2 Ekim 2012 Salı

Samsun’u Sevmeyen Samsunlular!

Sakın “Bu nasıl başlık, hiç Samsun’u sevmeyen Samsunlu olur mu” demeyiniz. Olur, hem de bal gibi olur. O kadar çok ki Samsun’u sevmeyen Samsunlu; saymak ve anlatmak mümkün değil.

Senelik iznimin bir bölümünü kullandığım ve sizden ayrı kaldığım süre içinde bir aziz dostla Konya tarafına üç günlük bir geziye gittim. Keyifli ve yararlı bir geziydi. Konya, Seydişehir, Beyşehir ve Çumra’yı gezdim. Ne bir çöp ne de bir çöpçü gördüm. İnadına aradım bir boş sigara paketini, buruşturulup atılmış bir kağıt mendili, bir boş kola ya da su şişesini. Yoktu. Çöp olmayınca çöpçünün olmaması da normaldi. Çöpçü de yoktu. Ama her yer pırıl pırıl, her yer tertemizdi.

Öyle bir şaşkınlık ve hayranlıktan sonra Samsun’a dönüşün, sizlerle ve dostlarla birlikte oluşun tüm güzelliğini alıp götüren bir pislikle karşılaşmak yok mu; kahrediyor insanı. Bir zamanlar vitrin bakmaya giderken erkeklerin tıraş olup kravat taktığı, kadınların genç kızların inceden inceye süslenip püslendiği o Mecidiye’yi kaplayan atıklar. O ülkenin en güzel kumsalı Atakum ve Atakent sahillerindeki pet şişeler, naylon poşetler, sigara izmaritleri, kuruyemiş kabukları ve sanki büyük bir itinayla yola ya da kumsala yerleştirilmiş cam kırıkları!

Adnan Menderes Bulvarı yeni baştan şekilleniyor; güzel de oluyor. Akşamları ışıl ışıl, cıvıl cıvıl. Ama o ışıltıyı bozan dehşetengiz manzaralar var. Genç yaşlı, kadın erkek, köylü şehirli fark etmiyor; bir bankın ya da bir setin üstüne oturmuş onlarca, yüzlerce insan yedikleri çekirdeklerin kabuklarını herkesin gözünün içine baka baka ve büyük bir rahatlıkla yola boca ediyor. Hemen yanlarında son derece şık muhafazaları içinde çöp kovaları var. Ama kimse kendi atığını oraya atmayı düşünmüyor, gerekli görmüyor. Kadınlar, çocuklarının bezlerini kumsala atmaktan zerre perva etmiyor. Sanırım gecenin bir yarısından sonra da gençler, içki şişelerini taşa çalıp kırıklarını yola düzmekten bir başka keyif alıyor! 

Son derece lüks ve pahalı otomobillerin direksiyonundaki paralı beylerin ya da hanımefendilerin kül tablalarını ve hele de çöp torbalarını kentin caddelerine, sokaklarına ve meydanlarına boca etmesini acaba nasıl açıklayabiliriz? Ya da bir insanın balgamını herkesin gözü önünde kentin ana caddelerine çekinmeden bırakmasındaki saygısızlığı kentli olmakla ve hele de kenti sevmek iddiasıyla nasıl bağdaştırabiliriz?

Sokaklarımız kentlerimizin değil kendimizin aynasıdır. Sokaklarımız ve meydanlarımız ne kadar temizse biz ancak o kadar temiziz. Sokaklarımızın içine ederek kentimizi sevdiğimizi söyleyemeyiz. Söylersek de kimseyi inandıramayız.
/Osman KARA
02.10.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder