31 Temmuz 2012 Salı

Eski Bir Yazı & Kentsel Dönüşüm Pazarlama Ve 200 Evlerin Yıkımı

Son  10  yılın  en  önemli  pazarlama  ve  piyasa  alanlarından  biride  KENTSEL  DÖNÜŞÜM adı  altında  tüm  restorasyon, geliştirerek  kazandırma, özgün  motifleri  koruma  gibi  mimari terminolojileri  bırakarak,  yeni  zorunlu tahliye  dalgaları  yaratarak, inşaat  sektöründe  yeni pazarlar  yaratılmasıdır.  Kentsel  dönüşümü  10-15  katlı,  yeşili  olmayan  binaları  satma olarak  algılayan  ve  mevcut  süreci,  barınma  hakkı  bağlamında  hiç  düşünmeden zorunluluk haline  dönüştüren  bir  neoliberal  tüketim  anlayışı  ile  karşı  karşıyayız.  Hiç bir toplumsal uzlaşma  aranmadan  gecekonduda  yaşayanları  işgalci  olarak  algılayarak, kültürel  öğeler yok  sayılarak  yaratılan  bir  dönüşümdür  aslında. YaşanaN  durum  yerel  bir sorun   değildir. Yaşanan  Küreselleşmenin  insana  bakışı  ile  ilgilidir.

Bakın  Samsun’da  bu  dönüşüme  nasıl  katılmıştır. Hangi  toplumsal  uzlaşı  boyutunda? Hangi  ekonomik  uzlaşı  boyutunda? Haber  aynen  şöyledi.  Diğerleri  gibi.  Sulukule, Edirne,  Armutlu  diğerleri  gibi:

‘’Samsun'un 200 Evler Mahallesi'nde yaşamını sürdüren Roman vatandaşlara, büyükşehir belediyesince yapılan konut tahsisinin ardından eski evlerin yıkımı olaylı başladı. Yeni konutların faiz oranlarını ödemeyeceklerini belirten Romanlar, mahalleyi boşaltmak istemedi. Romanlar, mahalleye gelen askerlere tezahüratta bulundu, askerlere karşı koymayacaklarını dile getirdi. Büyükşehir Belediyesi, Roman vatandaşlara TOKİ işbirliğiyle yeni konut yapımı çalışmasını Canik ilçesi 200 Evler Mahallesi'nin arka kısmında 264 konut olarak tamamladı. Roman vatandaşlarla yeni konutlar için 28 bin 100 YTL ana para bedelli, 15 yıl ödemeli anlaşma sağlandı. Ana paraya yıllık memur maaşı oranında artış yapılacağı gibi nedenlerden dolayı toplam ödenecek paranın 60 bin YTL'yi bulacağını belirten Romanlar, faiz oranlarıyla ilgili kendilerine bilgi verilmediği, yüksek faiz oranlarını ödeyecek durumlarının olmadığını belirterek, evleri boşaltmak istemedi’’

Bu  neoliberal  politikaların  nasıl  bir  evrensel  anlayışı  olduğunu  Avrupa  Roman Hakları Merkezi(Macaristan), Helsinki  Yurttaşlar  Derneği, Ulaşılabilir  Yaşam  derneği, Sulukule Roman  Kültürünü  Geliştirme  Ve  Dayanışma  Derneği, Edirne  Roman  Kültürünü  Geliştirme Derneğinin  ortak  metin  Olarak  Başbakana  göNderdiği  mektubu  okuyarak  anlamak gerekiyor.  9  sayfalık  mektubu  kısaltarak  sunuyorum:

Saygıdeğer Başbakan Erdoğan,
Bizler, aşağıda imzası olan kuruluşlar, İstanbul’da ve Türkiye’nin başka yerlerinde yüzlerce Roman ailesini derinden etkileyen, şehir yenilemesi ve rehabilitasyon projelerinden kaynaklanan yeni zorunlu tahliyeler dalgasıyla ilgili kaygılarımızı ifade etmek için size yazıyoruz. Avrupa Roman Hakları Merkezi (ERRC), Romanlara karşı ırkçılıkla ve Romanların insan haklarının çiğnenmesi ile mücadele etmeyi amaçlayan uluslararası ölçekte, kamu çıkarına faaliyet gösteren bir hukuk kuruluşudur. Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye ile komşu ülkelerde barışçıl siyasi diyalogu, demokratikleşmeyi, toplumsal süreçlere sivil katılımı ve insan haklarını ilerletmek ve "daha geniş bir Avrupa"nın sivil tabanda yaygınlaştırılması için çalışmaktadır. Ulaşılabilir Yaşam Derneği (UYD), Türkiye’deki dezavantajlı toplulukları destekleyerek onların toplumsal ve ekonomik haklarına daha ileri düzeyde erişmelerini güvence altına almayı amaçlamaktadır. Sulukule Roman Kültürü Derneği, Türkiye’deki Romanlara karşı önyargı ve ayrımcılıkla mücadele etmek ve Romanlar ile diğer topluluklar arasında hoşgörüye dayanan ilişkiler geliştirmek amacını taşıyan bir Roman sivil toplum kuruluşudur.

İstanbul’un çeşitli mahallelerinde çok sayıda Roman vatandaş ile birlikte süregelen denetim çalışmalarımızın yanı sıra birtakım saha araştırma çalışmaları sonucunda, Romanların zorunlu tahliyelerinin, Türkiye’nin uluslararası insan hakları yasaları uyarınca yükümlülüklerinin açık bir ihlali olduğunu belirtmek durumundayız. Gerçekleri saptama çalışmalarımız sonucunda, zorunlu tahliyeler nedeniyle, aralarında çocukların da bulunduğu çok sayıda Romanın, şu anda evsiz olduğunu ve temel haklarından mahrum bırakıldığını saptamış bulunmaktayız.

Zorunlu tahliyeler uygulaması, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası yasalar nezdinde üstlendiği bir dizi yükümlülüğü ihlal etmektedir. Bunlardan en önemlisi Türkiye’nin kabul etmiş olduğu Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’dir (ICESCR). Bu Sözleşme’nin 11. Maddesinin 1. fıkrasında “Bu Sözleşmeye Taraf olan Devletler herkesin, kendisi ve ailesi için yeterli bir yaşam standardına sahip olma hakkını tanır. Bu standart; yeterli beslenmeyi, giyinmeyi, barınmayı ve yaşama koşullarının sürekli olarak geliştirilmesini de içerir. Taraf Devletler bu hakkın gerçekleştirilmesini sağlamak için, kendi serbest iradelerine dayalı uluslararası işbirliğinin esas olduğunu kabul ederek, uygun tedbirleri alırlar”  denmektedir.

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi (CESCR), yeterli barınma hakkı (yukarıda belirtildiği gibi, mülkiyetin yasalar temelinde güvence altına alınması konusu da dâhil olmak üzere) ile zorunlu tahliyeler arasındaki ilişkiyi ele aldığı 7. Numaralı Genel Tavsiye’sinde, “zorunlu tahliyelerin Sözleşme’nin gerekliliklerini prima facie ihlal ettiğini” belirtmektedir.  7. Numaralı Genel Tavsiye’nin 3. Paragrafında zorunlu tahliyeler “kişilerin, ailelerin ve/veya toplulukların; uygun yasal veya diğer koruma biçimleri olmaksızın veya bunların uygulanması imkânı olmaksızın, yaşadıkları evlerden ve/veya topraklardan kendi rızalarına rağmen çıkarılmaları” olarak tanımlanmaktadır. Nihayet 7. Numaralı Genel Tavsiye’nin 16. Paragrafında Komite şunu ifade etmektedir: “Tahliyeler sonucunda bireyler evsiz kalmamalı veya başka insan haklarının ihlal edileceği bir durumda bırakılmamalıdır. Söz konusu durumdan etkilenenlerin kendilerini koruma imkanı olmadığında, Devlet Tarafı, elindeki kaynakları azami düzeyde kullanarak durumun gerektirdiği şekilde yeterli alternatif barınma imkanı sağlanması, başka bir yere yerleştirme veya verimli toprağa erişim imkanı sağlanması gibi tüm gerekli önlemlerin alınmasını güvence altına almalıdır.”

Bunlara ek olarak CESCR, savunmasız bireylerin veya grupların, başka kesimlerin yanı sıra, etnik ve diğer azınlıkların özel olarak korunması gerektiğini; çünkü bu bireylerin ve grupların, zorunlu tahliye uygulamalarına genellikle oransız olarak yüksek düzeyde maruz kaldığını vurgulamıştır.

CESCR zorunlu tahliyelerle ilgili olarak bir dizi usule dair koruma önlemi tavsiye etmiştir. Bunlar arasında şunlar da mevcuttur: “(a) Durumdan etkilenen kişilere etkin bir şekilde danışılması; (b) Durumdan etkilenen tüm kişilere, öngörülen tahliye tarihinden önce, yeterli ve makul bir mühlet verilmesi; (c) Durumdan etkilenen tüm kişilere, öngörülen tahliyelerle ilgili makul süre içerisinde bilgi verilmesi ve geçerli olduğu durumlarda, söz konusu arazinin ya da meskenlerin hangi alternatif amaç için kullanılacağı hakkında bilgi verilmesi; (d) Özellikle grup halinde insanlar söz konusu olduğu durumlarda, tahliyenin gerçekleştirilmesi sırasında hükümet yetkililerinin veya temsilcilerinin hazır bulunması; (e) Tahliye eylemini yerine getiren tüm kişilerin kimliklerinin usulüne uygun şekilde, tam olarak açıklanması;

Kentsel  dönüşüm  sürecinde  sosyolojik  ve  psikolojik  bilgiyi  insan  temelli  bir  düzlemde ele  almak  zorundayız. Her  şeyin  dönüştüğü  ve  reforme  edildiği  bu  tarihi  dönemde  -17  yy.  Avrupa  reform kelimesini  kirletmeyerek  ve  dönüşen  sağlığı  ve  reformları  göz  önüne  getirerek -Yıkılan 200  evlerin  bulunduğu  mevki  neye  dönüşecek  acaba?

/Cem ŞAHAN
31 Temmuz 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder