19 Mayıs 2014 Pazartesi

Samsun’da Olmak İsterdim

İstanbul’dayım. Halbuki 19 Mayıs’ta Samsun’da olmak isterdim. 19 Mayıs 1919’da 9.Ordu ve Mülhakatı Müfettişi Mirliva Mustafa Kemal’in ve maiyet erkanının Tütün İskelesi’nden karaya adım atışlarını görmek… Ve Samsun’dan Kavak’a, Kavak’tan Havza’ya birlikte yürümek, “Dağ Başını Duman Almış” marşını birlikte söyleyerek. “Dağ başını duman almış/ Gümüş dere durmaz akar/ Güneş ufuktan şimdi doğar/ Yürüyelim arkadaşlar…”

Havza’da o muhteşem 6 Haziran mitingine katılmak, şehir merkezinden, köylerden akın akın meydana koşan o yiğit insanların arasına karışmak ve Sıtkı Hocanın “Silahınız olmayabilir, baltanız da taşınız da yumruklarınız da mı yok? Bu ne meskenet?” diyen o muhteşem nutkunu Sarı Paşa’yla birlikte ve ağlayarak dinlemek isterdim.

Amasya’da olmak da var aslında, mesela 12 Haziran’da Culus Tepe’de. Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendi, Mustafa Kemal’e “Paşam! Bütün Amasya emrinizdedir… Gazanız mübarek olsun!…” derken. Ya da Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay ve de Refet Bele, Milli Mücadele’nin ilk meydan okuyuşu Amasya Tamimi’ni imzalarken bir köşede gözyaşlarıyla izlemek. “Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir. İşgal altındaki hükümet sorumluluklarının gereğini yerine getirememektedir. Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

Bir kutsal yolculuktur bir 19 Mayıs sabahı Samsun’da başlayan yolculuk. Ve Milli Mücadele’nin kutsanacak duraklarıdır Amasya, Erzurum, Sivas. İnançların tazelendiği, yüreklerin pekiştirildiği ve azmin bilendiği uğrak noktalarıdır Kayseri’yle Kırşehir. Ve son durak Ankara! Ankara, Erzurum ve Sivas’ı Ahmet Hamdi Tanpınar’dan okumak var anlamak/anlayabilmek, anlayabilmekten de öte sevdalanmak ve bir daha asla unutmamak için.

Erzurum’da Kazım Karabekir Paşa olmak ve tüm rütbelerini ve yetkilerini bırakıp “sine-i millette bir fert” olduğu gün Mustafa Kemal’i askerce selamlayıp “Paşam! Ben ve karargahım dün olduğu gibi bugün de emrindeyiz” diyebilen asalete selam durmak! Ya da Sivas Kongresi’nde “manda” söylemlerine meydan okuyan Tıbbiyeli Hikmet’i alkışlamak ellerim patlayıncaya dek. 

Bir köylü görür Mustafa Kemal Paşa Kavak’la Havza arasında. Yunanlı İzmir’den Manisa’ya, Uşak’a doğru adım adım ilerlerken “Biz üç kardeştik Paşa! Biri Çanakkale’de, biri Galiçya’da kaldı. Evde iki dul, 14 yetim bu sabanın ucuna bakar. Benim vatanımın sınırı aha bu tarlanın sınırıdır. Yunan buraya gelince kadar benden sana fayda yok” diyen köylüdür kastettiğim. Şaşırmaz Mustafa Kemal Paşa; kolay değildir yenilmek, yıkılmak, devletsiz ve sahipsiz kalmak. Hele bir de geride hayatını sapından senin tuttuğun sabana bağlayan dul ve yetimler varsa. Mustafa Kemal yanındakilere “Bu algıyı mutlaka değiştirmemiz lazım” der.

Bu algı değişecektir, hem de altı ay gibi kısa bir sürede. 27 Aralık 1919’da Mustafa Kemal’i Temsil Heyeti’ni Dikmen sırtlarında başlarında Müftü Börekçi Rıfat Efendinin bulunduğu yirmi bin Ankaralı karşılayacaktır. Gönül o günlerde yaşamayı ve orada olmayı isterdi. Heyhat kaderde kahramanların destanlarının unutulduğu ve hatta kimilerince inkar edildiği bugünlerde yaşamak varmış, elden ne gelir!

 NOT: Milli Mücadele haftasına milletçe büyük bir acı ve yasla girdik. Milli Mücadele’nin ve Soma felaketinin aziz şehitlerine Allah’tan sonsuz rahmetler diliyorum.  Allah bize bir daha ne Soma gibi bir facia göstersin ne de bizi yeniden bir milli mücadele etmek zorunda bıraksın.

/Osman KARA
19.05.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder