5 Şubat 2013 Salı

Samsunda Var ‘Da Alan Var Mı?

Dünya’da  verimi yüksek iki ova arasında olup da, tarımsal alanda Samsun kadar düşük potansiyel olan bir bölge görülemez. Diğer yandan kimlik arayışları sürmektedir. Yetkililer bir gün Sağlık Kenti olmak üzere önemli adımlar atıldığını, ertesi gün sanayi kenti olduğumuzu, daha sonra da tarım kenti olduğumuz konusunda sürekli demeçler verirler.

Şeker ve buğday ithal eden bir ülke konumuna düşürülmemizin mantığını çözebilmek mümkün değildir. Kendi kendine yeten dünyanın 7 ülkesi arasında yer almakta iken, bugün önemli tarım ürünlerinin üretilmesine sınırlamalar getirilmiş ve dolaysıyla tarım ürünleri ithalatı yükselen bir grafik içine girmiştir.. Bölgemizin en önemli geçim kaynaklarından olan biri olan fındığın tarlalardan sökülmeye teşvik edilmesi, dünya’da yeni fındık ihraç eden ülkeleri yaratmıştır. Tarım ürünlerinden desteklerin çekilmesi ile birlikte köylerimiz artık yaşanamaz hale geldiği için kentlere göçler hızlanmıştır.

Hükümet, ülkemizde köylümüzün yetiştirmiş olduğu ürünlerin maliyetinin yüksek olduğu gerekçesi ile vatandaşlara daha ucuz maliyetli ürünler tüketilmesi için ithalat kapılarını ardına kadar açmıştır. İyi de, köylümüzün nüfus cüzdanının vatandaşlık hanesinde T.C yazmaktadır. GDO’lu ürünler üretmemekte ve tamamen yerli ve doğal ürünlerin piyasalarda Pazar bulması için gayret göstermektedir. O halde hükümetin görevi maliyetleri yükseltecek faktörleri ortadan kaldırmaktır. Siz dünya’nın en pahallı mazotunu satarsanız, ve 2 TL.lik bir ürünün üzerine 5 TL vergi yükü bindirir iseniz, elbette Türk köylüsü ürünü pazara getiremeyecek ve tarlalarda çürümeye terk edecektir.

Bir fındık üreticisinin 5 TL.ye mal ettiği ürüne siz 4,5 TL. takdir edecek ve sonra da Türk köylüsünün kalkınma hamlesi içinde olduğunu ifade edeceksiniz ve seçim propagandalarında “benim köylüm, benim işçim” şeklinde siyasi rant sağlamaya çalışacaksınız. Samsun’u bir türlü kalkınmışlıkta 33. Sıralardan kurtaramayan gerçekler bunlardır. Bu nedenle iki verimli ovamız haritalarda sadece ismi ile var olmakta ve tarım politikalarındaki problemler nedeniyle yeterli verim alınamamaktadır.

Görsel olarak elbette Samsun’un son 15 yıldan bu yana gelişmediğini hiç kimse iddia edemez. Kartpostalları süsleyen pek çok silüet duvarları süslemektedir. Samsun’un Bafra yönünden girişindeki Batı Park’ından Çarşamba yönünden girişteki Doğu Park’ındaki görsellik, düne bakıldığında kentin gelişmişliğinin göstergeleri olarak kabul edilebilir. Ancak, Hükümet politikaları ile tarımsal ürünlerimizdeki kısıtlamaların en çok darbe vurduğu bir kent olmamız nedeniyle, göç veren bir kent olma özelliğimiz uzun yıllar sürecektir. Dünya’nın en iyi tütününün üretildiği ve buna bağlı olarak yıllarca tütün işletmelerinin merkezi konumunda olan Samsun, bugün ne yazık ki işsizliğin had safhada olduğu, üniversitelerden mezun olan gençlerinin Samsun’a dönmek yerine, metropollerde kalmayı tercih ettikleri bir tabloya sürüklenmiştir.

Siyasilerin ve kenti yönetenlerin çizdiği tablonun rengi  elbette pembedir. Vergilerini Samsun’da değil genel merkezlerinin bulundukları illerde ödeyen AVM’ler küçük esnafı kepenklerini kapatmak zorunda bırakmıştır. Bu tür alış veriş merkezlerinin sayılarının hızla artması gelişmişliğin bir göstergesi olarak kabul edilemez. Umudun tükenmesi karamsarlığa daha ileri boyutlarda ise intiharlara yol açmaktadır. Geçtiğimiz hafta içinde bir günde 5 kişinin intihar etmesinin altında yatan sadece psikolojik sorunlar mı dır? Kim kendi canına kolayca kast edebilir.

Samsun’da kangren haline gelen bir diğer konu, kolektif çalışma ruhu ve birlikteliğin bir türlü tesis edilememesidir. Kent şovenizmi duygularına sahip olunamadığı sürece de havanda su dövülmekten öteye geçilmeyecektir. Örneğin STSO bir kampanya başlatarak (Samsun’da var Samsun için Al) bölgede üretilen her türlü hizmet ve üretimin desteklenmesini sağlamaya çalışmıştır. Bırakın sokaktaki insanlarımızı kamu idareleri başta olmak üzere belediyelerimiz dahi Samsun’da üretebilecek hizmetleri büyük illerden almayı tercih etmektedirler.  Yani Samsun’da var olanların tercih edildiğini söyleyebilmemiz mümkün değildir.

Örneğin, kentimiz sınırları içindeki askeri birliklerimizin sofralarında Koska helvalarını görürsünüz, ancak Ahenk gibi Filiz gibi kendi markalarımızın helvaları sofralarda yer almaz. Bu konuda elbette firmalarımızın markalaşma çalışmalarında da önemli eksiklikler bulunmaktadır. TBMM çatısı içinde yer alan milletvekillerimizi dahi omuz omuza görebilmek mümkün değildir. Siyasi ayrıcalıklar elbette demokrasilerin gereğidir ve yadsınamaz. Ancak tek asgari müşterek seçilmiş olduğunuz parti değil il’dir. Siyasi ayrışmanın kabul göremeyeceği tek unsur, kentinize hizmettir.

/Süleyman SALUR
05 Şubat 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder