4 Kasım 2013 Pazartesi

Üretmeden Tüketirseniz, Tüketirler

Türkiye’nin ekonomik konjonktörünün  temelini,  bazı ülkelerde olduğu gibi tamamen dışa kaynaklı dövize endeksli bir tablo oluşturmaktadır. Döviz talebini artırıcı faktörlerin başında  tüketim eğiliminin artması ön plandadır. Ekonomik kurallar çerçevesinde, tüketimi frenleyerek ve üretimi kısıtlayarak döviz ihtiyacının azaltılması mümkün değildir. Ekonomik verilere göre büyüme rakamlarındaki iyileşmelere rağmen ülkenin cari açığın oluşmasının mantığı tamamen dövize dayalı ucuz ithalat olarak açıklanabilir.

Dünya’nın hızlı büyüyen ülkeleri olan Çin, Japonya, Tayvan gibi ülkelerin kasalarında oldukça fazla para olup bu paraları başta ABD olmak üzere pek çok ülkeye borç olarak vermekte ve dolaysıyla döviz hesapları da büyümektedir. Türkiye’nin bu ülkeler ile kıyaslanma çabaları anlamsızdır. İmalat sanayi, sanayi sektörünün kalbi ve lokomotifidir. Sanayi sektörü ise ekonominin lokomotifidir. Çünkü imalat sanayinde kapasite artırıldığında üretimde buna paralel olarak artacaktır. Dolaysıyla üretimin artması ile de istihdam alanları yaratılmaktadır.

Ancak hükümetler dövize ihtiyaç duyulmaması için üretimin artmasına pek sıcak bakmazlar. Çünkü borçla sağlanan döviz carı açığı tetikleyecek önemli bir faktördür. Oysa üretim iş ve aş demektir. Eğer sağlanan dövizler üretime yönelik sahalarda kullanılmadığında risk faktörü kendiliğinden oluşacaktır.  Yerel seçimler  atmosferine girdiğimiz şu günlerde ortaya çıkan belediye başkanlarının veya aday adaylarının sunacakları projelerde, hizmet değil üretime yönelik programlara öncelik verdikleri söylenemez.

Parlar, bahçeler, yollar, alt ve üst geçitler elbette bir kentin olmazsa olmazlarıdır. Üstelik bu tür birimler yaşamsal faktörlerin başında gelir. Ancak özellikle STÖ’ler ile belediyelerin belirli bir koordinasyon sağlanarak ortak akıl ile  meydana getirilecek projeler,  kentin istihdam darlığına da katkıda bulunacaktır. AVM’ler modern yaşamın ve gelişmişliğin bir işareti olarak değerlendirilebilir. Ancak insanlara bu tür  alışveriş  merkezlerinde sarf edecekleri parayı kazanabilecekleri alanlar üretilemez ise, rakam oyunları sonucunda açıklanan aldatıcı milli gelir oranları tamamen siyasi rant elde etmeye yönelik olacak ve kesinlikle reel ekonomik tabloyu ortaya koymayacaktır.

İşsizliğin had safhalara ulaşmasının nedeni yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi üretim fonksiyonlarının belirli politikalar ile geliştirilememesidir. Olaya Samsun ölçeğinden bakıldığında, ilk 500 büyük firma sıralamalarında yer alan kuruluşlarımızın Samsun ekonomisine katkısını tartışmak elbette anlamsızdır. Sadece yeterli olup olmadığı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülebilir.

Samsun’un ekonomik potansiyeli her tür yatırıma uygun olduğu halde yatırımlar küçük ölçeklerde kalmaktadır. Siyasi iradenin Samsun’u teşvikli il dışına bırakmasının dezavantajlarını yaşayan kente ,  yatırım için işadamlarının hevesli oldukları pek söylenemez. Dolaysıyla üretmeden tükettiğinizde, dünya ekonomisinde söz sahibi olan küresel güçler tarafından tüketilmeye yönelik zemin kendiliğinden oluşacaktır. Dolaysıyla emperyalizmin dişlileri arasında öğütülmemek için kesinlikle üretmek, üretmek ve yine üretmek gerekir.

/Süleyman SALUR
04 Kasım 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder