19 Temmuz 2013 Cuma

Atakum’da Protokol Camii

İstanbul’da Taksim’in göbeğine ve Çamlıca tepesine,  İzmir’de içki kirliliği yaratan Kordon boyuna (restoranları istimlak edip yıkıp boş alan yaratarak), Ankara’da Kızılay Caddesi üzerine, Antalya’nın sahil bandında yer alan en güzel bölgesine camii minarelerinin yükselmesi artık yadırganmayacaktır. Bu nedenle Atakum’da yapılması planlanan protokol camii için muhalif seslerin yükselmesi kesinlikle nazarı itibara alınmayacaktır. İktidar partisini temsilen belediye meclislerinde yer olan üyeler bu konuda kendi iradeleri ile karar vermek gibi bir lükse sahip olamadıklarından, söylenebilecek tek söz yoktur.

Türkiye gibi Müslüman dünyasının en önemli bir ülkesinde hiç kimsenin cami yapılmasına karşı çıkması elbette söz konusu değildir. Bu hassasiyet hükümet özellikle başbakan R.Tayyip Erdoğan tarafından da çok iyi bilinmektedir. Ancak bu hassasiyet farklı boyutlara taşımaya çalışmanın mantalitesini anlamak güçtür. Örneğin,  başbakan, İsmet İnönü ve açıkça ismini zikredemese de Atatürk döneminde camilerin depolara döndürüldüğünü ifade etmektedir.

Başbakan’ın ifade ettiği gibi o dönemlerde bazı camiler depo olarak kullanılmıştır doğrudur. Ancak tarih sayfaları biraz karıştırıldığında bu depolarda hırka-i saadet, Peygamber efendimizin kılıcı, Hz.Osman’ın kanlı kuranı kerimi gibi kutsal emanetlerin koruma altına alındığını anlaşılacaktır. Yani bu iki büyük devlet adamının başbakan’ın ifade ettiği gibi camileri depo haline getirmeleri din düşmanlığı adına değil, kutsal emanetleri korumak adına yapılmıştır. Hz.Peygamberimiz “insanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir” der. Yani Allah’ın evi kesinlikle protokol şeklinde bir sınıflamaya tabi tutulamaz.

Ülkemizde ne yazık ki örneğin başbakan veya bakanlarımız bir camiye namaz kılmaya girdiğinde, cemaatin arkasında sıra halinde korumalar güvenlik maksadı ile ayakta beklerler. Geçen yılda da TBMM camisinde bulunan seccadelerin üzerinde “protokol seccadesi” ifadesi üzerine meclis oturumlarında önemli tartışmalar yaşanmıştır. Allahın evinde ibadet görevi yerine getirilirken zengini fakiri, cumhuru, başbakanı ve bakanları aynı mekanda ve omuz omuza namaz kıldıkları için protokol camii diye bir kavramın literatürlere kazınmasının hangi İslami kriterlere göre belirlendiği ve gerekçelerini birilerinin vatandaşlara anlatması gerekir.

Diğer önemli konu, Türkiye’de camilerin sayısı, sağlık kuruluşlarının 4 ve okulların iki katıdır. Bu camiler ise sadece 59 gün ve sadece bir namaz vaktinde dolar taşar. Bu günler bilindiği üzere Cuma namazları, iki bayram namazı ve 5 mübarek gecedir. Bazı bölgelerde gecekondulaşmaları meşrulaştırmak adına önce cami yapılır ve etrafına kondular yerleştirilir. Çünkü toplumumuzda inşa edilen camilerin yıkılamayacağı gibi bir görüş hakimdir. Ayrıca Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin 3’te 1’i cami yaptırma dernekleridir. Yani yaklaşık 88000 STÖ’nün 32.000 adedinin görevi camiler yapmak ve yaşatmak dernekleridir.

Türkiye’deki cami sayısı 88.000 sınırlarında iken, bu rakamlar Arabistan’da 67.000, 75 milyon nüfusa sahip İran’da ise 48.000 civarındadır. Bu bilgilerin ışığında,  elbette Atakum’da veya bir başka bölgede camilerin inşa edilmesine kesinlikle hiçbir Müslüman karşı çıkmaz. Ama ayırımcılık veya ötekileştirme gibi zaten sıkıntı yaratan sendromlar Allahın evine taşındığında ve protokol camii gibi bir sınıflama getirildiğinde doğal olarak tepkiler ortaya çıkacaktır. Atakum’da yaşayanlar ise yüzme havuzu polemiğinin ardından farklı bir gündem ile odak noktası haline gelen belde olmuştur. Samsun’un gelişen yüzü olan bu beldemizin muhteşem sahil bandı ile turizm yatırımları ile anılması gerekmektedir.

/Süleyman SALUR
19 Temmuz 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder