Siyasi söylevlerin Samsun’u ile rakamların Samsun’u
ya da Samsun’un rakamları hiç mi hiç örtüşmüyor. Söylevler “gökteki yıldızlarla
yarışan” ve “Dünyanın yaşam kalitesi en yüksek on kentinden biri olmaya” doğru
hayal dünyasında almış başını giden bir kent resmi çizerken; rakamların gerçeği
ortaya ayağındaki zincirler sebebiyle yeterince hızlı koşamayan, hatta
yürüyemeyen ve hak ettiği yere bir türlü ulaşamayan bir Samsun fotoğrafı
koyuyor. AK Parti Milletvekili Prof. Dr. Tülay Bakır “Samsun ayağındaki zincirleri
kıramıyor” derken gerçeğin fotoğrafını çekmiştir.
AK Partili siyasetçiler her ne kadar artık pek
dillendirmeseler de birkaç istisna dışında Samsun’un son sekiz on yılda daha
önceki seksen yılda görülmemiş bir kalkınma gerçekleştirdiğini uzun bir süre dillendirmişlerdi.
Hatta bazı sayın milletvekilleri Samsun’un bu sürede iller arası sosyoekonomik
kalkınmışlık sıralamasında on ikinci sıraya yükseldiğini öne sürmekten bile
çekinmemişlerdi. Ne yazık ki bu siyasi söylemler resmi rakamların gerçeğiyle
örtüşmüyor. Devlet Planlama Teşkilatı’nın 2003 yılında yaptığı iller arası sosyoekonomik kalkınmışlık sıralamasında
Samsun otuz ikinci sıradadır. AK Parti’nin sekiz yıllık iktidarının sonunda
geldiği daha doğrusu düştüğü yer otuz üçüncülüktür. Evet, maalesef sıra budur
ve 2011 sonu itibariyle bu sıralamayı yapan da Kalkınma Bakanlığı’dır. Her iki araştırmadaki göstergeler birebir
aynı değildir ama kimse bu farklılığa sığınarak “iki tablo karşılaştırılmaz”
demeye kalkmasın. Dün dünkü verilerle otuz ikinci sırada olan Samsunumuz bugün
de bugünkü verilerle otuz üçüncü sıradadır. Bırakın ilk on beşe girmeyi, ilk
yirmiye, ilk otuza da girememiş ve hatta yerini bile koruyamamıştır. Gerçek bu
kadar yalındır ve ne yazık ki aynı derecede acıdır. Acıyı uyuşturucu ve ağrı
kesicilerle ancak bir süre unutturabilirsiniz ama dindirmenin garanti yolu
doğru teşhis koymak, kararlı ve doğru tedavi uygulamaktan geçer.
Samsun’un temel sorunu üretimsizliktir ve son
dönemde özelleştirilen dört beş kamu kurum ve kuruluşundaki modernizasyonu ve
enerji sektöründeki birkaç yatırımı saymazsak Samsun’a ciddi bir sanayi
yatırımı yapılmamıştır. Yapılacağı konusunda bir işaret de yoktur. Halbuki ne
müjdeler verilmiş, neler vaat edilmişti!
Bir süre Türkiye’nin dördüncü petrol rafinerisi
masalıyla uyutulmuştu bu kent. Devlet kuracaktı, sonra bir ABD şirketinin
kuracağı söylendi bir başka rafineriyi hem de iki milyar dolarlık bir
yatırımla. ABD’li yatırımcı balonu patlayınca bu sefer Rus gazıyla yeni bir
balon şişirildi. Hatta olmayan yatırım için neredeyse Zonguldak’la birbirimize
girecektik senin hakkın benim hakkım diye. Bereket “Başbakan Ruslara Samsun’u
işaret etti” diye haber geldi de iki Karedeniz kenti birbirine girmedi. Haber
geldi ama yatırımcı gelmedi. Meğer adamların niyeti rafineri filan kurmak
değilmiş, dağıtım ayağında yer kapmakmış, kaptılar ve rafineri masalı da bir
daha dillendirilmedi. Bu arada dünya otomotiv devleri de unutulmadı, kimisi
Japonları getirdi kimisi Koreliler için yer aradı. Otomobil üretecekler ve
binlerce insana iş ve aş vereceklerdi. Ne yazık ki o da bir palavraydı ve bir
süre sonra bir daha dillendirilmez oldu.
Zaman, enerji ve kaynak kaybının şahikası Samsun
Tersanesi hayali ya da seçim istismarı, belki de son on yılın en büyük
masalıdır. Siyasete girmeye hevesli bir bürokratın gazıyla yerel seçimlerde oltasının
ucuna takacak bir zoka bulan siyasetçilerin halka sunduğu proje altı ayda
(yanlış yazmadım, söyleneni aktarıyorum, evet sadece altı ayda) hayata
geçirilecek ve binlerce vatandaşa iş ve aş verecekti. İhale on binle açıldı, on
iki, on beş derken on yedi binle Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya
Yılmaz’da kaldı. Tersaneye müşteri bulmak ve tarihi açıklamak da ona düşmüştü.
28 Mart 2004’te seçimi ikinci defa kazanınca alelacele İstanbul’a gitti, bir
hafta sonra döndüğünde de müjdeyi verdi, yatırımcıların ilgisi büyüktü, tersane
en kısa sürede hayata geçecekti. Kısa süreyi de 1 Mayıs 2004 günü Büyük Samsun
Oteli Balo Salonu’nda yapılan Samsun Kent Kurultayı’nda açıkladı: Altı ay sonra
1 Kasım 2004’
te ilk gemi denize inecekti. Açık deniz tersaneciliği yapacaklardı, geminin
iskeleti Gelemen’deki açık alanda çatılacak iç aksamı Samsun Limanı’nda
döşenecekti. Gövde için üç, iç aksam için de yine üç olmak üzere toplam altı
yeterliydi. Bilenler “etmeyin, eylemeyin, Karadeniz’le dalga geçilmez, Karadeniz’in
dalgasına karşı gelinmez ve Karadeniz’de açık deniz tersaneciliği olmaz”
dedilerse de anlatamadılar, daha doğrusu muhatapları anlamadılar ya da
anlamazdan gelmeyi tercih ettiler. İnsanların anlatamadığı gerçeği tabiat ve
zaman anlattı. Açık deniz tersaneciliğinden vazgeçildi, devlet işe el attı,
törenler düzenlendi nutuklar sıkıldı ve mendireklerin temelleri atıldı,
tahsisler yapıldı. Aradan aylar yıllar geçti ortaya ne tersane çıktı ne de
ortalıkta yatırım yapacak tersaneci kaldı. Şimdi bu kentin ve bu ülkenin önünde
çözüm bekleyen en az elli milyon dolarlık bir ölü yatırım var.
Bunları yazmak beni üzüyor ama gerçekleri dile
getirmezsek yanlışları tespit edemeyiz. Yanlışları tespit etmeden de doğruya
giden yolu bulamayız. Onun için bu yazdıklarımı geçmişi suçlamak olarak değil
de geçmişin yanlışları ışığında geleceğin aydınlığını aramak olarak kabul
ediniz lütfen. Ben yazmaya devam edeceğim.
19.02.2013
/Osman KARA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder