10 Kasım 2014 Pazartesi

Atatürk’ü Anlamanın Zamanı

Bugün sahte Atatürkçülük prim yapmadığı için, Atatürk’ü anlama ve anlatmanın zamanıdır. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Türk milleti batının gözündeki ‘hasta adamlıktan’ çıkmış, bağımsızlığını ilan etmiş ve tüm dünyaya kabul ettirmiştir.

Batının ‘hasta adam’ olarak tanımladığı; kendisini tehlikede hissettiği halde gerekli önlemleri alamayan, travma yaşayan Osmanlı Devleti’nin küllerinden meydana getirilen yeni Türkiye Cumhuriyeti, Kurutuluş Savaşı öncesinin aksine iç ve dış düşmanlarına travma yaşattı. Konrad Adenauer Vakfı Türkiye danışmanı, Almanya'nın Paris Büyükelçiliği’nde askeri ataşelik yapan Udo Steinbach, ‘Türkiye yapaydır, Atatürk, tek başına bir devlet yaratmıştır’ diyerek bu travmayı vurgulamıştır.

Her yeni hareket ve yeni düşüncenin, eski alışkanlıklardan kurtulana kadar bir takım zorlukları da beraberinde getirdiği doğrudur. Atatürk dilde de dinde de bir değişiklik yapmamış; dilin de dinin de doğru anlaşılmasını sağlamıştır. Osmanlı Arapça biliyordu da Atatürk mü unutturmuş?  Halkın okuma yazma bilen yüzde beşi (%5’i) de Arap harfleriyle Türkçe okuyup yazıyordu. Bu Arapça veya Osmanlıca bilmek demek değildir. Arap, Latin, Kiril, Çin, Japon alfabesini öğrenmek en fazla bir haftalık bir iştir. Fakat bir dilin alfabesini bilmek, o dili bilmek değildir. Osmanlı’nın bildiği Arapça değil; Arap alfabesiydi.

 Eski Türk alfabesi de olduğu iddia edilen Latin alfabesine geçiş, milletin hızla okuma yazmayı öğrenmesini sağlamıştır. Bilgilerinin silindiğini iddia etmek az önce açıkladığım gibi doğru değildir. Atatürk, zamanın önemli İslam alimlerinden Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a Kuran’ı Kerim’i tercüme ettirmiş, Kuran’ın aracısız; mürşidi kamilsiz anlaşılmasını, herkesin bizzat kendisinin Allah’ın emir ve yasaklarını öğrenmesini,  sağlamış, Kuran’ın da İslam’ın da istismarını engellemeye çalışmıştır.

Emirlerine itaat edilmesi gereken Ulü’l Emr’in İslam dışı istek ve arzularını İslam’ın emriymiş gibi göstermeleri engellenmiş. Yeni reformlarla kula değil; Allah (cc)’a kulluk edileceği, Kuran’ı Kerim’in tercümesiyle, Allah’ın emir ve yasaklarına uymayan isteklerin Ulü’Emr olmayacağı ve uyulmaması gerektiği kısmen de olsa anlaşılmıştır.

Müslümanlardan ve Müslümanlıktan geçinen din tüccarlarının ipliği pazara çıkarıldığı için, onlar Atatürk düşmanlığını bitmek, tükenmek bilmeyen kan davası gibi sürdürmüşlerdir. Hatta ikinci meclis için, Türkiye’de doğmayan ve aynı ilde 5 yıl ikamet etmeyenlerin milletvekili olamayacağına dair yasa önerisi hazırlayarak Atatürk’ün milletvekili olmasını engellemeye çalışmışlardır. Atatürk, ‘Ben bir ilde 5 yıl ikamete zorlansaydım, bugün bu öneriyi veren vekillerin ikamet ettiği şehirler Türkiye’nin dışında kalabilirdi’ mealinde bir konuşmayla önergenin reddini sağlamıştır.

Atatürk’ü Atatürk düşmanları öldürememişken, Atatürk’ün fikirlerini Atatürkçü geçinenler öldürmüştür. Atatürk, ‘benim naçiz vücudum toprak olacaktır’ demesine rağmen, Atatürk’ten, Atatürkçülükten ve Atatürkçülerden geçinenler, Atatürk’ün sözlerine değil; gözlerine bakmışlar, fikirlerini değil; heykellerini yaşatmaya çalışmışlar. Bir fikir için en büyük tehlike o fikrin yanlış temsil edilmesidir ki sözde Atatürkçüler bunu yapmış, Atatürk’ü yasayla korunur hale getirmişlerdir. Bugün sahte Atatürkçülük prim yapmadığı için, Atatürk’ü anlama ve anlatmanın tam zamanıdır.

/Mehmet AKSOY
10 Kasım 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder