15 Temmuz 2013 Pazartesi

Protokol Camii ve Bizler…

Geçen haftanın gündemi Atakum’da yapılması düşünülen ‘Protokol Camii’ydi. Anadolu Tarım Lisesi’nin bulunduğu eğitim için ayrılmış alan, meclis kararıyla bir çırpıda dini ibadet alanı olarak değiştirildi. Eğer yeni bir değişiklik olmazsa sanırım önümüzdeki aylarda oraya gündem konusu olan Protokol Camii yapılmaya başlanacak. Her fırsatta ; “Atakum’un çevre ve doğal güzellikleri bakımından değer taşıyan, önem arz eden alanlarına ilişkin değerlendirmelerde; doğa, insan faktörünün ve çağdaş bir kent yaşamıyla ilgili gereksinimlerin tartışmasız en öncelikli olması gerektiğini”  vurguluyorum.

Çünkü yaşadığımız kentlerde elimizde “en az kalan şey” eski fotoğraflarda özlemle andığımız doğal güzelliklerimiz, kentin eski sakinliği, huzur veren gezinti ve dinlenme alanları. Protokol camiinin yapılacağı yer Atakum’un Atatürk Bulvarı ile deniz arasında kalan son iki yeşil alanı. Hızla büyüyen Atakum’un bundan sonraki tek ihtiyacı da düzlükte denizle kucaklaşabilen böylesi alanlar. Büyükşehir Belediye Meclisi’ndeki oylamadan önce meclis üyelerine bir mektup ilettim. Protokol Camii’nin yeriyle ilgili tespitleri ve önerileri de orada sundum. Ve mektubun son paragrafında ibadethane kavramıyla ilgili ne düşündüğümü şu cümlelerle anlatmaya çalıştım.

“Allahın yarattığı doğa ve onun üzerinde yer alan gök kubbe, dünya ve insan var olduğundan beri ibadet için en muhteşem mekân olmuştur. Bugün en büyük ve en güzel ibadet mekânlarını inşa etsek bile bunun o güzelim doğal yapıya, o muhteşem ibadet mekânına eşdeğer ya da bundan daha üstün olduğunu söyleyebilir miyiz?”   Pek çok kişi mektuba ve bu değerlendirmeye karşılık tebriklerini iletti. Ben de onlara buradan yeniden teşekkürlerimi iletiyorum.

Aynı dünyanın, aynı kıtanın, aynı ülkenin, aynı kentin hatta aynı mahallenin çocuklarıyız. Bir çocuğun saflığında bir aradayız, Büyüdükçe üzerimize kalanlardan ya da yapışanlardan ötürü kendimiz olmaktan çıkıyorsak eğer, ondan da bir an önce arınmalıyız. Ve bizi birbirimize yakınlaştıran aslında çok da iyi bildiğimiz cümleleri daha fazla kurmalıyız. Bunun için birlikte yaşayacağımız dünyayı şekillendirirken doğaya ve orada yaşayanların hakkına saygı göstererek işe koyulmalı. Yaşadığımız sürece yapabileceğimiz yegâne güzel şey de zaten bu değil midir? Belki uzunca süredir böyle bir yaklaşım göremiyoruz. Hele de yıllarca askeri ve bürokratik vesayetten şikâyet edenlerin, gücü ele geçirdikleri zaman neler yaptığını gördüğümüzde; adalet, demokrasi, hak ve özgürlük gibi kavramların bir kez daha anlamını yitirdiğini düşünüyoruz.

Yapılan uygulamalardan ötürü, eğer aynı tabela altındakilerin bile “kendinden utandığı” bir şekle büründüyse siyaset, buna neden olanların artık topluma ve ülkeye vereceği bir şey kalmamış demektir. Ama bunlar umudu yok etmesin. Bizi birbirimize yakınlaştıran cümleleri daha çok söyleyebildiğimiz ve geleceğimizi hep birlikte şekillendirebileceğimizi düşünebildiğimiz sürece; zafer her zaman umudun olacaktır.  

/Dr. Murat ERKAN
15.07.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder