21 Mayıs 2012 Pazartesi

19 Mayıs 1919’dan 19 Mayıs 2012’a Ve Kutlamalarda Yaşanan Yanlışlar.

Her yıl büyük bir coşku ile kutlanan 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı bu yıl hükümetin birbiri ardı sıra yayınladığı genelgelerle karmakarışık edildi. 19 Mayıs 1919, Bu ülkenin düşman işgalinden kurtarıldığı ve bizlerin bu topraklarda özgür yaşamasını sağlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ilk adımının atıldığı tarihtir. Bu bayramın anlaşılabilmesi için Türklerin Anadoluya ayak basmasından 1919’ a kadar geçen tarihi sürecin çok iyi bilinmesi ve ona göre değerlendirilmesi gerekir. Bu süreci doğru okuyan hiç bir Türk’ün, bu bayramdan ve onun çağrıştırdığı büyük başarıdan rahatsız olması düşünülemez. O nedenle bu tarihi süreci kısaca hatırlamamızda yarar olduğunu düşünüyorum.

Türklerin Orta Asya’dan gelerek 1071 de Malazgirt’ten Anadoluya geçmesi ile başlayan büyük serüven, Anadolu’da kurulan çeşitli beylikler halinde devam etmiştir. Osman Bey’in bu beylikleri Osmanlı sancağı altında buluşturması ile kurulan Osmanlı Devleti zamanla büyük bir imparatorluk haline geliyordu. Üç kıtaya yayılan bu imparatorluk çok şaşalı geçen bir dönem sonrası, saltanat kavgaları ve yeteneksiz padişahların elinde önce duraklama dönemine daha sonrada çöküş dönemine girecektir. 1915 de Avrupa’da patlayan 1. Dünya Savaşı kısa süre sonra Osmanlı Devleti’ni de içine çeker ve Osmanlı İmparatorluğu’nun da içinde olduğu İttifak Devletleri savaşı kaybeder. İmzalanan Mondros Müttarekesi’nin ağır şartlarını kabul etmek zorunda kalan büyük İmparatorluk artık parçalanmaktadır. Ege Bölgesi Yunanlılar, Akdeniz ve Güneydoğu Bölgesi ingiliz ve Fransızlar tarafından işgal edilmiştir.

1.Dünya Savaşı’nın sonunda Yıldırım Orduları Komutanı olan Mustafa Kemal Paşa 13 Kasım 1918 de İstanbul’a gelir. Mustafa Kemal Paşa’nın Haydarpaşa’da İstanbul’a ayak bastığı sırada kendisine İtilaf Devletlerinin donanmalarının boğazı ablukaya almakta olduğu haberi ulaştırılır. Çanakkale de askerlerine “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” diyen Mustafa Kemal Paşa, boğazın ablukaya alınmasını, “Geldikleri gibi giderler” sözleri ile cevaplıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu genç subayı artık Osmanlı Devleti’nden umudunu kesmiş ve kafasında yeni bir Türk Devleti’ni kurmanın son çare olduğu görüşlerini yakın arkadaşları ile paylaşmaya başlamıştır. Daha Haydarpaşa’da İstanbul’a ayak bastığı anda yakın arkadaşlarına, “İstanbul’a gelmekle hata ettim. Ne yapıp edip en kısa zamanda Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı” diyordu. Nitekim Mustafa Kemal Paşa mütareke döneminde İstanbul’da kaldığı 184 günde siyasi girişimlerde bulunuyor, 4 kez padişahla görüşüyordu.

Bu girişimlerinin sonunda, yakın arkadaşlarına “Bağımsızlığımızın ve varlığımızın ancak kanımızı, canımızı esirgemeyeceğimiz bir savaşla kurtarabileceğini” söylüyordu. Bu durum karşısında alınacak tek karar ve tek çare, “Milli egemenliğe dayalı, bağımsız bir Türk Devleti kurmaktır” diyor ve parolası “Ya istiklal, ya ölüm” olan bir mücadelenin ilk adımını atıyordu. Bu sırada İstanbul Hükümeti de hakim olan düşünce, parçalanmaksızın harpten zaferle çıkmış bir devletin himayesine girmektir. Onlara göre, harp muzafferlerine karşı bir kurtuluş savaşına kalkışmak intihar demektir. Bu durum tespitini yapan Mustafa Kemal Paşa için yapılacak tek şey bir an önce Anadolu’ya geçmektir.

Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy Mart 1919 da Ankara’ya intikal edeck XX.Kolordu Komutanlığına, Kazım Karabekir Paşa’da 13 Nisan 1919 da Erzurum’da ki XV. Kolordu Komutanlığına atanmıştır. Bundan sonra beklenen, Mustafa Kemal Paşa’nın da IX. Ordu Birlikleri Komutanlığına atanmasıdır. Mustafa Kemal Paşa Albay İsmet (İnönü) , Fevzi ( Çakmak) Paşa, Fethi Bey (Okyar), Rauf Beyleri de ( Orbay) kurtuluşun Anadolu’da olacağına ikna etmiştir. Tam bu sırada İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı İstanbul Hükümetine, Karadeniz Bölgesinde Hristiyan azınlığa yapılan saldırıların durdurulmasını ve asayiş sağlanamazsa Karadeniz Bölgesini de işgal edeceklerini tebliğ etmişlerdir.

Bu rapor, Mustafa Kemal Paşa’nın merkezi Samsun’da bulunan 9.Ordu Birlikleri Müfettişliğine atanmasının yolunu açar. Böylece, Mustafa Kemal Paşa yanında ki 18 silah arkadaşı ile 16 Mayıs’da İstanbul’dan çok da güvenli olmayan Bandırma Vapuru ile Samsun’a doğru yola çıkıyordu. Üç gün sonra 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun’da Anadolu’ya adım atıyordu. Bilindiği gibi Mustafa Kemal Paşa Samsun’da Anadolu’yu işgalden kurtarabilmek için halkı bu mücadeleye inandırmak için neler yapılması gerektiğini planlamaya başlar. Çalışmalarını kademe kademe Anadolu’nun her tarafına ulaştırır ve dava arkadaşları ile birlikte anadolu halkını toplu bir kurtuluş mücadelesine hazırlar.

Savaştan yenik çıkan ve çok sayıda genc insanını kaybeden Anadolu halkı yoksul ve perişandır. İşte böylesine umutlarını kaybetmiş bir halkı inandırmak gibi yeni bir savaşa inandırmayı başarır. Havza’dan sonra Amasya’dan ilk duyurularını yapar. Daha sonra toplanan Erzurum ve Sivas kongreleri ile gerekli hazırlıklar tamamlanmıştır. Ankara’ya dönen Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları son noktayı 23 Nisan 1920 de TBMM açarak koyuyordu. Kuvayı Milliye örgütleri dağıtılarak düzenli ordu kuruluyordu.

Böylece başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı, 30 Ağustos 1922 günü büyük bir zaferle sonuçlanıyordu. 09 Eylül 1922 de İzmir’in işgalden kurtarılması ile Anadolu düşmandan temizlenmiş oluyordu. 10 Ağustos 1920 de Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan arasında imzalanan Sevr Antlaşması ile Osmanlı toprakları bölüşülmüş ve Türkler son vatan toprağı olan Anadolu’nun ortasında adeta kendi topraklarında tutsak edilmişti. Kazanılan Kurtuluş savaşı’nı takiben, önce 01 Kasım 1922 de Saltanat kaldırılıyor, sonra da 24 Temmuz 1923 de Lozan Antlaşması’nın imzalanması ile Sevr Antlaşması yırtılıp atılıyordu. 29 Ekim 1923 de ilan edilen Cumhuriyet ile özgür ve çağdaş bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti kuruluyordu.

Şimdi böylesine başarılarla dolu bir sürecin kutlanması olan bayram’a kısıtlamalar getiriliyor. Bununla da yetinmeyip, diğer ulusal bayram kutlamaları da kuşa çevriliyordu. Bir toplumun başarılarını simgeleyen bayramların yozlaştırılmasının çok önemli nedenleri olması gerekir. Bugün gelinen nokta da bunların sorgulanması ve cevaplanması lazımdır. Acaba sorun, bu bayramların Laik ve Çağdaş bir Hukuk Devleti’ni ve bu başarıyı sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’ü çağrıştırması mıdır?
Yoksa, Cumhuriyetle birlikte kaldırılan Saltanat ve Hilafete özlem midir? Yazık ki, günümüzde Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşananlar ve bu topraklarda kaybedilen özgürlük günleri unutulmuş gözüküyor. Bu topraklarda özgürce yaşayabilmemizi canları ve kanları pahasına bizlere armağan edenler sorgulanmak istenmektedir. Toplumun bu gelişmeleri çok iyi tahil etmesi gereken günlerden geçiyoruz.

Sivil Toplum Kuruluşlarının Affedilemez Yanlışı;
Halkın seçtiği Büyükşehir Belediyesi Atatürk Anıtı’nda ki çelenk koyma törenine bandoyu vermemesi anlaşılır gibi değil.. Üzülerek söylemek gerekirse bu değişim ve dönüşüme karşı çıkanlarda, hala günlük çıkarlar ve egolarını tatmin etmek uğruna birbirleri ile ters düşebiliyorlar. Sergileyecekleri birliktelikle seslerinin daha yüksek çıkacağını dahi göremiyorlar. 19 Mayıs 1919’ un 93. yıl dönümünde kutlamalara sahip çıkmak uğruna sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu birlikteliğini de dinamitlemekten kaçınmıyorlar. Atatürk’e saygı çelenk koyma törenini ve çok önem verilen “Bayrak Yürüyüşünü” dahi ayrı yapıyorlar. Aralarında muhtemelen iletişim hatalarından oluşan yanlış anlamaların hesaplaşmasını dahi bayram sonrasına erteleyemeyenler haklılıklarını kimseye anlatamayacaklardır. Anlatamazlar. Yazık. Yazıklar olsun..

/Sadi SUBAŞI
21 Mayıs 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder