Türkiye’nin ekonomik konjonktörünün temelini,
bazı ülkelerde olduğu gibi tamamen dışa kaynaklı dövize endeksli bir
tablo oluşturmaktadır. Döviz talebini artırıcı faktörlerin başında tüketim eğiliminin artması ön plandadır. Ekonomik
kurallar çerçevesinde, tüketimi frenleyerek ve üretimi kısıtlayarak döviz
ihtiyacının azaltılması mümkün değildir. Ekonomik verilere göre büyüme
rakamlarındaki iyileşmelere rağmen ülkenin cari açığın oluşmasının mantığı
tamamen dövize dayalı ucuz ithalat olarak açıklanabilir.
Dünya’nın hızlı büyüyen ülkeleri olan Çin, Japonya,
Tayvan gibi ülkelerin kasalarında oldukça fazla para olup bu paraları başta ABD
olmak üzere pek çok ülkeye borç olarak vermekte ve dolaysıyla döviz hesapları
da büyümektedir. Türkiye’nin bu ülkeler ile kıyaslanma çabaları anlamsızdır. İmalat
sanayi, sanayi sektörünün kalbi ve lokomotifidir. Sanayi sektörü ise ekonominin
lokomotifidir. Çünkü imalat sanayinde kapasite artırıldığında üretimde buna
paralel olarak artacaktır. Dolaysıyla üretimin artması ile de istihdam alanları
yaratılmaktadır.
Ancak hükümetler dövize ihtiyaç duyulmaması için
üretimin artmasına pek sıcak bakmazlar. Çünkü borçla sağlanan döviz carı açığı
tetikleyecek önemli bir faktördür. Oysa üretim iş ve aş demektir. Eğer sağlanan
dövizler üretime yönelik sahalarda kullanılmadığında risk faktörü kendiliğinden
oluşacaktır. Yerel seçimler atmosferine girdiğimiz şu günlerde ortaya
çıkan belediye başkanlarının veya aday adaylarının sunacakları projelerde,
hizmet değil üretime yönelik programlara öncelik verdikleri söylenemez.
Parlar, bahçeler, yollar, alt ve üst geçitler
elbette bir kentin olmazsa olmazlarıdır. Üstelik bu tür birimler yaşamsal faktörlerin
başında gelir. Ancak özellikle STÖ’ler ile belediyelerin belirli bir
koordinasyon sağlanarak ortak akıl ile
meydana getirilecek projeler,
kentin istihdam darlığına da katkıda bulunacaktır. AVM’ler modern
yaşamın ve gelişmişliğin bir işareti olarak değerlendirilebilir. Ancak
insanlara bu tür alışveriş merkezlerinde sarf edecekleri parayı
kazanabilecekleri alanlar üretilemez ise, rakam oyunları sonucunda açıklanan
aldatıcı milli gelir oranları tamamen siyasi rant elde etmeye yönelik olacak ve
kesinlikle reel ekonomik tabloyu ortaya koymayacaktır.
İşsizliğin had safhalara ulaşmasının nedeni
yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi üretim fonksiyonlarının belirli
politikalar ile geliştirilememesidir. Olaya Samsun ölçeğinden bakıldığında, ilk
500 büyük firma sıralamalarında yer alan kuruluşlarımızın Samsun ekonomisine
katkısını tartışmak elbette anlamsızdır. Sadece yeterli olup olmadığı konusunda
çeşitli görüşler ileri sürülebilir.
Samsun’un ekonomik potansiyeli her tür yatırıma
uygun olduğu halde yatırımlar küçük ölçeklerde kalmaktadır. Siyasi iradenin
Samsun’u teşvikli il dışına bırakmasının dezavantajlarını yaşayan kente , yatırım için işadamlarının hevesli oldukları
pek söylenemez. Dolaysıyla üretmeden tükettiğinizde, dünya ekonomisinde söz sahibi
olan küresel güçler tarafından tüketilmeye yönelik zemin kendiliğinden
oluşacaktır. Dolaysıyla emperyalizmin dişlileri arasında öğütülmemek için
kesinlikle üretmek, üretmek ve yine üretmek gerekir.
/Süleyman
SALUR
04 Kasım 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder