19 Mayıs 2014 Pazartesi

Son Dönemlerde Önemini Yitiren Vefa Duygusu

İnsanı insan yapan özeliklerden belki de en önemli olanlardan biriside vefa duygusudur. Vefa duygusuna sahip olmak, insanlara toplum içerisinde saygınlık kazandırır. Ne yazık ki, böylesine gerekli bir duyguyu gittikçe kaybediyoruz. Teknolojinin gelişmesi ile moral değerlerde hızlanan aşınmadan, toplumun birbirine olan saygı ve sevgisinin göstergesi olan vefa da fazlası ile payını almıştır. İnsanların vefalı dostlarının olması ne kadar mutluluk vericiyse, sevdiği kişilerin vefasızlığı karşı karşıya kalması da bir o kadar üzücüdür. Vefasızlık, insanların güvenirliğini de tartışılır hale getiren bir olgudur.
   
Vefa duygumuzda ki aşınmanın son yıllarda giderek arttığını söylerken, bunun daha az oranda olsa da, geçmişimizin her döneminde de yaşandığı gerçeğini göz ardı edemeyiz. Ancak bu duygusuzluk giderek artıyorsa ve sıradanlık kazanıyorsa, toplumsal çok ciddi sorunlarımız var demektir. Vefa kaybı öylesine kişisel zayıflık göstergesidir ki, zamanla unutulamaz ve unutturulamaz. Özellikle de ülkesine mal olmuş ve toplumun sevgi ve saygısını kazanmış insanlardan esirgenen vefa, onu seven geniş kesimlerin de vicdanını yaralar. Vefa duygusunun her iki yönü ile de en çok yaşandığı alan siyaset dünyasıdır. Bu konuda olumlu ve olumsuz yaşanmış çok sayıda örnek vardır.

Bu ülkenin belki de en büyük vefasızlığa uğrayan kişisi, ülkesini düşman işgalinden kurtararak Laik ve Çağdaş Hukuk düzeninde bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kuran Mustafa Kemal Atatürk’tür. Toplumun gönlünde taht kuran insana dahi en yakın arkadaşlarının vefasız tavırlar göstermiş olması üzücüdür. Bu konuda tarihe damgasını kuran örnek, Atatürk’ün ölümünden çok değil, üç yıl sonra yaşanmıştır. Atatürk’ten sonra Cumhurbaşkanı olan en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü döneminde, paraların üzerinde ki Atatürk’ün resimleri kaldırılarak İsmet İnönü’nün resimlerini basılmıştır. Bu vefasızlık örneği bugün dahi konuşulmaktadır.
  
Siyaset dünyasında vefa denince akla gelen ilk isim 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’dir. Siyaset yaptığı süreçte olduğu gibi siyasetten yasaklandığı dönemlerde de partilileri ona büyük vefa göstererek yalnız bırakmamışlardır. Sayın Demirel’in dostlarına karşı gösterdiği vefa bunun en büyük nedenidir. Sayın Demirel ile ilgili olarak sıkça anlatılan öykü her şeyi anlatmaktadır. Sayın Demirel yıllar sonra hangi köye giderse gitsin, kendisini karşılamaya gelen muhtara veya köyün tanınmış simasına adıyla hitap ederek hatırını sorarmış.  Vefa ve vefasızlık konusunu hemen her türlü ikili ilişkiler için konuşabiliriz. Ne yazık ki, vefalı davranışlar çok fazla konuşulmaz ama vefasızlıklar çok daha fazla konuşulur. Çünkü vefasızlık, üzer ve yaralar. Yakın arkadaşın vefasızlığı dostlukları bitirir. Öğrencisinin onu yetiştiren öğretmenine karşı vefasızlığı, ancak nankörlükle açıklanabilir.

Tüm insanların yararlandığı, gölgesinde dinlendiği, ürünleriyle beslendiği, satarak para kazandığı doğaya ve onun insanlara sunduğu güzelliklere ihanet edenlerin vefasızlığı, çocuklarımızın geleceğine indirilmiş en büyük darbedir. Görevini dürüstçe ve bir özveri ile yapan işçisini, aynı çabayı ve başarıyı göstermeyen işçisinden ayırarak onu ödüllendirmeyen patronun ki ne kadar vefasızlıksa, görevini savsakladığı halde maaş almayı sürdüren işçinin ki de bir o kadar vefasızlıktır.
  
İnsanların yaşadıkları kentin sorunlarına ve çevresine duyarsızlığı da, kent halkının oyları ile seçildiği halde, yapacağı hiçbir işi halkı ile paylaşmayan yöneticilerinki de vefasızlıktır. Bir kentte yaşayanların kentin sorunlarına sahip çıkmaması, yapılan yanlışları görmezden gelmesi, kentini temsil eden spor takımına destek vermemesi, kendisine yaşam veren kentine olan saygısızlığı ve vefasızlığıdır. Vefasızlığın en acı vereni ise, anne ve babaya karşı olanıdır. Dokuz ay karnında taşıyıp aylarca sütü ile beslediği evladından beklediği ilgiyi göremeyen annenin uğrayacağı yıkım, vefasızlığın belki de en kötüsüdür.
  
Topluma ve kendisine yararlı bir evlat yetiştirmek için gece gündüz demeden çalışan bir babanın fedakarlığı, ancak evladından göreceği yakın ili ve saygıyla ödenebilir. Anne ve babanın yaşlılıklarında evlatları tarafından yalnızlığa terkedilmesinden daha büyük vefasızlık olabilir mi?   Bir vefa öyküsü ile yazımı sonlandırayım.

Ben vefa duygusunun ne olduğunu ilk kez rahmetli babamda görmüştüm.. İlkokulda okuduğum, sanırım 1950 li yılların son yarısıydı. Bir akşam babam işten gelmiş ve büyük bir sevinçle anneme müjde veriyordu. Çocuk aklımla o zaman çok anlayamasam da, sonraki yıllarda çok daha iyi değerlendireceğim o gün söylediği bu sözler beynime çakılmıştı. Babamın müjde olarak anneme, “Arife, gözümüz aydın. Devlet bir kanun çıkartmış ve tüm çalışanlara belli bir süre çalıştıktan sonra emekli maaşı bağlayacakmış. Yaşlılığımızda geçim korkumuz olmayacakmış. Allah Devletten razı olsun” dediğini duymuştum.

Babam bazı zamanlarda işyerinde olan arızalar nedeniyle üç gün eve gelmeden işinde çalışırdı. Bir kez dahi işinin ağırlığından yakındığını duymamıştım. İşverenine de her zaman dua ederdi. Patronlarını böylesine seven bir çalışanı, patronlarının da çok sevdiklerini gözlerimle görüyordum. Babamın devletine ve işverenine olan saygı ve vefa duygusu, benim iş yaşamımda da bana hep önder olmuştur.

Bende iş hayatıma başladığım andan itibaren, babadan öğrendiklerimle çalışanlarıma karşı elimden geldiğince sevgi ile yanaşmayı ve onların her türlü yasal haklarını vermeyi ilke edindim.  Vefasızlığın ne olduğunu da yine babamın patronu olan Samsun Un fabrikası sahiplerinden rahmetli Nuri Ceritoğlu’nun yaşamının son günlerinde ki yaşadıklarında görmüştüm. Daha önceki bir köşe yazımda da söz ettiğim bu anımla yazımı tamamlayayım.

Milletvekilliği ve Samsun Belediye Başkanlığı da yapmış ve çevresinde çok sevilen, sayılan bir insan olan Nuri Ağabeyin son günlerinde işleri bozulmuştu. İçine düştüğü durumun üzüntüsünden, fabrikanın bahçesinde ki evine kapanmıştı. Sık sık gidip ziyaret ediyordum. Son ziyaretlerimin birisinde bana öyle bir şey söylemişti ki, göz yaşları içerisinde evden ayrılmıştım. Bana, “Sadi dün çevrem de olan dostlarımın hiç birisi para isterim korkusu ile ziyaretime bile gelmiyor” Demişti. Vefa ve vefasızlığın ne olduğunu bunlardan güzel anlatacak ne olabilir? Tanrı hiç kimseye vefasız dost vermesin ve hiç kimseyi de vefalı dostsuz bırakmasın…

/Sadi SUBAŞI
19 Mayıs 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder