Bir kent düşünün. Nüfusun % 65' i tarımla iştigal ediyor ve
hayatını idame ettiriyor. Çukurova'dan sonra Türkiye'nin en önemli iki verimli ovasına
sahip. Türkiye'de mısır ve fasulye denilince ilk akla gelen bir kent. Avrupa'da
ve tüm dünya'da tütün konusunda alternatifi yok.Meyvecilikde, fındık, kızılcık,
kiraz, armut, şeftalisi ile zengin. 460 bin hektarlık bir orman arazisi ile
çevrili. Köylerinin 500'ü orman arazilerinin içinde yer almakta.
1970 yılından sonra sanayisi ile ön plana çıkmak
gayreti içinde. Ulaşımda ise kara, deniz, hava ve demiryolu ile bir kavşak
noktası Böylesine bir tarım potansiyeline sahip kentin gelişmemsi mümkün mü? Mümkün
elbette. Neden mi? Çünkü yönetenler bir kaç yıl öncesine kadar doydukları değil
doğdukları kentleri ön plana almayı tercih etmişler. Genel Müdürlükler dahi
doğdukları kentlere taşınmış. Teşvikli il olacağız diyerek yola çıkılmış, Kente
müjde vermek için Ankara Samsun karayolunda ralli yapılmış, ancak hükümet
"aa öylemi imiş, bizim haberimiz yok" şeklindeki tavrı nedeniyle,
teşvik gözümüze sokulmuş ve bilahare de "hadi üzülmeyin sizi cazibe merkezi
yapalım" diyerek bir parmak bal çalınmış.
Ağzımıza çalının bir parmak balın ise şekerden imal
edildiği ortaya çıkmış, bu kez de bu sahte balın yerine "gerçekten size
haksızlık yaptık, hadi sizi kalkınma ajansı ile ödüllendirelim" diyerek
avutma yoluna gidilmiş. 200 milyon dolar civarında bir yatırım ile kente bir
mobil santralin yapılmasına ruhsat verilmiş. Yatırımlar yapılmış. Duyarlı
STÖ'lerin ve vatandaşların protestosu nedeniyle söz konusu santralin faaliyeti durdurulmuş,
ancak devlet her ay bu yatırım için tazminat ödemek zorunda kalmış.
Ardından 1. sınıf tarım arazileri üzerinde yine
zehir kusan santralin yapılmasına ruhsat verilmiş, kenti yönetenler ise söz
konusu yatırım için gerekli prosedürlerin hızla yerine getirilmesine yardımcı
olmuşlar. Ruhsat için yetkiler olmadığı halde özel izinler çıkarılmış.
Doğalgazın petrol türevi bir ürün olmayıp, nerede ise Çarşamba ve Terme
ovlarında yetişen lahana ile eş değerde olduğu ispatlanmaya çalışılmış. Tarm
kenti, enerji kendi, sağlık kenti, turizm kenti, Amazonlar, Sülünler şeklinde
bir kavram kargaşası yaratılmış ve kartvizitinde ne kenti olduğu veya olacağını
bir türlü karar verilememiş.
İşte bu kent bizim kentimizdir. Beğensek de beğenmesek de, sahipsiz olsa da
olmasa da, Bu kent bizim kentimizdir. Bu nedenle gelin kente sahip çıkacakları
yönetenler mevkilerine gönderelim. Samsunluluk bilincini taşıyanları koltuklara
taşıyalım.
/Süleyman
SALUR
04 Mart 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder