7 Kasım 2014 Cuma

Aynı Suyu İçmişiz Biz, Aynı Yoldan Gitmişiz Biz


Vatan sevgisi ve özleminin dünyanın en büyük hazinesi olduğunu biliyorum. Allah kimseyi vatansız koymasın. Sevgili arkadaşlarım, iki yıldır çocukluğumdan bu yana yaşadığım ve dinlediğim anıları derleyerek küçük öyküler yazmaya çalıştım. Çok az da olsa yazdıklarımı ilgiyle okuyan arkadaşlara sahibim. Öykülerde binlerce yıldır beraber yaşadığımız Rumlar ve Ermeniler yer almaktadır. Bunun nedeni aslında çok basit. Bu topraklarda Almanlar, Fransızlar ve Ruslar yaşasaydı onları yazardım.

Ne kadar kötü olaylar yaşasak da onlar geçmiş dönemlerde bizim en yakın komşularımızdı. Aynı güneşin, yıldızların ve ayın altında, aynı topraklarda aynı dağlarda ve ırmaklarda ortak kaderi paylaştığımız insanları yazmaktan daha doğal ne olabilirdi ki.

Beraber ıslanmandık mı yağan yağmurda, aynı depremde yıkılmadı mı evlerimiz, aynı yemek, aynı müzik, aynı giysiler, aynı devlet.Ben her zaman Anadolu kültürünü paylaşmaya çalıştım. Yazılarımda ırkları, mozaiğin bir parçası olarak aktardım. Irkçı değil insani boyutları ele almaya çalıştım. Aksine bir yazı, binlerce yıldır aynı coğrafyayı paylaşanlara ve tarihe saygısızlık olurdu. “Bana arkadaşını söyle sena kim olduğunu söyleyeyim”atasözüne gönderme yaparak yazdığım öykülerde siyasete asla yer vermedim. Olaylara insani boyutlar içerisinde yer verdim. Benim gibi düşünen çok insan olduğunu da bu sayfada gözlemledim.

Aynı duyguları paylaşan insanlarla çok sohbetimde oldu. İşte Anadolu insanı budur dediğim çok olaylar yaşadım. Mahalle, okul, işyeri komşularımızdan da çok duyarlı insanlar olduğuna şahit oldum. Bu arada değişik öykülerde dinledim. Bunlar içinde bürokratlar, öğretmenler, işadamları öğrenciler olduğu gibi hiç tahsil yapmamış ama mantıklı ve duygusal insanlarla da sohbetlerim oldu. Bir banka müdürü komşumuzda benim gibi tarihe çok ilgi duyuyor, sohbetlerimiz aylarca devam edebiliyordu. Müdür Bey Trabzonluydu, biz de aslen Trabzon, Of kökenli olduğumuz için çok çabuk kaynaşmıştık.

Bir gün bana Yunanistan`dan misafirlerim gelecek sende benimle gelebilir misin dediğinde, hiç düşünmeden “evet”  cevabı vermiştim. Yola çıkmıştık Trabzon`da buluşacaktık. Trabzon`da belirlediğimiz adreste buluşmuş yaşlı Rum amcanın mahallesini arayacaktık. Rum amca 9-10 yaşlarında ayrıldığı Trabzon`u sanki dün ayrılmış gibi biliyordu. Doğup büyüdüğü mahallesine bizi kendisi götürmüştü.

Trabzon kenti ne kadar büyümüş olsa da tarihi binalarının çoğu her nasılsa ayakta kalabilmişti. Rum Amcanın doğup büyüdüğü ev duruyor mu, yıkılmış mı, bunu endişesini yaşıyorduk. Korktuğumuz başımıza gelmemişti. Evi bulmuştuk. Evin yeni sahiplerinden izin alarak eve girmiştik. Yaşlı amca merdivenlerden yukarı hüzün dolu gözlerle ağır ağır çıkmış, ahşap bir direğe sarılmış ve bizleri duygulandıran bir şekilde ağlamaya başlamıştı. İkinci kata kadar duygu seline kapılarak çıkan bu adam ahşap direğe sarıldığında neden ağlamaya başlamıştı, Bunu anlayamamıştık. Yaşlı amca bir zaman sonra durumu bize anlattığında bizimde gözümüz dolmuştu. Çocukken annesi onu her dövdüğünde, gider o direğe sarılırmış. Bunu tüm yaşamı boyunca da hiç unutmamış. Ahşap direk ona çocukluğunu geri vermiş bu yüzden ağladığını söylüyordu.

Orada Türklerle iç içe yaşamışlardı. Türkü, Rum`u Ermeni`si hepsi Anadolu`nun çocuklarıydı. Geçmişi sorgulayamazdık. Yaşanmış olaylar tarihte yerini almıştı zaten. Yapacağımız veya yapmamız gereken tek şey tarihe ve tarihte yaşayan insanlara saygı göstermekti. Bende naçizane bunu yapmaya çalışıyorum. Vatan sevgisi ve özleminin dünyanın en büyük hazinesi olduğunu biliyorum. Çoğu insanın arayıp da bulamadığı defineler aslında mantıklı ve dürüst her insanın yüreğinde var. Allah kimseyi vatansız koymasın. Önyargısız yazdığım küçük öykülerimi sizlerin de aynı duyguyla okuyacağını ümit ediyorum. Sağlıcakla kalın.

/Recep Yılmaz
07.11.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder