İnsanlar artık kalabalıklar içinde
yalnız bir yaşam sürüyorlar. Bafra benim doğup büyüdüğüm, ilk orta ve lisenin
bir kısmını okuduğum şehir. İki katlı bahçeli evlerin, onlarca çiçeğin
rengârenk açtığı, leyleklerin çatılarına yuva yaptığı, kırlangıçların beni
izleyin dercesine pike yaparak uçtuğu, faytonların zillerini çalarak
yolcularını götürdüğü; o güzelim Bafra`nın Büyükcami Mahallesinde uzun hamamın
karşısındaki evimizde yedi kardeşle geçen mutlu çocukluğum hep güzel anılarla
dolu.
İnsanlığın insanlık, komşuluğun
komşuluk olduğu yıllardı... Bir çocuğun mutlu olması için her şey vardı... Belki
de bugün teknolojinin getirdiği yenilikler ve bugün binlerce çeşide ulaşan
tüketim ve yiyecek çeşitleri olmadığından yaşam daha güzeldi. İlgi duyacağımız
konu noksanlığı hiç olmazdı. Yaz günleri çok uzun geçmesine rağmen bize hiç
yetmezdi. Böyle uzun yaz günlerinden birinde, büyük amcamı, evinde bir alman çifti ağırladığını
duymuştuk. 1970`li yılların henüz başlarında bir Alman`ın Bafra`ya geldiği pek
duyulmuş bir şey değildi. Bu Almanlar nasıl bir şeydi, neye benziyorlardı, biz
çocuklar kadar büyüklerde meraklanmıştı. Merakımızı yenmek çok uzun sürmemiş
amcamın evine doğru hareket etmiştik bile.
Amcamın sepetli bir motosikleti vardı.
Gelen Alman çift de Almanya`dan sepetli bir motosikletle yola çıkmış her
nasılsa Bafra`ya gelmişler. Amcam da sepetli motosikletle gelen çifte çok
yakınlık göstermiş ve evine davet etmişti. Zaten Bafra`da o zamanlar
kalınabilecek uygun oteller yoktu. Almanları
görmüştük. Onlar da bizim gibiydiler. Sadece kendi dillerini konuşuyorlardı.
Çok izlememize rağmen bir fark bulamadık. Olsun yine de bizim için farklı ve
eğlenceli sayılırdı. Bize malzeme çıkmış, onların konuştukları dili taklit
ederek, onlar gibi konuşuyorduk güya.
Alman çiftin nezaketleri her
hallerinden belli oluyor, gördükleri ilgiden de pek rahatsız gibi
durmuyorlardı. Yemeklerimizi aynı bizim gibi iştahla yemişlerdi. Ne biz Almanca
biliyorduk, ne de onlar bir kelime Türkçe biliyorlardı. 4o yıllık dost gibi el
kol hareketleriyle de olsa anlaşıyorduk. Türkçe kelimeleri uzatarak, eğip
bükerek onların bizi anlayacağını düşünüyorduk.
Aynı gün, saatler sonra babam işten
dönmüş ve gündüz geldiklerini duyduğu Almanları görmek için amcama uğramıştı. Babam
amcama, “bizde de bir gün kalabilirler mi” diye sormuş
bir şekilde bunu alman çifte de anlatmışlardı.
Teklif kabul görmüştü. Herkesin peşinden koştuğu, bazı yerlerde halka olarak
tiyatro seyreder gibi seyredilen Almanlar artık bizim de misafirimiz olacaktı.
Biz de kaldılar ve benim hatıramda
bıraktıkları en güzel şey asil ve nazik duruşlarıydı. Adeta rahatsızlık
vermemek için özen gösteriyorlardı. Yıllar sonra Türkleri işçi olarak
ülkelerinde misafir eden Almanları önce biz misafir etmiştik. Alman çift 20 gün
kaldıkları Bafra`dan mutlu anılarla ayrılmışlardı. Bugünün Türkiye`sinde aynı
duygularla, bir yabancı misafir edilebilir mi bilmiyorum. Bildiğim bir şey
varsa insanlar artık kalabalıklar içinde yalnız bir yaşam sürüyorlar.
/Recep
Yılmaz
10.11.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder