14 Şubat 2014 Cuma

Samsun’un Çilekeş Romanları


TOPLUMSAL BİR AYIP VE İŞLENEN GÜNAHIN MUHASEBESİ..
Bugün, yaşı elli ve üzeri olanların geçmişini çok daha iyi hatırlayacakları bir ayıbı sizlerle paylaşmak istiyorum. Hikâyemiz, Samsunlunun denizle barışık olduğu yıllara dayanır.Bugün üzerinde Samsunspor Tesis’lerinin de bulunduğu dolgu alanı henüz yapılmamıştır. Karadeniz’in kumsalı dövdüğü yıllardır. Bu kumsalın üzerinde de, peynir ve yağ kutularından yapılmış tek odalı teneke barakalar bulunmaktadır. Zaman zaman coşan Karadeniz’in azgın dalgalarının sular altında bıraktığı bu barakalara bakıca, o dönemin en ünlü peynir ve zeytinyağı markalarının hangileri olduğunu anlardınız.   İşte tek gözlü bu barakalarda çoluk çocuk bir arada yaşamaya çalışan insanlar, yukarıda sözünü ettiğim toplumsal ayıbımızı yaratan “Roman” Vatandaşlarımızdır.
  
Çoğunda yatakların dahi yere serildiği bu tek gözlü barakalar, onların yediği, içtiği, dinlendiği ve hep birlikte yattığı meskenleridir.  Yıllarca doğayla boğuşan ve kiminin “Esmer Vatandaşlar”, kiminin de “Romanlar” Diye tanımladığı bu çilekeş insanlar, sonraki yıllarda daha gerilerde ki bir alana taşınırlar. Artık yeni mekânları, yakın zamanda kaldırılan Sebze Hali yanında ve Mert Irmağı kıyısındadır.  Deniz kıyısında ki yaşamları çocukluk dönemime rastladığı için bu barakaların içini hiç görmemiştim. Hatırladıklarım ise, uzaktan gördüklerim.Ancak, çalıştığı işyeri o bölgede olan rahmetli babam, zaman zaman o insanların yaşadığı dramı anlatırdı.

Babamdan dinlediklerim bende çok büyük iz bırakmış olmalı ki, bu insanlara ve yaşadıkları drama hep ilgi duydum. SAM-SEV’İ yeni kurduğumuz yıllarda ( 1991 olabilir), bu insanlarla kendi mahallerinde bir söyleşi yapmış ve gördüğümüz ve dinlediğimiz bu toplumsal ayıbı, SAM-SEV Dergisinde yayınlayarak kentimizi yönetenlere duyurmuştuk. Gördüklerimiz inanılır gibi değildi. Üstü ve yanları teneke kutulardan bozma saçlarla kaplı olan bu barakaların, zemini topraktı ve yağmur suları nedeniyle çamur olmuştu. Dışarıda esen rüzgâr sanki barakaların içinde turluyordu.

Bu yeni yerlerinde ki tek lüksleri, artık evlerini deniz dalgaları tahrip etmiyordu ve yer yatağından kurtulmuş, iki katlı ranzalar edinmişlerdi. İşsizlik, açlık ve sefalet diz boyuydu. Etrafta kocaman fareler cirit atıyordu. Çocukların hemen hepsi sağlıksız ortamda büyüdükleri için hastalıklıydı.

Bu çığlığımız duyulmuş olmalı ki, bir süre sonra o dönemin Belediye Başkanı Merhum Muzaffer Önder, Roman Vatandaşlarımıza elini uzatmış ve 1994 yılında onları şehrin dışında otuz dönümlük bir alana yaptırdığı tek katlı evlere taşımıştı.

Kendilerinden hiçbir ücret de talep edilmemiş ve bu evlerde daha huzurlu yaşabilmeleri için evlerinin tapu yerine geçen “Tahsis Belgeleri” de kendilerine verilmişti.

İşsizlik başta olmak üzere çok önemli sorunları sürüyor olsa da, artık onların da, “İkiyiz Evler” Olarak tanımlanan bu mahalle de tek katlı birer evi vardı.

Böylesine akıl almaz sorunlara rağmen bu insanları farklı kılan en önemli özellikleri ise, yaşamayı ve yaşamın tadını çıkarmayı bilmeleriydi.

Kötü kaderlerine inat, akşamları bu mahallede masalar kurulur, şaraplar açılır ve klarnet sesleri yükselirdi.
  
Bu arada Samsun gelişiyor ve de dönüşüyordu. Samsunlunun yıllardır özlemle beklediği Çevre Yolu açılmıştı. Açılmasına açılmıştı ama Samsunluyu mutlu eden bu yolun açılması, Romanların da kâbusu olacaktı.
  
Aslında Romanlara piyango vurmuş ve Yeni Çevre Yolu onların yaşam mekânı olan  “İkiyüzevler’in” Hemen önünden geçmişti. Bunun anlamı, bu 30 dönümlük alanın büyük değer kazanması demekti.
  
Ne var ki, artık bu ülkede artık her şey rant ekonomisine göre şekilleniyordu.
  
“Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir”, Diyebilme cüretkârlığını gösteren birileri! Gibi, herhalde birileri de, “İkiyüzevlerin de Romanlara bırakılmayacak kadar önemli” Olduğunu keşfetmişti..
  
Öyle de oldu ve bir anda yaşamları kâbusa dönüştü. Öyle ya, Samsun’un yeni gelişim alanı olarak büyük önem kazanan Çevre Yoluna geniş bir cephesi olan bu 30 dönümlük arsaya neler yapılmazdı, neler..
  
Sonunda, bu yerin 1000 metre kadar gerisinde TOKİ tarafından yapılan dörder katlı apartmanlara taşınmaları için düğmeye basılmıştı.
  
Daha çağdaş bir yaşam onları bekliyordu! Ama hiç kimse onların kültür ve yaşam tarzları gereği apartmanlarda yaşayamayacaklarını ya bilmiyordu, ya da düşünemiyorlardı. Bülbülün altın kafeste dahi yaşayamadığı gibi.
 
Çünkü İkiyüzevler’in yeri çok büyük değer kazanmıştı. Rantiyecilik ise, Samsun’un önünde durulamaz acımasız kuralı haline gelmişti.
------------------------------------------------

Bundan sonraki süreç nasıl işlemiş, birde bunu onlardan dinleyelim;
• Önce Romanların bazıları bir şekilde ikna! Edilmiş ve onlarında yönlendirmesi ile yeni apartmanlarına taşınmak zorunda bırakılmışlardı. Direnen bazıları da tehdit sosu ile ikna edilmişti.
• Kendileri, altı ayda bir Tüfe oranlarında artırılacak olan 167,00 TL’lik aylık taksitlerle ve tamamı onbeş yılda ödenmek üzere, Halk Bankası’na borçlandırılmışlardı.
• Çoğu neyi imzaladığını bilecek kadar okuma yazma dahi bilmeyen bu insanlardan direnenler ise, sokakta kalmakla korkutulmuştu.
• Birçoğunun evine yiyecek parası girmeyen bu insanlar, “Bu paraları biz nasıl öderiz? Diye sızlanınca da, “Sıkıştığınızda biz yanınızdayız” denmişti.Denmişti denmesine de, ödeme günü gelince büyük bir kısmı taksitlerini ödeyememişti. Banka bu. Adamın gözünün yaşına bakar mı? İcra tebligatları da peş peşe gelmeye başlamıştı.
• Eski evlerinde ki su ve elektrik abonelerinin yeni adreslerine devir kolaylığı da gösterilmeyince, yeni evlerine su ve elektrik abonesi de alamamışlar ve bir anlamda kaçak elektirik kullanmaya itilmişlerdi. Samsun’un elektrik dağıtım işi özelleştirme kapsamında özel bir şirkete devredilince, bu kez de abone olmadıkları için elektriklerinin kesilmesi gündeme gelmişti. Konuya yerel basın el atınca, Valilik, Sosyal Dayanışma Vakfından verdiği paralarla abonelerinin yapılması sağlanmış, biriken borçları da taksitlendirilmişti.
• Belki böyle bir evde yaşama alışkanlıkları olmayan bu insanların kullanma hatalarından, belki de yapım eksikliklerinden kaynaklanan nedenlerle tuvalet ve banyo zeminlerinden alt katlara su akmaya başlamıştı. Müteahhit bir kısmını onarmış ama bu tür sıkıntılar ortadan kalkmamıştı, kalacak gibi de gözükmüyordu.
• İşin özeti, dün ellerinde tapu yerine geçen “Tahsis Belgesi” Olan bu biçare insanların ellerinde ki bu hakkı alınmış ve kendi rızaları dışında parasını ödemek zorunda oldukları, ödeyebilirlerse sahibi olacakları bir apartman dairelerinde yaşamlarını sürdürmeye ve yeni düzene alışmaya mecbur bırakılmışlardı.
• Eski evlerini boşaltırken, “sıkışınca biz yanınızdayız” Diyenlerden hiçbir yetkili ve milletvekili güle güle oturun demek için dahi olsun, yeni mahallelerine uğramamıştı.   

/Ecz. Sadi SUBAŞI     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder