Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk'ün, önceki gün
Samsun Valisi Hüseyin Aksoy ve Samsun protokolünün önünde söylediği sözleri
üzülerek ve şaşkınlıkla okudum.. Hatta haberi servis eden İHA muhabirini bile
arattırdım.. Gerçek mi bu sözler, gerçekten basın mensuplarının da olduğu
ortamda, Vali Aksoy'un ve protokolün önünde mi söyledi yoksa, toplantı sonrası
sohbette mi diye.. Ne yazık ki; bir din adamı olan hatta din ilminin öğretici
hocası konumunda olan Samsun'un dini önderi Müftü Öztürk, bunu o konferansta,
kürsüden 'basın mensuplarının gözünün içine baka baka, protokolün önünde' dile
getirdi.. Bir bakıma basın mensuplarıyla ilgili 'ruhundaki izlenimleri, bakış
açısını' paylaştı..
Doğrudur, sevmeyebilir, onları bir etkinliği
olduğunda çağırmaya tenezzül bile etmeyebilir.. Onun için basın mensupları
alelade, gereksiz kişiler de olabilir. Ama
Müftü Öztürk bu sözleri söylerken, öyle bir hata yaptı ki; belki de bir din
adamının yapmaması gereken 'tek şeyi yaptı'.. Sadece mesleği gazetecilik olduğu
için 'tüm basın mensuplarını aynı kefeye koyup, Allah'ın yarattığı kulları
sınıflandırıp, basın mensubu olduğu için sevmediğini söyledi'.. Bir din adamı
olarak, dil, din, ırk, cinsiyet, mezhep, meslek ayrımı yapmadan herkesi eşit mesafede
olması, Allah’ın kulu olması nedeniyle sevmesi gereken bir din adamı, dini
bilgisine muhtaç olunan din adamlarının
temsilcisi söyledi o sözleri..
Yani bu şu demek... Herkese eşit mesafede olması
gereken bir makamda bulunan Öztürk, bir bakıma müftü olduğunu, dini önder
olduğunu unutup, kişisel duygularını dile getirdi.. Basın mensuplarını sadece
tanıdıklarıyla veya basında çıkan haberlerle değerlendirip, 'Her şeyden önce
'Yaratılanı severim, Yaradan'dan Ötürü' demesi gereken biriyken, bir meslek camiasını
'top yekun sevmediğini dile getirdi'.. Sadece gazeteci olduğu için.. Ve bunu
öyle bir yerde ve öyle bir sıfatla yaptı ki; Allah affetsin, demekten başka bir
şey gelmiyor aklıma.. Orada olmayan, kendisini savunamayacak durumda olan
bizleri de 'basın mensuplarını sevmem diyerek' o söylemin içine yerleştirdi ki;
bunu bir din adamı olarak nasıl yaptı, dinimiz bu konuda ne diyor en iyi
kendisi bilir sanırım..
Kendisine de sormak isterim aslında.. *Basın
mensuplarının dini konulardaki bilgilerinin ne kadar olduğunu bilmeden
'Bilgileri eksik demek' ne kadar doğrudur ve ne kadar dinimize uygundur.. *Ya
da kamuoyuna açık bir yerde konusu basın mensuplarıyla ilgisiz bir konferansta,
Vali ve diğer protokol üyelerinin, haber yapan muhabirlerin gözlerinin içine bakarak,
'basın mensuplarının genelini kapsayan ruhundaki tüm olumsuz düşüncüleri'
söylemesi bırakın bir dini önder olmayı, bir bürokrat olarak ne kadar
doğrudur.. *Camiler ve Din Görevlileri Haftası gibi önemli bir konuda kürsüye
çıkan Müftünün, o konudaki görüşleriyle ilgili konuşma süresinde konuyu 'neden
basın mensuplarına getirdiğini' ise izah etmesi gerekir.. *Ve müftü, protokolün
önünde, basın mensuplarının not aldığı bir ortamda, basın mensuplarına yönelik
bu itibarsızlaştırma çabası nedendir'..
Nereden bakarsanız bakın bu ruhani bir önder
konumunda olan Diyanet İşleri'nin illerdeki dini konudaki, Allah'ın emirleri
konusundaki en yetkili ismi, gerçek anlamda bir iş kazası yapmıştır.. Ama
önemli olan bunu bilerek yapmıştır.. Hem de öyle bilerek yapmıştır ki; bu
itibarsızlaştırmayı Vali Hüseyin Aksoy, Milli Eğitim Müdürü Mustafa Cora ve
diğer protokol üyelerinin önünde gerçekleştirmiştir.. Bir bakıma müftü, bir
eylem gerçekleştirmiştir.. Basın mensuplarının yazacağını bilerek bu konuyu
kürsüden gündeme getirmiştir.. Kürsü sonrası sohbet arasında söylese 'Off The
Rekord' (Yazılmamak kaydıyla) olabileceğinden, 'konferanstaki konuşmasında' bu
eylemi yapmıştır..
Belki irticalen gelişmiş bir konuşma olsa da
karşısında protokol olduğunu hiç önemsememiş, orada bulunan ve 'çağırmasa da'
haber için işini yapmaya gelen emekçi 'basın mensuplarını da' küçük düşürmeyi
hedeflemiştir.. Her ne kadar konuşmasında 'basın mensubu kardeşlerim' gibi bir
cümlelerine bir ekleme yapsa da 'dini konularda eksik olduklarını söyleyecek
kadar ileri gitmiş ve Allah ile kulunun arasına' bile girmeyi hedeflemiştir.. Ve
bütün bunları söyleyen 'bir din adamı olup', herkese eşit mesafe olması gereken
bir kişi olması gerekirken, sadece basın mensubu olması nedeniyle
'sevgisizliğini' adeta haykırmıştır..
Hatta basın mensuplarının adına da düşünüp, 'niyet
okuma gibi' bir düşünceyi de dile getirmiş ve 'Onlar da beni sevmez'
diyebilmiştir.. Ama bana göre bundan daha önemli bir şey daha var.. Onu da
sordum muhabir arkadaşa.. Salondakiler bu konuşmayı alkışladılar mı?.. Tepki
gösteren olmadı mı? diye.. Evet alkışlamış tüm salon.. Herkes diyemem..
Kimsenin günahını almak istemem.. Ama konferans salonunda alkış sesleri
yükselmiş.. Vali bey alkışladı mı diye sordum.. Haberi izleyen muhabir arkadaşım, görmedim
dedi.. Evet bence en önemli noktalardan biri de bu.. Samsun ilinin Valisi
Hüseyin Aksoy'un da o konferansta olması.. Kendisinin de basın mensuplarıyla
ilgili sözler söylenirken, 'o salonda olması ve gündem dışı konuşmaya izin
vermesi'.. Alkışladı mı bilmiyorum..
Ancak alkışlasa da, alkışlamasa da çok önemi yok.. 'O kürsüye çıkıp konuşma yapan biri, Camiler
ve din adamları konulu konferansta emniyet mensuplarını, valilik personelini,
çalışma arkadaşlarını eleştirseydi, acaba bir tepkisi olmaz mıydı diye
düşünüyorum'..
Asıl mesele müftünün 'orada bulunmayan basın
mensuplarını da' aynı kefeye koyup eleştirmesi değil, basının kamuya açık bir
toplantıda 'itibarsızlaştırılmasına' seyirci kalmaktır.. Müftüyü meslektaşlarım
hakkındaki düşünceleri, 'bizlerin kendisiyle ilgili 'beni sevmezler cümlesi'ni
kullanıp, niyet okuma çabası nedeniyle 'Allah'a havale ediyorum'.. Bu
itibarsızlaştırma konuşmasına, hiç kimsenin 'yeri değil' diyerek seyirci
kalınmasını ise 'açık söylüyorum' kınıyorum'.. 1992'de bir Devlet Bakanı'nın
katıldığı yemekli toplantıda basın mensuplarına yer ayrılmadığı için
korumaların masasına gelip, bizleri de oraya davet ederek, bizlerle birlikte
yemek yiyen 'dönemin Valisi Şinasi Kuş'u da rahmetle anıyorum'..
/A.Yener
CABBAR
03 Ekim 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder