22 Ekim 2013 Salı

Köşenin Namusu 2

“Köşenin Namusu” başlıklı dünkü yazımda sözde tarihçiler ve araştırmacılar tarafından uydurulan ve saf ve samimi vatandaşlar tarafından da sosyal medyada dolaştırılan bir hikaye ve o hikaye çevresinde oluşturulan Menderes güzellemesine değinmiş ve “işin aslını öğrenmek istiyorsanız lütfen yarını bekleyiniz” demiştim.

Masamda iki kitap var. Birisi Anadolu Ajansı tarafından çıkarılan “Türkiye’nin 90 Yılı/1919-2009” adlı almanak. Diğeri ise Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yayınlanan “Türk Parlamento Tarihi”  isimli dev külliyatın “ IX Dönem- 1950-1954” arasını kapsayan cildi. Yani tartışılmaları ve hele de inkarları söz konusu olmayan resmi ve ciddi kaynaklar.

Osmanlı Hanedanına mensup kadınların Türkiye’ye gelmesine imkan sağlayan/izin veren 5958 sayılı Kanun TBMM tarafından 16 Haziran 1952 yılında kabul edilmiş ve 23 Haziran 1952 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiş. Rahmetli Menderes de on yıllık başbakanlığı döneminde Paris’e üç kere gitmiş. İlk gidişi 9 Mart 1953’te. Yani yasanın çıkmasından 8 ay 25 gün sonra. Veya bir başka ifadeyle söz konusu yasa rahmetli Menderes’in Paris’e gitmesinden tam 8 ay 25 gün önce çıkmış bile.

Hikaye daha ilk ayakta çöküyor ama dahası var. Hani Türk Parlamento Tarihi adlı dev eserden bahsetmiştim ya şimdi sırada oradan aktaracağım bilgiler var. Bu eser öyle kafadan atma ve sıradan bir eser değil; tamamen TBMM zabıtları ve arşivinden ibaret. Yasa TBMM’de 16 Haziran 1952’de kabul ediliyor ama Başbakanlık’tan Meclis'e sevki çok daha önce. 1 Ocak 1952’de, yani Menderes’in Paris’e gitmesinde 14 ay 9 gün önce Bakanlar Kurulu’nda görüşülüyor ve kanun tasarısı olarak da 21 Ocak 1952’de TBMM’ye sevk ediliyor.

Sevk gerekçesinde yalanı tüm çıplaklığı ve tüm pespayeliği ile ortalara seren ilginç bilgiler var. Bu bilgilere göre olayı gündeme getiren Menderes değil, Menderes konuyu açtığında “Aman Adnan Bey, sakın bir daha bu lafı ağzına alma. Yoksa malum basının tahrikleriyle Silahlı Kuvvetler'in içindeki cunta darbe yapar” dediği öne sürülen Cumhurbaşkanı Celal Bayar.

Sevk gerekçesinde yazıyor bütün bunlar. Beyrut’ta ikamet eden Hayri Rauf adında bir Hanedan mensubu, Birinci Menderes Hükümeti’nin güvenoyu aldığı 2 Haziran 1950’den  kırk sekiz gün sonra 20 Temmuz 1950 tarihli bir mektupla Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a başvurarak yurda dönmek isteğinde bulunur. Bundan kısa bir süre sonra da İstanbul’da oturan Kerime Voskay adlı bir hanım Başbakanlığa bir dilekçe vererek, “kardeşi Hanedan damatlarından M. Refik ve iki erkek bir kız çocuğunun memlekete gelmelerine izin verilmesini” ister.

Şimdi sıkı durun lütfen, Meclis zabıtlarından ve sevk gerekçesinden bir bölüm alacağım ve yorumumu sonraya bırakacağım. O bölüm kelimesi kelimesine şöyle: “Hayri Rauf’un  Cumhurbaşkanlığına sunduğu dilekçe bir tezkere ile Başbakanlığa tevdi edilmiş ve bu tezkerede Cumhurbaşkanlığınca; “BU VE BENZER MÜRACAATLARIN ÜZERİNDE DURULMASI GEREKTİĞİ VE MÜRACAAT SAHİPLERİNİN TÜRKİYE’YE AVDETLERİNİN SAĞLANMASI İMKANININ YERİNDE OLACAĞI MÜTELAASINDA BULUNULMUŞTUR.” 

Hani Bayar bu dönüşe karşıydı, hani Menderes Paris’ten döner dönmez Köşk’e çıkmış ve Hanedan mensuplarının hal-i perişanını anlatıp da yurda dönmelerini isteyince Celal Bayar  “ Adnan Bey, sakın bir daha bu lafı ağzına alma. Yoksa malum basının tahrikleriyle Silahlı Kuvvetler içindeki cunta darbe yapar” demişti. Hani o öyle deyince Menderes “istifa mektubunu masanın üstüne koymuştu” da yasa öyle çıkmıştı.

Devam edeceğiz ama önce bir kere daha soralım: Sizin memlekette utanma denen bir kavramdan haber var mıdır? 

/Osman KARA
22.10.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder