3 Ekim 2013 Perşembe

O Sözleri Söyleyen Bir Din Adamıydı!...

Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk'ün, önceki gün Samsun Valisi Hüseyin Aksoy ve Samsun protokolünün önünde söylediği sözleri üzülerek ve şaşkınlıkla okudum.. Hatta haberi servis eden İHA muhabirini bile arattırdım.. Gerçek mi bu sözler, gerçekten basın mensuplarının da olduğu ortamda, Vali Aksoy'un ve protokolün önünde mi söyledi yoksa, toplantı sonrası sohbette mi diye.. Ne yazık ki; bir din adamı olan hatta din ilminin öğretici hocası konumunda olan Samsun'un dini önderi Müftü Öztürk, bunu o konferansta, kürsüden 'basın mensuplarının gözünün içine baka baka, protokolün önünde' dile getirdi.. Bir bakıma basın mensuplarıyla ilgili 'ruhundaki izlenimleri, bakış açısını' paylaştı..

Doğrudur, sevmeyebilir, onları bir etkinliği olduğunda çağırmaya tenezzül bile etmeyebilir.. Onun için basın mensupları alelade, gereksiz kişiler de olabilir.  Ama Müftü Öztürk bu sözleri söylerken, öyle bir hata yaptı ki; belki de bir din adamının yapmaması gereken 'tek şeyi yaptı'.. Sadece mesleği gazetecilik olduğu için 'tüm basın mensuplarını aynı kefeye koyup, Allah'ın yarattığı kulları sınıflandırıp, basın mensubu olduğu için sevmediğini söyledi'.. Bir din adamı olarak, dil, din, ırk, cinsiyet, mezhep, meslek ayrımı yapmadan herkesi eşit mesafede olması, Allah’ın kulu olması nedeniyle sevmesi gereken bir din adamı, dini bilgisine muhtaç olunan  din adamlarının temsilcisi söyledi o sözleri..

Yani bu şu demek... Herkese eşit mesafede olması gereken bir makamda bulunan Öztürk, bir bakıma müftü olduğunu, dini önder olduğunu unutup, kişisel duygularını dile getirdi.. Basın mensuplarını sadece tanıdıklarıyla veya basında çıkan haberlerle değerlendirip, 'Her şeyden önce 'Yaratılanı severim, Yaradan'dan Ötürü' demesi gereken biriyken, bir meslek camiasını 'top yekun sevmediğini dile getirdi'.. Sadece gazeteci olduğu için.. Ve bunu öyle bir yerde ve öyle bir sıfatla yaptı ki; Allah affetsin, demekten başka bir şey gelmiyor aklıma.. Orada olmayan, kendisini savunamayacak durumda olan bizleri de 'basın mensuplarını sevmem diyerek' o söylemin içine yerleştirdi ki; bunu bir din adamı olarak nasıl yaptı, dinimiz bu konuda ne diyor en iyi kendisi bilir sanırım..

Kendisine de sormak isterim aslında.. *Basın mensuplarının dini konulardaki bilgilerinin ne kadar olduğunu bilmeden 'Bilgileri eksik demek' ne kadar doğrudur ve ne kadar dinimize uygundur.. *Ya da kamuoyuna açık bir yerde konusu basın mensuplarıyla ilgisiz bir konferansta, Vali ve diğer protokol üyelerinin, haber yapan muhabirlerin gözlerinin içine bakarak, 'basın mensuplarının genelini kapsayan ruhundaki tüm olumsuz düşüncüleri' söylemesi bırakın bir dini önder olmayı, bir bürokrat olarak ne kadar doğrudur.. *Camiler ve Din Görevlileri Haftası gibi önemli bir konuda kürsüye çıkan Müftünün, o konudaki görüşleriyle ilgili konuşma süresinde konuyu 'neden basın mensuplarına getirdiğini' ise izah etmesi gerekir.. *Ve müftü, protokolün önünde, basın mensuplarının not aldığı bir ortamda, basın mensuplarına yönelik bu itibarsızlaştırma çabası nedendir'..

Nereden bakarsanız bakın bu ruhani bir önder konumunda olan Diyanet İşleri'nin illerdeki dini konudaki, Allah'ın emirleri konusundaki en yetkili ismi, gerçek anlamda bir iş kazası yapmıştır.. Ama önemli olan bunu bilerek yapmıştır.. Hem de öyle bilerek yapmıştır ki; bu itibarsızlaştırmayı Vali Hüseyin Aksoy, Milli Eğitim Müdürü Mustafa Cora ve diğer protokol üyelerinin önünde gerçekleştirmiştir.. Bir bakıma müftü, bir eylem gerçekleştirmiştir.. Basın mensuplarının yazacağını bilerek bu konuyu kürsüden gündeme getirmiştir.. Kürsü sonrası sohbet arasında söylese 'Off The Rekord' (Yazılmamak kaydıyla) olabileceğinden, 'konferanstaki konuşmasında' bu eylemi yapmıştır..

Belki irticalen gelişmiş bir konuşma olsa da karşısında protokol olduğunu hiç önemsememiş, orada bulunan ve 'çağırmasa da' haber için işini yapmaya gelen emekçi 'basın mensuplarını da' küçük düşürmeyi hedeflemiştir.. Her ne kadar konuşmasında 'basın mensubu kardeşlerim' gibi bir cümlelerine bir ekleme yapsa da 'dini konularda eksik olduklarını söyleyecek kadar ileri gitmiş ve Allah ile kulunun arasına' bile girmeyi hedeflemiştir.. Ve bütün bunları söyleyen 'bir din adamı olup', herkese eşit mesafe olması gereken bir kişi olması gerekirken, sadece basın mensubu olması nedeniyle 'sevgisizliğini' adeta haykırmıştır..

Hatta basın mensuplarının adına da düşünüp, 'niyet okuma gibi' bir düşünceyi de dile getirmiş ve 'Onlar da beni sevmez' diyebilmiştir.. Ama bana göre bundan daha önemli bir şey daha var.. Onu da sordum muhabir arkadaşa.. Salondakiler bu konuşmayı alkışladılar mı?.. Tepki gösteren olmadı mı? diye.. Evet alkışlamış tüm salon.. Herkes diyemem.. Kimsenin günahını almak istemem.. Ama konferans salonunda alkış sesleri yükselmiş.. Vali bey alkışladı mı diye sordum..  Haberi izleyen muhabir arkadaşım, görmedim dedi.. Evet bence en önemli noktalardan biri de bu.. Samsun ilinin Valisi Hüseyin Aksoy'un da o konferansta olması.. Kendisinin de basın mensuplarıyla ilgili sözler söylenirken, 'o salonda olması ve gündem dışı konuşmaya izin vermesi'.. Alkışladı mı bilmiyorum..
Ancak alkışlasa da, alkışlamasa da çok önemi yok..  'O kürsüye çıkıp konuşma yapan biri, Camiler ve din adamları konulu konferansta emniyet mensuplarını, valilik personelini, çalışma arkadaşlarını eleştirseydi, acaba bir tepkisi olmaz mıydı diye düşünüyorum'..

Asıl mesele müftünün 'orada bulunmayan basın mensuplarını da' aynı kefeye koyup eleştirmesi değil, basının kamuya açık bir toplantıda 'itibarsızlaştırılmasına' seyirci kalmaktır.. Müftüyü meslektaşlarım hakkındaki düşünceleri, 'bizlerin kendisiyle ilgili 'beni sevmezler cümlesi'ni kullanıp, niyet okuma çabası nedeniyle 'Allah'a havale ediyorum'.. Bu itibarsızlaştırma konuşmasına, hiç kimsenin 'yeri değil' diyerek seyirci kalınmasını ise 'açık söylüyorum' kınıyorum'.. 1992'de bir Devlet Bakanı'nın katıldığı yemekli toplantıda basın mensuplarına yer ayrılmadığı için korumaların masasına gelip, bizleri de oraya davet ederek, bizlerle birlikte yemek yiyen 'dönemin Valisi Şinasi Kuş'u da rahmetle anıyorum'..

/A.Yener CABBAR
03 Ekim 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder