19 Mart 2013 Salı

Mesut Taner Genç Olayı

Beytüşşebap’taki “PKK teröründen” sağ çıkmayı başardı; bakalım “Samsun’daki devlet soruşturmasından” yara bere almadan çıkmayı başarabilecek mi? Samsun Vali Yardımcısı Mesut Taner Genç’ten bahsediyorum.

Beytüşşebap’ta devletin verdiği görevi yerine getirmek istediği için PKK’nın hedefi olmuştu. Devlet ebed müddet için hayatını ortaya koymuştu. Burada inandığı fikirler için makamını ve istikbalini tehlikeye atıyor. Orada devlete, burada da demokrasiye ve fikir hürriyetine inandığından hep önde oldu. Orada devlet için yapılması gerekenleri yapmaktan burada da inandıklarını söylemekten geri durmadı. Orada kaleşnikofların ateşi altındaydı; burada da soruşturmaların karşısında.

Mesut Taner Genç, benim değer verdiğim, saygı duyduğum bir insandır. Bu saygının temelinde onun o zor günlerde verdiği tavizsiz mücadelenin yeri büyüktür. Yaşanan süreçten yargı karşısında aklanarak ve idare açısından yara almadan çıkması temennimdir.

Bu ülkede Türk milliyetçiliğinin “ayaklar altına alınacak bir paspas değil başlar üstünde dalgalandırılacak bir bayrak” olduğunu düşünen ve -üslup farklılıklarını bir kenara korsak- dile getiren tek insan Mesut Taner Genç değildir. Bu ülkede yaşayan milyonlarca insan, bu millete mensubiyetten utanç değil tam tersine gurur duymaktadır.

Irkçılık anlamında değil, başka milletleri hor görme anlamında değil(zaten böyle bir şey bu milletin tarihinde hiç olmamıştır ve esasen fıtratına da aykırıdır), ama İslam âlemine ve insanlığa verdiği hizmetlerden dolayı -asla kibre kaçmayan bir izan ve irfanla- gurur duyması bu milletin hakkı değilse kimin hakkıdır?

Bu millet Hazreti Peygamber tarafından övülen bir millettir. Bu millet “Kostantiniye’yi zapt edip İstanbul’a çeviren” millettir. Bu millet Arif Nihat Asya’nın deyimiyle “Sangaryos’u Sakar’ya, İkonyum’u Konya yapan dile konuşan” millettir. Bu millet bin yıl boyunca göğsünü Haçlı seferlerine siper eden, bin yıl boyunca “İslamın sancağını büyük bir imanla o kıtadan bu kıtaya taşıyan ve dalgalandıran” ve bin yıl boyunca “İslam âleminin yol açıcı kılıcı, koruyucu kalkanı” olan millettir.

Alpaslan’dır, Fatih’tir, Osman’dır, Yıldırım'dır, Süleyman’dır… Ahmet Yesevi’dir, Mevlana’dır, Yunus’tur, Hacı Bayram ve Hacı Bektaş Veli’dir… Ali Şir Nevai, Hüseyin Baykara, Fuzuli, Baki, Şeyh Galip’tir. Karacaoğlan’dır, Dertli’dir, Emrah’tır, Koçyiğit Köroğlu’dur. Nasrettin Hoca’dır, Dede Korkut’tur…

Her milletin olduğu gibi bu milletin de bir adı olması gerekmez mi? Adsız millet olabilir mi? Bugüne kadar olmadı, bugün de böyle bir mille yok yeryüzünde. Bu milletin yani tarihin en büyük devletlerini, imparatorluklarını ve medeniyetlerini kurmuş ezelden gelip ebede giden bu milletin bir adının olmaması mümkün mü? Elbette değil. Bu milletin bir adı var: Bu millet büyük 'Türk Milleti'dir. Ne mutlu bu millete mensup olanlara. Ne mutlu Ben Türk milletine mensubum diyebilenlere… 

19.03.2013
/Osman KARA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder