15 Şubat 2014 Cumartesi

Doğdukları Topraklarda Ölemediler

Çayleyik'in meydanında hüzün vardı. Henüz 20'sine varmamış, 65 delikanlı hazırlıklarını yapmış, sıraya geçmiş, Süveyş Cephesi'ne gitmek için köyden ayrılmayı bekliyordu. Anaları, değirmende ayrık kökünden ve mısır püskülünden çektikleri unla, hepsine birer somun ekmek yapmıştı. Beze sardıkları ekmekleri öpüp alınlarına götüren 65 delikanlı, son kez sevdiklerine sarıldı. Sadece 3'ü doğdukları topraklara geri dönebildi. Ama, o topraklarda ölemedi...

Aslında, Fahrettin Vural ile görüşmek gibi bir planım yoktu... Yazı Dizisi için hazırladığım bir şablon vardı. Yapacağım görüşmeleri planlamış ve o plan üzerinden yürümeye başlamıştım. Ancak, dizi devam ederken geçtiğimiz günlerde gazeteye bir telefon geldi. Arayan Fahrettin Vural'dı... Önce beni yaptığım çalışma için tebrik etti. Hikayeleri çok beğendiğini, duygulandığını söyledi ve "benim de size anlatacaklarım var" dedi. Bir randevu ayarladık ve buluştuk Fahrettin Bey'le.

Tekkeköy'ün Kutlukent Beldesi'nde bir yerde çaylarımızı söyledik ve başladık sohbete... Fahrettin Bey, bütün röportajlarda olduğu gibi önce kendi ailesinin hikayesini anlattı. Ailesinin haricinde de Balkanlarla, mübadele öncesi ve sonrasıyla ilgili çok önemli bilgiler verdi. Ayrıca Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nden de bahsetti. Bu zamana kadar kimse anlatmamıştı... Yaklaşık 2 saatlik bir görüşme yaptık Fahrettin Bey'le... Anlattıkları arasında bir hikaye vardı ki, anlatırken O'nun da gözleri doldu, benim de...


'Büyük Dedem Sarayda Daimi Askermiş'
İşte başlıyoruz... Fahrettin Vural, ailesini anlatıyor: "Büyük dedem Halil Vural sarayda daimi askermiş. 6 ayda bir gelirmiş. Büyük amcam anlatırdı. Nişanlı gelen amcamdan da dinlerdim. Teçhizatıyla gelirmiş köye. Köyün bekçisi saraya çağırılacağı zaman dedeme, "Hasan Aga seni çağırıyorlar" dediğinde, "Gene olsun be Agani, bizim de çamaşırlar kurudu ya" dermiş. Tüfeğini takar, elbiselerini giyinir çıkarmış yola. Daha da o günden sonra gitmiş ve gelmemiş. Dedem, "Ben 14-15 yaşlarındaydım" diyor. Bu olay mübadeleden 5-6 sene evvele tekabül ediyor ve yetim kalıyorlar. Dedemin o zaman bakkalı varmış. Sarışaban'ın Çayleyik Köyü'ndeniz biz. Çaylık da, Çayleyik derlermiş. Mübadeleye kadar o bakkalla geçiniyorlarmış. Babam da mübadelede 4 yaşındaymış.


Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin Kuruluşu
Çayleyik 550 hanelik bir köymüş. Kavala'nın en büyük köyü Mencenos ve Çayleyik. Türklerin yaşadığı, tarımla, tütüncülükle uğraştığı köyler bunlar. Rumlarla fazla ilişkileri yokmuş. Rumlar genelde Kavala'da sanatla,  ticaretle uğraşırlarmış. Bizimkilerin tek işi tarım ve hayvancılık. Hatta, mübadelede bin 500 baş hayvanıyla gelen bile olmuş. Çayleyiğin bir başka özelliği de, Bulgarlara karşı büyük savaşlara girişmişler. Adeta bir gerilla mücadelesi yapmışlar. Dağlarda savaşmışlar. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunda Çayleyiklilerin büyük katkıları var. Yunan'a sabotaj yaparlarmış, Bulgar’a gelecek yardımları kesmek için köprüleri havaya uçururlarmış.


Çayleyik'te Sürekli Çatışmalar Olmuş
Kavala limanında Yunan müfrezesiyle çatışıyor Çayleyikliler, İsmail çavuş vardı mesela o taburda yine bizim köyden. Karısı, çocukları Tekkeköy'de yaşadı. Bizim köyde büyük mücadeleler oluyor, tutuklamalar yaşanıyor, sıkıntılar çekiliyor. Bulgar Köyü basıyor, esas katliam oralarda başlıyor. Camilerde tecavüzler, evlerde, yollarda öldürüyorlar insanlarımızı Ruslarla birlikte.  Bizim köye çok fazla girememiş çeteler, bizimkiler sürekli çatışmışlar. En az 200-300 kişi dağlardaymış. Tabi bunların içinde bazı yanlış yapanlar da varmış ama asıl amaç Rumlarla çatışmak. Fuat Balkan da bunları örgütlüyor. Bu taburun moral hocalığını da Çinikli Hacı İdris yapıyor. Onlara moral veriyor.


Çayleyik'ten Kavala'ya 8 Karakol Kuruluyor
Mübadelede bizim köyü göndermek istemiyor Yunanlı. Çünkü çetelerin teslim olmasını istiyor. "Çeteleri teslim edin, sizi gönderelim" diyorlar. Bizim köyün ileri gelenleri, "Onlar dağda biz nasıl bulalım, biz bir şey yapamayız" diyorlar. Daha sonra ne olduysa, göndermeye karar veriyorlar. Bir sabah, "toplanın gidiyoruz" diyorlar. Çayleyik'ten Kavala yürüme 6 saat. Yola 8 karakol kuruluyor. Yunan kuvvetler tarafından aramadan geçiyorlar. O aramada, Debreli'nin de çeyiz sandığıyla geçtiği rivayet edilir.  Yunan jandarma sandıkları tek tek süngü sokarak arıyor. Debreli'ye azıcık dokunmuş, Çanakkale Boğazı'na gelince, "Yunan süngüyü soktu be kızanım, tabancayı çıkardıydım azıcık daha girseydi alttan yukarı çakacaktım" demiş"


Sarı İsmail'in Ailesi Tekkeköy'de Ölüyor
Fahrettin Vural, Çayleyik'teki milislerin başında yer alan Sarı İsmail'den bahsediyor bir ara... Sarı İsmail, Yunan ve Bulgar çetelerinin baş belası, bir nevi "Debreli Hasan" gibi dağda silah çatmış bir kahraman... Sarı İsmail'in Rumeli'den Anadolu'ya ailesini arama hikayesini de anlatıyor Fahrettin Bey:

"Sarı İsmail dediğim gibi Rumların korkulu rüyası, milislerin başı. Köyüne giremiyor. Kaçak. İşte bu adamın bir miktar parası varmış. Altını köyün dışına gömüyor. Hanımı Rukiye'ye mübadele öncesi, "Falan yere altınları gömdüm, git al onları" diyor. Kendisi kaçak gidemiyor. "Ben sizi İstanbul üzerinden bulacağım" diyor. Kadıncağız da o telaşla altınları almadan yola çıkıyor. Mübadelede bizim köyü ilk önce İzmir'e veriyorlar.  Gülcemal'e biniyorlar, İzmir'e gidiyorlar. İsmail Çavuş da onları İzmir'e gidiyor sanıyor. Çünkü herkes öyle biliyor. Çanakkale'de bir haber mi geliyor, telgraf mı geliyor bilemiyoruz, gemi yönünü İstanbul'a çeviriyor. Tabi, Sarı İsmail'in bundan haberi yok.


Para Bulup Da İstanbul'a Gidemiyorlar
Çayleyikliler, Samsun'a geldikleri zaman bundan Sarı İsmail'in haberi olmuyor. İzlerini kaybediyor ailesinin. Ailesi de Tekekköy'e yerleşiyor. İsmail Çavuş Fuat Balkan'ı buluyor İstanbul'da, o arada hastalanıyor ölüyor. Bir zaman sonra Tekkeköy'e 1950'li yıllarda bir haber geliyor Fuat Balkan'dan. İstanbul'da mülkler kalmış İsmail'den, gelip sahip çıksınlar diye.  Fakat çocuklar para bulup da gidemediler, mallarının peşine düşemediler. Hepsi fakirlikte öldüler"


450 Hane İstanbul'a Sığmıyor
Fahrettin Bey, Çayleyiklilerin İzmir'den İstanbul'a yönelmelerini, İstanbul'da Vali'nin, "Sizi buraya sığdıramayız" dediğini de ekliyor ve Samsun'a geliş hikayesini anlatıyor. Ayrıca, büyük amcası Mehmet Vural'ın nişanlısı Ayşe'nin peşinden Amasya-Vezirköprü'ye gidişini de paylaşıyor:

"İstanbul'a gelince 450 hane var. Kocası ölen kardeşine sığınmış, annesi ölmüş o oğluna sığınmış, olmuş bir hane böyle toplam 450 hane var, kalabalık. İstanbul Valisi, hayvanlar var bir sürü, insanlara bakıyor, "Sizi İstanbul'a sığdıramayız" diyor. Karadeniz'e gönderilmesini sağlıyor. Tabi ölenler oluyor, hastalananalar oluyor.  Samsun'da Hamdi Bey'e telgraf geliyor. "Bir köy geliyor" diyorlar. Samsun Valisi, bizim köy için 19 Mayıs Mahallesi'ni boşaltıyor. Cumhuriyet Meydanı'ndan Shell'e kadar, Çayleyik'i yerleştirmek için boşaltıyor. Bizimkiler keçisiyle, davarıyla geliyor. Bakıyorlar ki, buraya yerleşecek düzeyde değil. Bakıyorlar ki, sığılacak gibi değil.


"Amcam Elmas Hoca'nın Kızıyla Nişanlı"
O zamanlar, benim Mehmet amcam da nişanlı geliyor. Elmas Hoca'nın kızıyla nişanlı, Ayşe yengeyle. O'nu çok da seviyor. Elmas Hoca'nın da akrabaları, Havza ve Vezirköprü o zamanlar Amasya'ya bağlı, Vali; "Sizi oraya gönderelim" diyor. Devgeriş'te biraz yer var, Tekkeköy'de biraz yer var diyorlar. Tabi burada sülale bölünüyor, herkes farklı bir yere gidiyor. Bir grup Çinik'e, bir grup Devgeriş'e gidiyor. Bizim Elmas Hoca grubu da Vezirköprü tarafında gidiyorlar, Kayabaşı Köyü'ne.


Amcam Da Sevdiğini Peşinden Gidiyor
Amcamın nişanlısı oraya gidince, Dedem Mehmet Amcam'a diyor ki, "Bak burada bize 2 tane ev veriyorlar. Dükkan da veriyorlar, gel burada kalalım" diyor. Amcam da, "Olmaz, benim nişanlım Vezirköprü'ye gidiyor, ben de onlarla gideceğim" diyor. Babaannemin de o zamanlar koyunları var. Amcaları falan da orada. Onun da gönlü var. Dedemi ikna edip, gidiyorlar. Tabi bu arada amcam da evleniyor. Gidiyorlar ama bakıyorlar ki arazi dar, tarıma uygun değil. Geçim zor. Dedem de o zamanlar amcalarının yanına geliyor Çinik'e. Amcasına olanları anlatıyor. Onlar da, "Yukarıda bir köy var, Karaperçin, boşta. Bazen Gebililer geliyor, bir şeyler ekiyor ama ilgilenmiyorlar. Gelin sizi buraya yerleştirelim" diyor. Dedemler 12 hane toplanıp, Karaperçin'e geliyorlar.


Karaperçin'de Kış Ve Ölüm...
Geldikleri sene burada çok büyük bir kış oluyor. Zaten mübadeleden yeni gelmişsin. Hastalık var, yorgunluk var, fakirlik var. Geldiklerinde burada ev yokmuş. Rumlar giderken sağlam yapı bırakmamış, çeteler gelmiş hepsini yakmışlar. Birer kulübe yapıyorlar. Yakmaya odunları bile yok düşünün. O kışı zor şartlarda geçiriyorlar. Ve amcamın evlendiği hanımı Ayşe, o sene orada vefat ediyor. Doğumdan ölüyor. Bizim köyün ilk mezarı da O'nundur. Yaşı çok genç daha 17-18. Amcam O'na çok aşıktı. Amcam bir daha evleniyor ama öldüğünde mezarını Ayşe yengemin yanına yaptırıyor. 8 tane çocuğu oldu diğer eşinden, ilk kız çocuğunun adını da Ayşe koydu. Amcam gece sabahlara kadar anlatırdı bunları. Ağlardı"


"Babam Karakolda Ayna Var"I Söylerdi
Fahrettin Bey, Çayleyik ile ilgili türkülerden, şiirlerden örnekler veriyor. Selanik Türkü'sünü anlatıyor, Aliş'in türküsünden bahsediyor. Hepsinin ayrı bir hikayesi, ayrı bir anısı var. Fahrettin Bey'in anlattıkları arasında, İbrahim Tatlıses ile meşhur olmuş bir şarkı da var... "Karakolda ayna var". Fahrettin Bey, bu türküyü babasının söylediği günleri hatırlıyor ve bu şarkının da bir Rumeli şarkısı olduğundan bahsediyor...


65 Delikanlıdan Sadece 3'ü Dönüyor
Aliş'in türküsünden bahsederken, konu o yıllardaki savaşlara geliyor. Filistin, Süveyş cephesine... Bir günde sadece Çayleyik'ten 65 delikanlının Süveyş cephesine gönderilmesini anlatıyor: "Çayleyik'ten Süveyş Cephesi'ne giden askerler var. Bir günde 65 kişi çağırılıyor köyden.  Bunlara köy meydanında tören yapıyorlar, dualar ediyorlar. Babaannem anlatırdı, kıtlık var o zamanlar. Bunlara ayrık kökünden, mısır sapından öğüttükleri unla birer parça somun vermişler, bez torbaya sarmışlar. İşte o 65 kişiden 3 kişi geri dönüyor sadece. Onlar da mübadeleyle Samsun'a geldiler. Hasan Dedem, Süveyş Cephesi'nde 12 yıl kalıyor. 110 yaşında öldü. Diğeri Geyik Hafız bir diğeri de Mümin Ağa'ydı. Geyik Hafız'la Hasan Dedem, Karaperçin'de, Mümin Ağa ise Aşağı Çinik'te öldü.  Çok şey anlatırdı, hem anlatır hem ağlardı. O'nun anlattıklarını kasete almışlardı, bir öğretmen o kasetleri aldı gitti. Daha da getirmedi. Onlarda çok güzel anılar vardı.


12 Senenin 7'si Esrilikte Geçiyor
Mesela, orada 12 sene kalmış. 7 yılını esir olarak geçirmiş. 5 yıl da savaşıyor. Tel örgü içinde, sabah kalkardık üzerimizden bitleri sıyırıp postallarla kuma gömerdik, gece tekrar çıkardı diye anlatırdı. Günde 1 parça ekmek verirlermiş.  Yeni nişanlıyken gidiyor. Sevdiği kızın adı da Gülsüm. 12 yıl sonra ümidi kesiyorlarken, çıkıp geliyor Çayleyik'e.


Nişanlısı Tanıyamıyor, Annesi Görünce Bayılıyor
Orada da evlerin kapısında köpek olur. Köpek çöküyor, sahibini tanımıyor. O zamanda nişanlısı onların evinde annesine yardım ediyor. Evlenmemiş kimseyle. Delikanlı yok ki evlensin. Kız da kaynanasına yardım ediyor. Annesi, "Gülsüm köpek çöktü git bak bakalım kimmiş" diyor. Kız dışarı çıkıyor, Hasan dedemi görür görmez içeri kaçıyor. Anne, kapıda bir yabancı var diyor. Nişanlısı onu tanımıyor. "Anne kapıda bir yabancı var" diyor. Annesi çıkıyor, hemen tanıyor oğlunu. Gidiyor sarılıyor, öpüyor. "Gülsüm Hasan ya" diyor, o sıra bayılıyor.  Daha sonra mübadele olunca, Hasan Dedem, Gülsüm Yengem'le Karaperçin'e geliyor"


Karaperçin Rumların Askeri Üssü
Fahrettin Bey'le eski anılardan ayrılıp, Karaperçin'le ilgili konuşmaya başlıyoruz... Karaperçin'in adı, Rumlardan bu yana hiç değişmemiş. Zaten Rumlar zamanında Karaperçin adeta bir askeri üs olarak kullanılmış... Bunları, 1973 yılında Yunanistan'dan Karaperçin'e ata topraklarını ziyaret etmek için gelen bir Rum'dan dinlediğini söylüyor Fahrettin Bey ve devam ediyor: "Burada o zamanın subay okulu varmış. Askeri üs olarak kullanırlarmış burayı. Ayrıca kilisesi de ana merkezmiş. Diğer bölge kiliseleri Karaperçin'e bağlıymış. Bir de, burada altın olduğu rivayet edilir. Eski Mecidiye ‘deki kuyumcu Rumların Karaperçinli oldukları, altınları bu köyün etrafında çıkardıkları rivayet edilirdi. Tabi bunlar büyüklerimizi anlattıkları, diğerlerini de buraya gelen Rumlardan dinlediklerimiz"

Fahrettin Bey'le, yaklaşık iki saat süren sohbetin sonunda evine gidiyoruz. Mehmet Amca ve genç yaşta ölen Ayşe Yenge başta olmak üzere diğer anlatılanların fotoğraflarına ulaşmaya çalışıyoruz. Ama ne yazık ki ne Mehmet Amca'nın ne de Ayşe Yenge'nin fotoğraflarına ulaşamıyoruz. Zorlukla da olsa telefon trafiğinin ardından Hasan Amca'nın bir fotoğrafını buluyoruz.  Fotoğraf faslının ardından Fahrettin Bey'in eşi, bize birer Türk kahvesi yapıyor ve yaklaşık 2 saat süren görüşmenin yorgunluğunu üzerimizden atıyoruz.


Yarın: "Ey Gülcemal Gülcemal, Dört Tane Direğin Var, Aldın Gittin Yarimi, Ne Hain Yüreğin Var"

Fahrettin Bey'le, yaklaşık iki saat süren sohbetin sonunda evine gidiyoruz. Mehmet Amca ve genç yaşta ölen Ayşe Yenge başta olmak üzere diğer anlatılanların fotoğraflarına ulaşmaya çalışıyoruz.

Karaperçin'de zamanında subay okulu varmış. Rumlar burayı askeri üs olarak kullanırlarmış. Ayrıca kilisesi de ana merkezmiş.

Nişanlısı onu tanımıyor. "Anne kapıda bir yabancı var" diyor. Annesi çıkıyor, hemen tanıyor oğlunu. Gidiyor sarılıyor, öpüyor. "Gülsüm Hasan ya" diyor, o sıra bayılıyor.

Hasan Dedem, Süveyş Cephesi'nde 12 yıl kalıyor. 110 yaşında öldü. Diğeri Geyik Hafız bir diğeri de Mümin Ağa'ydı. Geyik Hafız'la Hasan Dedem, Karaperçin'de, Mümin Ağa ise Aşağı Çinik'te öldü.

O kışı zor şartlarda geçiriyorlar. Ve amcamın evlendiği hanımı Ayşe, o sene orada vefat ediyor. Doğumdan ölüyor. Bizim köyün ilk mezarı da O'nundur. Yaşı çok genç daha 17-18.

Samsun Valisi, bizim köy için 19 Mayıs Mahallesi'ni boşaltıyor. Cumhuriyet Meydanı'ndan Shell'e kadar, Çayleyik'i yerleştirmek için boşaltıyor

/Miraç ÖZTÜRK
15 Şubat 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder