktiklerini geliştiriyor, tecrübe sahibi oluyor. Bu sıralarda konser devam ediyor tabii. Bir biletle bakın ne kadar çok şey yapılabiliyor bir konserde?
Konser dinlemeye gelmiş, gerçekten sanatsever ne yapıyor bu arada? “Hanımefendi, biraz sessiz olur musunuz?” “Beyefendi bir yere oturun lütfen artık!” diyor, diyor, diyor. Konser bitene dek jandarmalığı üstleniyor salonda. Ses sistemleri iyi kurulmuş olmasına rağmen sarhoş nidaları yine de duyuluyor bazen. Aaa bakın bu da çok güldürüyor insanları. “Oğlum yavaş millet rahatsız oluyor” diyor düşünceli bir arkadaş gülmemek için kendini zorla tutarak. Asi genç, bunu da takmıyor. Heyyytt beeee! Ne genç ama! Baban görse gurur duyar; benim “cesur yürek” evladım diye(!) Sonra konser dağılıyor. Her yanda gereksiz bir neşe! Eğlenmese de; “eğlendik tabiî ki” pozlarındaki yapmacık yüzler. Bu şartlı kalabalığın içinde kendinizi deli gibi hissediyorsunuz. Kafanızın içinde binlerce kahkaha… Siz de bir “hasbinallah” çekip, ağır ağır evinize dönüyorsunuz. Ne gündü ama! Çok eğlendik değil mi?
/Mahmut Delen
07 Haziran 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder