23 Şubat 2014 Pazar

Sadi Tekkesi’nden Mevlevîhâne’ye -1

Bir mekân; ârif, âlim, şâir ve ediplerinin yanında, estetik bakımdan üstün vasfa sâhip târihî eserlerinin varlığı ile kıymet bulur. Bunlarsız her toprak aynıdır. Zîrâ her mekân, yaşadığımız coğrafyanın birer parçasıdır; birbirinden farkı yoktur. Tabiî ki, haklı olarak, Sadi Tekkesi ile Mevlevîhâne arasında ne irtibat vardır, denecektir. Söyleyeceğiz!.. Şu ânki tespitlere göre, Samsun’da iki tekke olduğu bilinmektedir: Biri Sadi Tekkesi, diğeri de târihîliği üzerinde hiçbir doğru kayıt bulunmayan ve fakat buna rağmen ihyâ edilen Acem Tekkesi’dir.

Çünkü; Acem Tekkesi hakkında, târih sanılan ve bilgi olarak ileri sürülen şu cümlelerin hangi hakikati söylediği belli değildir ve  bunlarda hakikat adına hakkında hiçbir - vesîkalı- bilgi de mevcut değildir.
Bu noktaya gelmişken, Acem Tekkesi hakkında söylenenleri, ilgili kaynak(lar)dan noktasına  virgülüne kadar sâdık kalarak birlikte okuyalım: “ Tekke,Hançerli mahallesi 100.Yıl Bulvarı üzerinde.Cephesi bulvara bakıyor. Bodrum kat hariç, tek katlı, kareye yakın planlı, kırma çatılı ve kargir bir yapının birinci katına bulvar yolundan çift taraflı taş merdivenle çıkılıyor. Bu katta bir hol ve bu hole açılan mutfak, oda ve büyük bir âyin salonu var.

Ayin salonundan bir merdivenle inilen bodrum kat boş ve birinci katın ahşap döşemesini taşıyan ahşap direkler göze çarpıyor. Bodrum kat pencereleri basık kemerli ve duvarları oldukça kalın.

Bina İranlı bir şahsın imiş, sonradan hazineye geçmiş. Tekkede her yıl âyinler yapılırdı. Burada bir yatır olduğu ve dini yönden kutsal sayıldığı ifade ediliyor. ( Bknz: T.C. Samsun Valiliği Samsun İl Rehberi, Şubat 2008, sy. 63-64; T.C. Samsun Valiliği, Türkiye Samsun Rehberi, 2011, Sy.68-69)

Bu yazının ilk iki bölümü - tasviri bile becerilemeyen- bir hikâyedir. Son bölüm ise; “ imiş” ve  “ miş”li bir târih!).. Hem “ imiş, miş”, hem de ardından “ yapılırdı” diye kesin bir hüküm veriliyor. Ardından; “yatır olduğu..” , “ dini yönden kutsal sayıldığı..” ifadesi var. “Sayıldığı..” ile tarih yazılır mı? Peki sonra... Bu din, hangi dindir? “ Yatır”, İslâmî’dir. “Âyin”, kime aittir? “Yatır” varsa, bu, böyle geçirtirilecek bir mevzû olabilir mi? Nerede mes’uller ve nerede salâhiyet sâhipleri?  Kaldı ki; bu mekânı, kim, ne zaman, hangi şartlarda ve kimlerin eliyle yâni hangi ustalarla yaptı’nın cevabı nerededir? Târih şuûru bu mudur?

Gelelim asıl mes’elemize: Olay Gazetesi Genel Yayın Müdürü Azîz Dostum Mehmet Hazinedar Bey, Olay Gazetesi’ndeki  12 Nisan 2013 târihli yazısında “ Sadi Tekkesi Bulundu” başlıklı yazısında, sağolsunlar, benim, “ Sadi Tekkesi” nin ortaya çıkarılması, tamiri ve tezyîni için sarfettiğim gayreti dile getirmiştir. Kendisine, hasseten teşekkür ediyorum. Hiçbir müsbet emeğin zâyi olmayacağı kanaatimi her zaman muhafaza ederek, Türk millî kültürü uğruna harcanacak zerre kadar gayretin de mutlaka yerini bulacağı kanaatimi taşıyorum.

Şanlı ecdâdımızın canı pahasına yaptıkları ve bu vatanı bizlere bahşetmeleri yanında, bizim gayretlerimizin ne kadar bir değeri olabilir, onu da takdirlere arz ediyorum. Hemen şunu da ifade etmeliyim ki; sun’î/yapma/uydurma târih inşâsına ne kadar karşı isem; kimden  intikal etmiş olursa olsun, hakikî târihin keşfine, himâyesine ve geliştirilip gelecek nesillere ulaştırılmasının da o kadar taraftarıyım, yanındayım.

Bu sebeple; 1997’den beri hakkında pek çok yazı yazdığım “ Taşhan”da, çok şükür mutlu sona yaklaşılmaktadır. Şu ânda, Mehmet Hazinedar Bey’in haberinden öğrendiğime göre, yine pek mesut oldum  ki, hakkında pek çok makale yazdığım “ Sadi Tekkesi”nde de bu yola girilmiştir. İnanıyorum ki, bunda, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz Bey ile,Büyük Şehir Sosyal  İşler Dâiresi Başkanı Necmi Çamaş Bey’in de çok katkıları olmuştur. “Sadi Tekkesi Nerededir?” ( Bknz: Gürses Gazetesi, 21 Nisan 2008,sy.2)diye sorduğum günlerden, “ Sadi Tekkesi Bulundu “ ve ihyâ edilecek, diye yazılıp-söylenen günlere gelmişiz. Ne saadet! Gerek Gürses Gazetesi’nde, gerek Halk Gazetesi’nde ve gerekse Olay Gazetesi’nde yazdığım yazılarda sarfettiğim emek, demek ki,  hedefine ulaşmıştır. Helâl olsun!..

En son yazdığım “ Taşhan’dan Sadi Tekkesi’ne “ başlıklı yazımda ( Bknz: M.Halistin Kukul, Olay Gazetesi, 23 Ekim 2011, sy. 8); “ Sadi Tekkesi, Millî Mücâdele yıllarında, Mustafa Kemal Paşa ile, Samsun Müdafaayı Hukuk Cemiyeti üyelerinin irtibat sağladıkları “ ilk ve tek mekân”dır: “ dedikten sonra; Hasan Umur ve Âdil Pasin tarafından yazılan “Samsun’da Müdafaayı Hukuk” adlı kitabın 7.ve 8. sayfalarından şu bölümü nakletmiştim: “ İlk içtimalar, aralarında reis yaptıkları, Boşnakzâde Süleyman Beyin evinde yapılıyor, nizamname dediğimiz mukarreratın beşinci maddesine göre Samsun şubesinin on âzadan ibaret olması icap etmekte olduğundan heyetin on kişiye ikmali, isimlerinin bildirilmesi hakkında Ankara’da Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Kongre Reisi bulunan Mustafa Kemal Paşadan gelen bir emirde bildiriliyordu.

(.) Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Samsun Şubesi bu surette teşekkül ettikten sonra bir de mühür kazdırılarak evlerde toplantılar yapmağa ve Ankara ile muhabere etmeye başlandı. Halkın tenviri için Millî Mücâdeleye ait gelen merkez telgrafları itimat ve emniyete lâyık görülen zevatı Sadi tekkesine toplayıp onlara okunuyor, bir taraftan da Cemiyete gizli gizli aza kaydediliyordu.”

Ve bu hususta bir teklifte daha bulunmuşum: “ Yukarıdaki ifadelere göre, sâdece “ Sadi Tekkesi”nin değil, Boşnakzâde Süleyman Bey’in “evi”nin yerinin de tespit edilmesi gerekmez mi?” Bu hususta, bugün de aynı kanaati taşıyorum: Boşnakzâde Süleyman Bey’in evinin de bulunarak, tezyîn edilmesi gerekir.

Ayrıca; hem Sadi Tekkesi’nin ve hem de Acem Tekkesi’nin gerçek hüviyetlerinin ortaya çıkarılması hususunda târihçileri-mizi  güzel  ve faydalı bir vazîfeye dâvet ediyorum.  Bu “ tekkeler” ne zaman, kimin döneminde, kimler tarafından ve hangi maksatlar için yapılmışlardır ve hangi maksatlarla kullanılmışlardır?..

/M.Halistin KUKUL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder