15 Mayıs 2012 Salı

Dönüştürülen Sağlık Politikalarına Kurban Edilen Eczacılık -2

Teb Ve Eczacı Odalarının Sorumluluğu
Geçmişte orada görev almış bir eczacı olarak bizlerin temsilcisi olan Türk Eczacılar Birliği Başkanlığına sesleniyorum. Reçete başına sadaka gibi verilen 25 kuruşu meslek hakkımızı kabul ettirdik diye başarı olarak sunarak bu mesleği bataktan kurtaramazsınız… Kent merkezlerinde muayenehanenin kalmaması ile kent merkezlerinde zaten önemi kalmayan eczaneler için nüfusa dayalı sınırlama getirerek bu mesleğin önünü açamazsınız… Hükümetlerle kavga ederek sorunlarımızın çözülemeyeceği ne kadar doğru ise, sorunları çözecek radikal önerileri kabul ettirmeden de hükümetlerle iyi ilişki de olarak da, eczacıların mesleki sorunlarının çözülemeyeceğini artık görünüz..

Eğer iyi ilişkilerle sorunlar çözülebiliyorduysa, keşke reçete başına verilen 25 kuruşluk payı, eczacıya umut verecek bir oran ve formülde çözebilseydik.. Itriyat ( parfüm) ve çocuk mamalarının marketlerde, veteriner ve zirai ilaçların her yerde satıldığı bir ortamda son derece düşük seviyede ki ilaç fiyatları ile artık eczacıların % 20 kar oranı ile ayakta durması mümkün değildir. On bini aşkın genç meslektaşımız ile fakültelerden mezun olacak geleceğin eczacıları adına haykırıyorum; “DURDURUN BU KIYIMI”

Yazımı 1970 li yıllarda yaşanmış bir anıyla bitiriyorum. Bu hikâye de eczacının dramının hemen her dönemde şekil değiştirerek nasıl sürdüğünü ve eczacıların ömrünün çalınan eşeğini aramakla geçtiğini göreceksiniz. Yıl 1974. Dönemin Sağlık Bakanı Dr. Selahattin Cizrelioğlu yine eczacıların karına gözünü dikmiştir. Eczacılar, kar oranlarının dünya ülkelerinde olduğu seviyeye çıkartılmasını ve meslek hakkının tanınması için mücadele ederken, Sayın Bakan kamu ilaç giderlerini düşürmek için popülist bir yaklaşımla, eczacının % 20 olan kar payını % 16.66 a indirmiştir. Eczacılar ayaklanmış ve Türkiye’nin her tarafından yüzlerce eczacı Türk Eczacıları Birliği’nin öncülüğünde Ankara’da toplanmış ve Sağlık Bakanlığına kadar beyaz önlükleri ile yürümüşlerdir. Amaçları bakan ile görüşerek uğradıkları haksızlığı anlatmaktır. Fakat bakan bir türlü görüşmeyi kabul etmemektedir. Dini bayramlardan birisinin de iki gün öncesidir. Sıkıntılı bir bekleyiş sonrası eczacılar olarak on kişilik bir temsilcinin Ankara’da kalarak Sağlık Bakanı ile görüşmeye çalışmasına karar vererek kentlerimize döndük.

Samsun’u temsilen de eczacı camiasının efsane isimlerinden Merhum Ecz. Hasan Türkîli Ankara’da kaldı. Ertesi günü bayram arifesidir. Sağlık Bakanlığı kapısında nöbet tutan meslektaşlarımız uzun bir bekleyiş ve çaba sonrası makama kabul edilir. Bir saati aşkın bir süre anlatmalarına rağmen bakana derdimizi anlatamazlar. Daha doğrusu Sayın Bakan katı bir tutumla anlamak istememektedir. Büyük bir hayal kırıklığı ile makamdan çıkarken bakan arkadaşlarımızın tek tek bayramını kutlayarak yolcu eder. En arkada Merhum Ecz. Hasan Türkîli vardır. Bakan elini uzatır ama eli boşta kalır. Çünkü iyice gerilmiş olan Hasan Türkîli, “Ne bayramı Sayın Bakan. Bize bayramı zehir ettiniz, neyi kutluyorsunuz? Ben sizin elinizi sıkmıyorum.” Der ve arkasını döner ve makamdan çıkar. Meslektaşlarımız salona çıkar çıkmaz heyette ki iki genç eczacı arkadaş, “Ağabey içeride bir şey yapamadığımız için ezildik. Ama siz cesur çıkışınızla yüreğimize su serptiniz. Sağ olun.” Diyerek Hasan Türkîlinin boynuna sarılırlar.

Hikâyenin sonu nasıl mı bitti? TEB ve Eczacı Odalarının 5–6 ay süren büyük mücadelesi ve bir dizi eylem sonrası kaybettiğimiz eşeğimizi bir kez daha bulduk. Kar oranları yeniden % 20 e çıkartıldı. Bir kez daha sadece kaybettiğimizi geri alabilmekle yetinmek zorunda kaldık. Ne var ki, artık bu düzen böyle gelmiş böyle gider deme şansımız da kalmadı. Bu kez mesleğimiz tamamen elden gidiyor. Artık bu gerçeği görüp mücadelemizi o seviyeye yükseltmemiz gerekiyor. Bunun çözümü ise dik duran, çözüm üreten ve bunun tüm gereklerini her şartta yerine getirecek bir iradeye sahip TEB ve Eczacı Odaları Yönetim anlayışı ile olur. Sırf iktidarlarla uyumlu olmak adına eczacıların geleceği adına dik duruş sergilenemez ise, bugün bu konuda sorumluluk taşıyanları bu camia hiçbir zaman affetmeyecektir diyor ve bu mesajımın sorumluluk taşıyan tüm meslektaşlarım tarafından doğru algılanmasını diliyorum.

Gönül isterdi ki, bu yıl 14 Mayıs Eczacılık Gününü bu büyük sorunun enine boyuna tartışıldığı panellerle dolu dolu yaşayabilseydik. Yazık ki, artık bunları dahi beceremiyoruz. Değerli meslektaşlarım, unutmayınız! Bu uykunun ve vurdumduymazlığın sonu mesleğimiz adına felakettir. Kâbus gibi geçen böyle bir dönemde 173. yılını kutlayacağımız 14 Mayıs Eczacılık Günümüz kutlu! Olsun

/Sadi SUBAŞI
15 Mayıs 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder