Dünya’da
verimi yüksek iki ova arasında olup da, tarımsal alanda Samsun kadar
düşük potansiyel olan bir bölge görülemez. Diğer yandan kimlik arayışları
sürmektedir. Yetkililer bir gün Sağlık Kenti olmak üzere önemli adımlar
atıldığını, ertesi gün sanayi kenti olduğumuzu, daha sonra da tarım kenti
olduğumuz konusunda sürekli demeçler verirler.
Şeker ve buğday ithal eden bir ülke konumuna
düşürülmemizin mantığını çözebilmek mümkün değildir. Kendi kendine yeten
dünyanın 7 ülkesi arasında yer almakta iken, bugün önemli tarım ürünlerinin
üretilmesine sınırlamalar getirilmiş ve dolaysıyla tarım ürünleri ithalatı
yükselen bir grafik içine girmiştir.. Bölgemizin en önemli geçim kaynaklarından
olan biri olan fındığın tarlalardan sökülmeye teşvik edilmesi, dünya’da yeni
fındık ihraç eden ülkeleri yaratmıştır. Tarım ürünlerinden desteklerin
çekilmesi ile birlikte köylerimiz artık yaşanamaz hale geldiği için kentlere
göçler hızlanmıştır.
Hükümet, ülkemizde köylümüzün yetiştirmiş olduğu
ürünlerin maliyetinin yüksek olduğu gerekçesi ile vatandaşlara daha ucuz
maliyetli ürünler tüketilmesi için ithalat kapılarını ardına kadar açmıştır.
İyi de, köylümüzün nüfus cüzdanının vatandaşlık hanesinde T.C yazmaktadır.
GDO’lu ürünler üretmemekte ve tamamen yerli ve doğal ürünlerin piyasalarda
Pazar bulması için gayret göstermektedir. O halde hükümetin görevi maliyetleri
yükseltecek faktörleri ortadan kaldırmaktır. Siz dünya’nın en pahallı mazotunu
satarsanız, ve 2 TL.lik bir ürünün üzerine 5 TL vergi yükü bindirir iseniz,
elbette Türk köylüsü ürünü pazara getiremeyecek ve tarlalarda çürümeye terk
edecektir.
Bir fındık üreticisinin 5 TL.ye mal ettiği ürüne
siz 4,5 TL. takdir edecek ve sonra da Türk köylüsünün kalkınma hamlesi içinde
olduğunu ifade edeceksiniz ve seçim propagandalarında “benim köylüm, benim
işçim” şeklinde siyasi rant sağlamaya çalışacaksınız. Samsun’u bir türlü kalkınmışlıkta
33. Sıralardan kurtaramayan gerçekler bunlardır. Bu nedenle iki verimli ovamız
haritalarda sadece ismi ile var olmakta ve tarım politikalarındaki problemler
nedeniyle yeterli verim alınamamaktadır.
Görsel olarak elbette Samsun’un son 15 yıldan bu
yana gelişmediğini hiç kimse iddia edemez. Kartpostalları süsleyen pek çok
silüet duvarları süslemektedir. Samsun’un Bafra yönünden girişindeki Batı
Park’ından Çarşamba yönünden girişteki Doğu Park’ındaki görsellik, düne
bakıldığında kentin gelişmişliğinin göstergeleri olarak kabul edilebilir. Ancak,
Hükümet politikaları ile tarımsal ürünlerimizdeki kısıtlamaların en çok darbe
vurduğu bir kent olmamız nedeniyle, göç veren bir kent olma özelliğimiz uzun
yıllar sürecektir. Dünya’nın en iyi tütününün üretildiği ve buna bağlı olarak
yıllarca tütün işletmelerinin merkezi konumunda olan Samsun, bugün ne yazık ki
işsizliğin had safhada olduğu, üniversitelerden mezun olan gençlerinin Samsun’a
dönmek yerine, metropollerde kalmayı tercih ettikleri bir tabloya sürüklenmiştir.
Siyasilerin ve kenti yönetenlerin çizdiği tablonun
rengi elbette pembedir. Vergilerini
Samsun’da değil genel merkezlerinin bulundukları illerde ödeyen AVM’ler küçük
esnafı kepenklerini kapatmak zorunda bırakmıştır. Bu tür alış veriş merkezlerinin
sayılarının hızla artması gelişmişliğin bir göstergesi olarak kabul edilemez.
Umudun tükenmesi karamsarlığa daha ileri boyutlarda ise intiharlara yol
açmaktadır. Geçtiğimiz hafta içinde bir günde 5 kişinin intihar etmesinin
altında yatan sadece psikolojik sorunlar mı dır? Kim kendi canına kolayca kast
edebilir.
Samsun’da kangren haline gelen bir diğer konu,
kolektif çalışma ruhu ve birlikteliğin bir türlü tesis edilememesidir. Kent
şovenizmi duygularına sahip olunamadığı sürece de havanda su dövülmekten öteye
geçilmeyecektir. Örneğin STSO bir kampanya başlatarak (Samsun’da var Samsun
için Al) bölgede üretilen her türlü hizmet ve üretimin desteklenmesini
sağlamaya çalışmıştır. Bırakın sokaktaki insanlarımızı kamu idareleri başta
olmak üzere belediyelerimiz dahi Samsun’da üretebilecek hizmetleri büyük
illerden almayı tercih etmektedirler.
Yani Samsun’da var olanların tercih edildiğini söyleyebilmemiz mümkün
değildir.
Örneğin, kentimiz sınırları içindeki askeri
birliklerimizin sofralarında Koska helvalarını görürsünüz, ancak Ahenk gibi
Filiz gibi kendi markalarımızın helvaları sofralarda yer almaz. Bu konuda
elbette firmalarımızın markalaşma çalışmalarında da önemli eksiklikler
bulunmaktadır. TBMM çatısı içinde yer alan milletvekillerimizi dahi omuz omuza
görebilmek mümkün değildir. Siyasi ayrıcalıklar elbette demokrasilerin
gereğidir ve yadsınamaz. Ancak tek asgari müşterek seçilmiş olduğunuz parti
değil il’dir. Siyasi ayrışmanın kabul göremeyeceği tek unsur, kentinize
hizmettir.
/Süleyman
SALUR
05 Şubat 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder