21 Ekim 2013 Pazartesi

Köşenin Namusu 1

Biz gazeteciliğe başladığımızda “haberin namusu” diye bir kavram vardı. Elimiz kalem tutup yazmaya başladığımızda da “köşenin namusu” kavramıyla karşılaşmıştık. Artık bu kavramlar pek duyulmaz oldu. Şimdilerde kalem halka doğruyu aktarmanın kırılmaz, körelmez ve teslim alınmaz haysiyet silahı olarak halkı yalanlarla kandırmanın haysiyetsiz bir aracı olarak kullanılıyor.

Köşeler ya sermayenin ya gücün ya da ideolojinin yalanlarla, yanlışlarla, isnat ve iftiralarla fink attığı arenalar haline gelmiş bulunuyor. İnsanlar yalanı büyük bir ustalıkla üretiyor ve kendilerine teslim edilmiş köşelerde pervasızca yayınlıyor, saf ve samimi vatandaşlar da doğru sandıkları yalanları sosyal medyada paylaşıyor. Yalan, en azından yanlış bilgi, bir kanserli hücrenin sağlıklı hücreleri öldürerek vücudu sarması misali doğruları tüketerek yayılıyor.

Rahmetli Adnan Menderes ve Osmanlı Hanedanı’nın kadın üyelerinin yurda dönüşü üzerine kurgulanmış müthiş duygusal bir hikaye dolaşıyor sosyal medyada. Birazcık kalbi olan, insanlıktan birazcık nasibi kalmış bulunan hiç kimsenin acılı bir hanedanla talihsiz bir başvekilin etrafında oluşturulan bu hikayeden etkilenmemesi mümkün değil. Ama ne yazık ki hikaye doğru değil. Baştan sonra uydurma.

Hikayeye göre Adnan Menderes Nato toplantısı için Paris’e gider. Orada bizim büyükelçiye “Burada Osmanlı Hanedanından insanlar yaşıyor. Onlar ne yer, ne içerler?” diye sorar. Ve elçinin bilgisizliği karşısında hiddetlenir “Sana 24 saat müsaade, ya Hanedan mensuplarının listesini getirirsin ya da istifa dilekçeni verirsin” der. 24 saat dolmadan liste önündedir. Menderes hemen gider, II. Abdülhamit’in hanımı Şefika Sultanla kızı Ayşe Sultan’ı Fransız askerlerinin bulaşıklarını yıkarken bulur.

Yurda döndüğünde durumu Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a anlatır ve “Hanedan mensuplarının mutlaka yurda dönmesi gerektiğini” ifade eder. Celal Bayar telaşlanır “Aman Adnan Bey bunu başka bir yerde dile getirme. Malum gazetelerin tahrikiyle Silahlı Kuvvetler içindeki cunta ihtilal yapar” der. Menderes kararlı ve hazırlıklıdır, masaya bir zarf bırakır ve çıkar. Zarfın içinde istifa dilekçesi vardır: "Analarının ve babalarının Fransa'da hizmetçilik yaptığı bir ülkenin Başbakanı olmaktan utanç duyuyorum, istifamın kabulünü arz ederim." Menderes’in kararlı tutumu sonuç verir; Menderes uzun uğraşlar sonucu istifadan vazgeçirilir ve alelacele bir kanun çıkarılarak Hanedan mensuplarından -hiç olmazsa- bir kısmının yurda dönmesi sağlanır.

Hikaye müthiştir; sürgüne gönderen vefasızlıkla sürgünden döndüren vefakarlık, gurbette çekilen sefalet, malum basın, askeri cunta, tahrik ve darbe kısacası ne arasanız hepsi vardır. Ama ne yazık ki yalanlar da vardır, hem ne yalanlar. Onları yarın teker teker ele alacağız kısmet olursa.

/Osman KARA
21.10.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder