Her yıl büyük bir coşku ile kutlanan 19 Mayıs
Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı bu yıl hükümetin birbiri ardı sıra
yayınladığı genelgelerle karmakarışık edildi. 19 Mayıs 1919, Bu ülkenin düşman
işgalinden kurtarıldığı ve bizlerin bu topraklarda özgür yaşamasını sağlayan
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ilk adımının atıldığı tarihtir. Bu bayramın
anlaşılabilmesi için Türklerin Anadoluya ayak basmasından 1919’ a kadar geçen tarihi
sürecin çok iyi bilinmesi ve ona göre değerlendirilmesi gerekir. Bu süreci
doğru okuyan hiç bir Türk’ün, bu bayramdan ve onun çağrıştırdığı büyük başarıdan
rahatsız olması düşünülemez. O nedenle bu tarihi süreci kısaca hatırlamamızda
yarar olduğunu düşünüyorum.
Türklerin Orta Asya’dan gelerek 1071 de
Malazgirt’ten Anadoluya geçmesi ile başlayan büyük serüven, Anadolu’da kurulan
çeşitli beylikler halinde devam etmiştir. Osman Bey’in bu beylikleri Osmanlı
sancağı altında buluşturması ile kurulan Osmanlı Devleti zamanla büyük bir
imparatorluk haline geliyordu. Üç kıtaya yayılan bu imparatorluk çok şaşalı
geçen bir dönem sonrası, saltanat kavgaları ve yeteneksiz padişahların elinde
önce duraklama dönemine daha sonrada çöküş dönemine girecektir. 1915 de
Avrupa’da patlayan 1. Dünya Savaşı kısa süre sonra Osmanlı Devleti’ni de içine
çeker ve Osmanlı İmparatorluğu’nun da içinde olduğu İttifak Devletleri savaşı
kaybeder. İmzalanan Mondros Müttarekesi’nin ağır şartlarını kabul etmek zorunda
kalan büyük İmparatorluk artık parçalanmaktadır. Ege Bölgesi Yunanlılar,
Akdeniz ve Güneydoğu Bölgesi ingiliz ve Fransızlar tarafından işgal edilmiştir.
1.Dünya Savaşı’nın sonunda Yıldırım Orduları
Komutanı olan Mustafa Kemal Paşa 13 Kasım 1918 de İstanbul’a gelir. Mustafa
Kemal Paşa’nın Haydarpaşa’da İstanbul’a ayak bastığı sırada kendisine İtilaf
Devletlerinin donanmalarının boğazı ablukaya almakta olduğu haberi ulaştırılır.
Çanakkale de askerlerine “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” diyen
Mustafa Kemal Paşa, boğazın ablukaya alınmasını, “Geldikleri gibi giderler”
sözleri ile cevaplıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu genç subayı artık
Osmanlı Devleti’nden umudunu kesmiş ve kafasında yeni bir Türk Devleti’ni
kurmanın son çare olduğu görüşlerini yakın arkadaşları ile paylaşmaya
başlamıştır. Daha Haydarpaşa’da İstanbul’a ayak bastığı anda yakın
arkadaşlarına, “İstanbul’a gelmekle hata ettim. Ne yapıp edip en kısa zamanda Anadolu’ya
dönmenin çaresine bakmalı” diyordu. Nitekim Mustafa Kemal Paşa mütareke
döneminde İstanbul’da kaldığı 184 günde siyasi girişimlerde bulunuyor, 4 kez
padişahla görüşüyordu.
Bu girişimlerinin sonunda, yakın arkadaşlarına
“Bağımsızlığımızın ve varlığımızın ancak kanımızı, canımızı esirgemeyeceğimiz
bir savaşla kurtarabileceğini” söylüyordu. Bu durum karşısında alınacak tek
karar ve tek çare, “Milli egemenliğe dayalı, bağımsız bir Türk Devleti
kurmaktır” diyor ve parolası “Ya istiklal, ya ölüm” olan bir mücadelenin ilk
adımını atıyordu. Bu sırada İstanbul Hükümeti de hakim olan düşünce,
parçalanmaksızın harpten zaferle çıkmış bir devletin himayesine girmektir.
Onlara göre, harp muzafferlerine karşı bir kurtuluş savaşına kalkışmak intihar
demektir. Bu durum tespitini yapan Mustafa Kemal Paşa için yapılacak tek şey
bir an önce Anadolu’ya geçmektir.
Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın arkadaşlarından Ali
Fuat Cebesoy Mart 1919 da Ankara’ya intikal edeck XX.Kolordu Komutanlığına,
Kazım Karabekir Paşa’da 13 Nisan 1919 da Erzurum’da ki XV. Kolordu
Komutanlığına atanmıştır. Bundan sonra beklenen, Mustafa Kemal Paşa’nın da IX.
Ordu Birlikleri Komutanlığına atanmasıdır. Mustafa Kemal Paşa Albay İsmet
(İnönü) , Fevzi ( Çakmak) Paşa, Fethi Bey (Okyar), Rauf Beyleri de ( Orbay)
kurtuluşun Anadolu’da olacağına ikna etmiştir. Tam bu sırada İngiliz İşgal
Kuvvetleri Komutanlığı İstanbul Hükümetine, Karadeniz Bölgesinde Hristiyan
azınlığa yapılan saldırıların durdurulmasını ve asayiş sağlanamazsa Karadeniz
Bölgesini de işgal edeceklerini tebliğ etmişlerdir.
Bu rapor, Mustafa Kemal Paşa’nın merkezi Samsun’da
bulunan 9.Ordu Birlikleri Müfettişliğine atanmasının yolunu açar. Böylece,
Mustafa Kemal Paşa yanında ki 18 silah arkadaşı ile 16 Mayıs’da İstanbul’dan
çok da güvenli olmayan Bandırma Vapuru ile Samsun’a doğru yola çıkıyordu. Üç
gün sonra 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun’da Anadolu’ya adım atıyordu. Bilindiği
gibi Mustafa Kemal Paşa Samsun’da Anadolu’yu işgalden kurtarabilmek için halkı
bu mücadeleye inandırmak için neler yapılması gerektiğini planlamaya başlar. Çalışmalarını
kademe kademe Anadolu’nun her tarafına ulaştırır ve dava arkadaşları ile
birlikte anadolu halkını toplu bir kurtuluş mücadelesine hazırlar.
Savaştan yenik çıkan ve çok sayıda genc insanını
kaybeden Anadolu halkı yoksul ve perişandır. İşte böylesine umutlarını
kaybetmiş bir halkı inandırmak gibi yeni bir savaşa inandırmayı başarır. Havza’dan
sonra Amasya’dan ilk duyurularını yapar. Daha sonra toplanan Erzurum ve Sivas
kongreleri ile gerekli hazırlıklar tamamlanmıştır. Ankara’ya dönen Mustafa
Kemal Paşa ve arkadaşları son noktayı 23 Nisan 1920 de TBMM açarak koyuyordu. Kuvayı
Milliye örgütleri dağıtılarak düzenli ordu kuruluyordu.
Böylece başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı, 30 Ağustos
1922 günü büyük bir zaferle sonuçlanıyordu. 09 Eylül 1922 de İzmir’in işgalden
kurtarılması ile Anadolu düşmandan temizlenmiş oluyordu. 10 Ağustos 1920 de
Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan arasında imzalanan
Sevr Antlaşması ile Osmanlı toprakları bölüşülmüş ve Türkler son vatan toprağı
olan Anadolu’nun ortasında adeta kendi topraklarında tutsak edilmişti. Kazanılan
Kurtuluş savaşı’nı takiben, önce 01 Kasım 1922 de Saltanat kaldırılıyor, sonra
da 24 Temmuz 1923 de Lozan Antlaşması’nın imzalanması ile Sevr Antlaşması
yırtılıp atılıyordu. 29 Ekim 1923 de ilan edilen Cumhuriyet ile özgür ve çağdaş
bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti kuruluyordu.
Şimdi böylesine başarılarla dolu bir sürecin
kutlanması olan bayram’a kısıtlamalar getiriliyor. Bununla da yetinmeyip, diğer
ulusal bayram kutlamaları da kuşa çevriliyordu. Bir toplumun başarılarını
simgeleyen bayramların yozlaştırılmasının çok önemli nedenleri olması gerekir.
Bugün gelinen nokta da bunların sorgulanması ve cevaplanması lazımdır. Acaba
sorun, bu bayramların Laik ve Çağdaş bir Hukuk Devleti’ni ve bu başarıyı
sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’ü çağrıştırması mıdır?
Yoksa, Cumhuriyetle birlikte kaldırılan Saltanat ve
Hilafete özlem midir? Yazık ki, günümüzde Osmanlı’nın son dönemlerinde
yaşananlar ve bu topraklarda kaybedilen özgürlük günleri unutulmuş gözüküyor. Bu
topraklarda özgürce yaşayabilmemizi canları ve kanları pahasına bizlere armağan
edenler sorgulanmak istenmektedir. Toplumun bu gelişmeleri çok iyi tahil etmesi
gereken günlerden geçiyoruz.
Sivil Toplum
Kuruluşlarının Affedilemez Yanlışı;
Halkın seçtiği Büyükşehir Belediyesi Atatürk
Anıtı’nda ki çelenk koyma törenine bandoyu vermemesi anlaşılır gibi değil.. Üzülerek
söylemek gerekirse bu değişim ve dönüşüme karşı çıkanlarda, hala günlük çıkarlar
ve egolarını tatmin etmek uğruna birbirleri ile ters düşebiliyorlar.
Sergileyecekleri birliktelikle seslerinin daha yüksek çıkacağını dahi
göremiyorlar. 19 Mayıs 1919’
un 93. yıl dönümünde kutlamalara sahip çıkmak uğruna sivil toplum
kuruluşlarının oluşturduğu birlikteliğini de dinamitlemekten kaçınmıyorlar. Atatürk’e
saygı çelenk koyma törenini ve çok önem verilen “Bayrak Yürüyüşünü” dahi ayrı
yapıyorlar. Aralarında muhtemelen iletişim hatalarından oluşan yanlış
anlamaların hesaplaşmasını dahi bayram sonrasına erteleyemeyenler
haklılıklarını kimseye anlatamayacaklardır. Anlatamazlar. Yazık. Yazıklar
olsun..
/Sadi SUBAŞI
21 Mayıs 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder