TOPLUMSAL BİR AYIP VE İŞLENEN GÜNAHIN MUHASEBESİ..
Bugün, yaşı elli ve üzeri olanların geçmişini çok
daha iyi hatırlayacakları bir ayıbı sizlerle paylaşmak istiyorum. Hikâyemiz,
Samsunlunun denizle barışık olduğu yıllara dayanır.Bugün üzerinde Samsunspor
Tesis’lerinin de bulunduğu dolgu alanı henüz yapılmamıştır. Karadeniz’in
kumsalı dövdüğü yıllardır. Bu kumsalın üzerinde de, peynir ve yağ kutularından
yapılmış tek odalı teneke barakalar bulunmaktadır. Zaman zaman coşan
Karadeniz’in azgın dalgalarının sular altında bıraktığı bu barakalara bakıca, o
dönemin en ünlü peynir ve zeytinyağı markalarının hangileri olduğunu
anlardınız. İşte tek gözlü bu
barakalarda çoluk çocuk bir arada yaşamaya çalışan insanlar, yukarıda sözünü
ettiğim toplumsal ayıbımızı yaratan “Roman” Vatandaşlarımızdır.
Çoğunda yatakların dahi yere serildiği bu tek gözlü
barakalar, onların yediği, içtiği, dinlendiği ve hep birlikte yattığı
meskenleridir. Yıllarca doğayla boğuşan
ve kiminin “Esmer Vatandaşlar”, kiminin de “Romanlar” Diye tanımladığı bu
çilekeş insanlar, sonraki yıllarda daha gerilerde ki bir alana taşınırlar.
Artık yeni mekânları, yakın zamanda kaldırılan Sebze Hali yanında ve Mert
Irmağı kıyısındadır. Deniz kıyısında ki
yaşamları çocukluk dönemime rastladığı için bu barakaların içini hiç
görmemiştim. Hatırladıklarım ise, uzaktan gördüklerim.Ancak, çalıştığı işyeri o
bölgede olan rahmetli babam, zaman zaman o insanların yaşadığı dramı anlatırdı.
Babamdan dinlediklerim bende çok büyük iz bırakmış
olmalı ki, bu insanlara ve yaşadıkları drama hep ilgi duydum. SAM-SEV’İ yeni
kurduğumuz yıllarda ( 1991 olabilir), bu insanlarla kendi mahallerinde bir
söyleşi yapmış ve gördüğümüz ve dinlediğimiz bu toplumsal ayıbı, SAM-SEV
Dergisinde yayınlayarak kentimizi yönetenlere duyurmuştuk. Gördüklerimiz
inanılır gibi değildi. Üstü ve yanları teneke kutulardan bozma saçlarla kaplı
olan bu barakaların, zemini topraktı ve yağmur suları nedeniyle çamur olmuştu.
Dışarıda esen rüzgâr sanki barakaların içinde turluyordu.
Bu yeni yerlerinde ki tek lüksleri, artık evlerini
deniz dalgaları tahrip etmiyordu ve yer yatağından kurtulmuş, iki katlı
ranzalar edinmişlerdi. İşsizlik, açlık ve sefalet diz boyuydu. Etrafta kocaman
fareler cirit atıyordu. Çocukların hemen hepsi sağlıksız ortamda büyüdükleri
için hastalıklıydı.
Bu çığlığımız duyulmuş olmalı ki, bir süre sonra o
dönemin Belediye Başkanı Merhum Muzaffer Önder, Roman Vatandaşlarımıza elini
uzatmış ve 1994 yılında onları şehrin dışında otuz dönümlük bir alana
yaptırdığı tek katlı evlere taşımıştı.
Kendilerinden hiçbir ücret de talep edilmemiş ve bu
evlerde daha huzurlu yaşabilmeleri için evlerinin tapu yerine geçen “Tahsis
Belgeleri” de kendilerine verilmişti.
İşsizlik başta olmak üzere çok önemli sorunları
sürüyor olsa da, artık onların da, “İkiyiz Evler” Olarak tanımlanan bu mahalle
de tek katlı birer evi vardı.
Böylesine akıl almaz sorunlara rağmen bu insanları
farklı kılan en önemli özellikleri ise, yaşamayı ve yaşamın tadını çıkarmayı
bilmeleriydi.
Kötü kaderlerine inat, akşamları bu mahallede
masalar kurulur, şaraplar açılır ve klarnet sesleri yükselirdi.
Bu arada Samsun gelişiyor ve de dönüşüyordu.
Samsunlunun yıllardır özlemle beklediği Çevre Yolu açılmıştı. Açılmasına
açılmıştı ama Samsunluyu mutlu eden bu yolun açılması, Romanların da kâbusu
olacaktı.
Aslında Romanlara piyango vurmuş ve Yeni Çevre Yolu
onların yaşam mekânı olan
“İkiyüzevler’in” Hemen önünden geçmişti. Bunun anlamı, bu 30 dönümlük
alanın büyük değer kazanması demekti.
Ne var ki, artık bu ülkede artık her şey rant
ekonomisine göre şekilleniyordu.
“Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir”,
Diyebilme cüretkârlığını gösteren birileri! Gibi, herhalde birileri de,
“İkiyüzevlerin de Romanlara bırakılmayacak kadar önemli” Olduğunu keşfetmişti..
Öyle de oldu ve bir anda yaşamları kâbusa dönüştü.
Öyle ya, Samsun’un yeni gelişim alanı olarak büyük önem kazanan Çevre Yoluna
geniş bir cephesi olan bu 30 dönümlük arsaya neler yapılmazdı, neler..
Sonunda, bu yerin 1000 metre kadar
gerisinde TOKİ tarafından yapılan dörder katlı apartmanlara taşınmaları için
düğmeye basılmıştı.
Daha çağdaş bir yaşam onları bekliyordu! Ama hiç
kimse onların kültür ve yaşam tarzları gereği apartmanlarda yaşayamayacaklarını
ya bilmiyordu, ya da düşünemiyorlardı. Bülbülün altın kafeste dahi yaşayamadığı
gibi.
Çünkü İkiyüzevler’in yeri çok büyük değer
kazanmıştı. Rantiyecilik ise, Samsun’un önünde durulamaz acımasız kuralı haline
gelmişti.
------------------------------------------------
Bundan sonraki süreç nasıl işlemiş, birde bunu
onlardan dinleyelim;
• Önce Romanların bazıları bir şekilde ikna!
Edilmiş ve onlarında yönlendirmesi ile yeni apartmanlarına taşınmak zorunda
bırakılmışlardı. Direnen bazıları da tehdit sosu ile ikna edilmişti.
• Kendileri, altı ayda bir Tüfe oranlarında
artırılacak olan 167,00 TL’lik aylık taksitlerle ve tamamı onbeş yılda ödenmek
üzere, Halk Bankası’na borçlandırılmışlardı.
• Çoğu neyi imzaladığını bilecek kadar okuma yazma
dahi bilmeyen bu insanlardan direnenler ise, sokakta kalmakla korkutulmuştu.
• Birçoğunun evine yiyecek parası girmeyen bu
insanlar, “Bu paraları biz nasıl öderiz? Diye sızlanınca da, “Sıkıştığınızda
biz yanınızdayız” denmişti.Denmişti denmesine de, ödeme günü gelince büyük bir
kısmı taksitlerini ödeyememişti. Banka bu. Adamın gözünün yaşına bakar mı? İcra
tebligatları da peş peşe gelmeye başlamıştı.
• Eski evlerinde ki su ve elektrik abonelerinin
yeni adreslerine devir kolaylığı da gösterilmeyince, yeni evlerine su ve
elektrik abonesi de alamamışlar ve bir anlamda kaçak elektirik kullanmaya
itilmişlerdi. Samsun’un elektrik dağıtım işi özelleştirme kapsamında özel bir
şirkete devredilince, bu kez de abone olmadıkları için elektriklerinin
kesilmesi gündeme gelmişti. Konuya yerel basın el atınca, Valilik, Sosyal Dayanışma
Vakfından verdiği paralarla abonelerinin yapılması sağlanmış, biriken borçları
da taksitlendirilmişti.
• Belki böyle bir evde yaşama alışkanlıkları
olmayan bu insanların kullanma hatalarından, belki de yapım eksikliklerinden
kaynaklanan nedenlerle tuvalet ve banyo zeminlerinden alt katlara su akmaya
başlamıştı. Müteahhit bir kısmını onarmış ama bu tür sıkıntılar ortadan
kalkmamıştı, kalacak gibi de gözükmüyordu.
• İşin özeti, dün ellerinde tapu yerine geçen
“Tahsis Belgesi” Olan bu biçare insanların ellerinde ki bu hakkı alınmış ve
kendi rızaları dışında parasını ödemek zorunda oldukları, ödeyebilirlerse
sahibi olacakları bir apartman dairelerinde yaşamlarını sürdürmeye ve yeni
düzene alışmaya mecbur bırakılmışlardı.
• Eski evlerini boşaltırken, “sıkışınca biz
yanınızdayız” Diyenlerden hiçbir yetkili ve milletvekili güle güle oturun demek
için dahi olsun, yeni mahallelerine uğramamıştı.
/Ecz. Sadi
SUBAŞI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder