Yurt dışında olduğumuz süre içinde ülke gündemi ile
birlikte Samsun’daki gelişmeleri de teknolojinin nimetlerinden istifade ederek
takip etmeye çalıştık. İlk dikkatimizi çeken konu, Samsun’da inşa edilen ve
işletmesi büyük bir otel grubuna devredilen otel projesi olmuştur. Köşemizde
Samsun’un imar durumu ve çarpık yapılaşmasının yanı sıra, üretilecek projelerde
ilgili meslek kurum ve kuruluşları temsilcileri ile istişare yapılmadığından,
projelerin bitme aşamasında, mahkeme
koridorlarının aşınmasına varan bir sürece girilmektedir. Nitekim son örneği 5
yıldızlı otel projesinde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Canik bölgesindeki
viyadük ise yine aynı paralelde seyrini sürdürmektedir.
Her projede elbette risk faktörleri vardır.
Riskleri minimize etmenin tek yolu projeleri masaya yatırarak ilgili meslek
kurum ve kuruluş temsilcileri ile müzakere etmektir. Siyasi gözlükler bir yana
bırakılarak kentin geleceği adına önemli adımlar atılabilmesi için en önemli
kriter, istişare faktörünün işletilmesidir. Çünkü ortaya çıkarılacak
projelerden etkilenecek olanlar siyasi partiler veya onların temsilcileri
değildir. Bir kent ve o kentte yaşayanlardır.
İktidar sahibi olabilirsiniz. Makam ve mevkilerde
sizler oturabilirsiniz. Sonuçta karar verici mekanizmalar uhdenizdedir. Ancak
“her şeyi biz biliriz” mantalitesi ile hareket ettiğinizde, ürettiğiniz
projeler ile kendinizi mahkemelerde savunmak zorunda kalabilirsiniz. Nitekim
Samsun’da bu tür örnekler sıklıkla yaşanmaktadır. Gerçi hukuk süreci sonunda
ortaya çıkacak sonuç malumdur. Çünkü milyonlarca lira harcanarak projenin
sonuna gelinmiştir. Herhangi bir yıkım veya iptal söz konusu olduğunda, bu kez
“milli servet zayi oluyor” veya “yatırım düşmanlığı” gibi yakıştırmalar gündeme
getirilmektedir.
Devletle halk arasındaki köprü olan Sivil Toplum
Kuruluşları , sürdürülebilir çözüm üretmek anlamında çok önemli belirleyici bir
rol üstlenirler. İnsanların kendilerini
ilgilendiren konularda direkt olarak katılımlarının sağlanması gerekir. Böylece
topluma sunuluna hizmetler en iyi şekilde izlenecek ve risk faktörleri asgari
seviyelere düşürülecektir. Ortak hedef ve ortak payda kentin geleceğidir.
Geleceğin mimarisinde sacede yönetenler değil, Sivil Toplum Kuruluşlarının da
bir sandalyesi olmalıdır. Ancak bu kuruluşlar tamamen bağımsız hareket etmeli
ve hiçbir siyasi görüşün temsilcileri rolüne soyunmamalıdırlar.
Ülke genelinde olduğu gibi Samsun’da icra-i
faaliyet gösteren pek çok Sivil Toplum Örgütünün adeta siyasi iktidarın
uzantısı haline geldiği gözden kaçmamaktadır. Bu kimliğin dışına çıkan
kuruluşların sayısı bir elin parmakları kadar azdır. Ticaret ve Sanayi Odaları, Ziraaat Odaları ve
Sendikalar gibi kuruluşların görevleri
öncelikle kendi üyelerinin sorunlarına çözüm üretmektir. Ancak kentlerin
bibliyografileri incelendiğinde, bu tür kuruluşların ekonomik anlamda ve kentin
ticari hayatında etkin bir rol oynadıkları söylenemez. Bu da madalyonun arka
yüzüdür.
Bir eğlence gecesi düzenlemek veya ara sıra sadece
basın mensuplarının iştirakinin sağlandığı paneller organize etmek,kuruluşun
önemli faaliyetleri olarak gösterilir ve kitapçıklarda yer verilir. Örnegin
Ticaret ve Sanayi Odaları yarı özel ve yarı kamuya ait kuruluşlardır. Bu
profili ile en az Kamu Kurumları kadar kentin gelişiminden sorumludurlar.
Olumsuzluklar nasıl ki siyasi iktidara fatura ediliyor ise, irsaliyelerin dip
notlarında bu kuruluşlar yer almaktadırlar. Dolaysıyla, kent yönetimlerinde
katılımcılığın sağlanabilmesi için, kanaat önderlerinin sağlıklı ve
sürdürülebilir projeleri gündeme getirebilmeleri için kesinlikle istişare
müesseselerine işlerlik kazandırılmalıdır.
/Süleyman
SALUR
14 Ekim 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder