“Selamünaleyküm”
Arapça kökenli selamlaşma hitabı olan bu kelimenin bilindiği üzere Türkçesi
“Allahın selamı üzerine olsun” şeklinde olup Müslümanlar arasında evrenseldir. Bilindiği
üzere Atatürk’ün 19 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayında dönemin Diyanet İşleri
Başkanı Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırılan cenaze namazında Türkçe
tekbir ile başlamış ve “selamünaleyküm” yerine ise “esenlik üzerinize olsun” şeklinde selam
verilmiştir. Yine Atatürk’ün sağlığında çok severek dinlediği hafız Yaşar
sandukanın başında Türkçe ezan okumuştur.
Konumuz Atatürk’ün cenaze namazının nasıl
kıldırıldığı ve hangi dualar ile defnedildiği değildir. Ölümünün ardından 74
yıl sonra Ata’yı anma törenlerinde yeni bir akımın başlatılma sinyalleridir. 10
Kasım törenlerinde çeşitli kuruluşların yanı sıra okullarımızda yapılan
törenlerde, üstelik ilköğretim çağındaki
çocuklarımız şiirlerini okumaya başlamadan önce “selamünaleyküm” cümlesini
kullanmaya başlamışlardır. İstanbul Ümraniye semtinde bulunan Aşağı Dudullu
İlköğretim okulunda öğrenciler ezberledikleri şiirlerine “selamünaleyküm” ile başladığında, etrafta
töreni izleyen bazı kişiler tarafından alkışlarla desteklenmiştir. Anlamını
dahi bilmediği bir sözle şiirini okumaya başlayan minik öğrencimizin bu cümleyi
kendi insiyatifi ile kullandığı elbette düşünülemez.
Din ve laiklik konusunda da yol gösterici olan
Atatürk, bugün bize modern bir Türkiye bırakmıştır. Ancak özellikle son
yıllarda din ve laiklik konusunda tıpkı etnik kökenlerde olduğu gibi kamplaşma
ve kutuplaşma gayretlerinin ağırlık kazandığı açıkça görülmektedir. Vatan ve
millet sevgisi gibi üstün vasıfların temelinde din faktörünün yattığı inkar
edilemez. Dini inançlar millet faktörünün oluşmasının mihenk taşıdır. Ancak
bunun meali, kul ile Allah arasındaki bağın siyasi rant veya malzeme yapılması
değildir.
Kutsal olan değerler siyasi rant elde etmek için
kullanılmamalıdır. Malum olduğu üzere Gezi olayları sürecinde camide içki
içildiği, başı örtülü kadınların dövüldüğü şeklindeki söylemlerin bir senaryo
olduğu gerçeği kısa zamanda ortaya çıkmasına rağmen, bazı değerlerin
kullanılarak halkı ayrıştırma gayretlerinin sona ermediği ve sürdürüldüğü
görülmektedir. Bilindiği üzere siyaset dilinde ne söylediğiniz değil nasıl
söylediğiniz önemlidir. Halkın değerlerine biraz ajitasyon katarak siyaseti
hassas dengeler üzerine bina etmeye kalkmak, ülkenin toplumsal kutuplaşmasına
davetiye çıkarmaktır ki, bu durum terördün daha vahim sonuçlar ortaya çıkarır.
Ellerindeki satırla sağa sola saldıranlar, kız
çocuklarını yerlerde tekmeleyecek kadar kendilerini kaybedenler, aslında
toplumsal terörün tetikleyici rolünü üstlenmişlerdir. İleri boyutlarda “etle
tırnak gibiyiz, bizi kimse bölemez, biz ayrılmayız” gibi sözler sadece meydan
nutuklarından öte bir anlam taşımayacaktır. Çünkü inançlar hiçbir zaman belirli
siyasi emeller ile şekillendirilemezler.
Başbakan’ın dindar bir gençlik yaratma projesinin
ilk adımları, ilköğretim öğrencilerine
andımız yerine “selamünaleyküm” ile
başlayan selamlaşma hitabı ile start verilmiş bulunmaktadır. Nitekim birebir
şahit olduğumuz Ümraniye Aşağı Dudullu ilköğretim okulundaki öğrencilerin 10
Kasım Atatürk’ü anma törenlerinde okuyacakları şiirler öncesindeki selamlama
biçimi önemli bir işarettir. “Selamünaleyküm “ gibi müslümanlar arasındaki
evrensel hitap şekli elbette bir Araplaşma modeli olarak değerlendirilemez.
Üstelik dini inançtan bağımsız olarak bir selamlaşma biçimi olarak dilimize
yerleşmiştir. Muhafazakar eğilimden dolayı “selam” veya “merhaba” gibi
Arapça/Farsça kelimeler yerine de kullanılabilir. Ancak Atatürk’ü anma
töreninde minik bir ağızdan duyulduğunda, masumane bir tavır olarak
değerlendirilip değerlendirilemeyeceği yorumunu okuyucularımıza bırakıyoruz.
/Süleyman
SALUR
11 Kasım 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder