“Köşenin Namusu” başlıklı dünkü yazımda sözde
tarihçiler ve araştırmacılar tarafından uydurulan ve saf ve samimi vatandaşlar
tarafından da sosyal medyada dolaştırılan bir hikaye ve o hikaye çevresinde
oluşturulan Menderes güzellemesine değinmiş ve “işin aslını öğrenmek
istiyorsanız lütfen yarını bekleyiniz” demiştim.
Masamda iki kitap var. Birisi Anadolu Ajansı
tarafından çıkarılan “Türkiye’nin 90 Yılı/1919-2009” adlı almanak. Diğeri
ise Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yayınlanan “Türk Parlamento
Tarihi” isimli dev külliyatın “ IX
Dönem- 1950-1954”
arasını kapsayan cildi. Yani tartışılmaları ve hele de inkarları söz konusu
olmayan resmi ve ciddi kaynaklar.
Osmanlı Hanedanına mensup kadınların Türkiye’ye
gelmesine imkan sağlayan/izin veren 5958 sayılı Kanun TBMM tarafından 16
Haziran 1952 yılında kabul edilmiş ve 23 Haziran 1952 tarihli Resmi Gazete'de
yayınlanarak yürürlüğe girmiş. Rahmetli Menderes de on yıllık başbakanlığı
döneminde Paris’e üç kere gitmiş. İlk gidişi 9 Mart 1953’te. Yani yasanın
çıkmasından 8 ay 25 gün sonra. Veya bir başka ifadeyle söz konusu yasa rahmetli
Menderes’in Paris’e gitmesinden tam 8 ay 25 gün önce çıkmış bile.
Hikaye daha ilk ayakta çöküyor ama dahası var. Hani
Türk Parlamento Tarihi adlı dev eserden bahsetmiştim ya şimdi sırada oradan
aktaracağım bilgiler var. Bu eser öyle kafadan atma ve sıradan bir eser değil;
tamamen TBMM zabıtları ve arşivinden ibaret. Yasa TBMM’de 16 Haziran 1952’de
kabul ediliyor ama Başbakanlık’tan Meclis'e sevki çok daha önce. 1 Ocak
1952’de, yani Menderes’in Paris’e gitmesinde 14 ay 9 gün önce Bakanlar
Kurulu’nda görüşülüyor ve kanun tasarısı olarak da 21 Ocak 1952’de TBMM’ye sevk
ediliyor.
Sevk gerekçesinde yalanı tüm çıplaklığı ve tüm
pespayeliği ile ortalara seren ilginç bilgiler var. Bu bilgilere göre olayı
gündeme getiren Menderes değil, Menderes konuyu açtığında “Aman Adnan Bey,
sakın bir daha bu lafı ağzına alma. Yoksa malum basının tahrikleriyle Silahlı
Kuvvetler'in içindeki cunta darbe yapar” dediği öne sürülen Cumhurbaşkanı Celal
Bayar.
Sevk gerekçesinde yazıyor bütün bunlar. Beyrut’ta
ikamet eden Hayri Rauf adında bir Hanedan mensubu, Birinci Menderes
Hükümeti’nin güvenoyu aldığı 2 Haziran 1950’den
kırk sekiz gün sonra 20 Temmuz 1950 tarihli bir mektupla Cumhurbaşkanı
Celal Bayar’a başvurarak yurda dönmek isteğinde bulunur. Bundan kısa bir süre
sonra da İstanbul’da oturan Kerime Voskay adlı bir hanım Başbakanlığa bir
dilekçe vererek, “kardeşi Hanedan damatlarından M. Refik ve iki erkek bir kız
çocuğunun memlekete gelmelerine izin verilmesini” ister.
Şimdi sıkı durun lütfen, Meclis zabıtlarından ve
sevk gerekçesinden bir bölüm alacağım ve yorumumu sonraya bırakacağım. O bölüm
kelimesi kelimesine şöyle: “Hayri Rauf’un
Cumhurbaşkanlığına sunduğu dilekçe bir tezkere ile Başbakanlığa tevdi
edilmiş ve bu tezkerede Cumhurbaşkanlığınca; “BU VE BENZER MÜRACAATLARIN
ÜZERİNDE DURULMASI GEREKTİĞİ VE MÜRACAAT SAHİPLERİNİN TÜRKİYE’YE AVDETLERİNİN
SAĞLANMASI İMKANININ YERİNDE OLACAĞI MÜTELAASINDA BULUNULMUŞTUR.”
Hani Bayar bu dönüşe karşıydı, hani Menderes
Paris’ten döner dönmez Köşk’e çıkmış ve Hanedan mensuplarının hal-i perişanını
anlatıp da yurda dönmelerini isteyince Celal Bayar “ Adnan Bey, sakın bir daha bu lafı ağzına
alma. Yoksa malum basının tahrikleriyle Silahlı Kuvvetler içindeki cunta darbe
yapar” demişti. Hani o öyle deyince Menderes “istifa mektubunu masanın üstüne
koymuştu” da yasa öyle çıkmıştı.
Devam edeceğiz ama önce bir kere daha soralım:
Sizin memlekette utanma denen bir kavramdan haber var mıdır?
/Osman KARA
22.10.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder