8 Ekim 2012 Pazartesi

Toplumsal Yozlaşma Ve Kültürel Çöküş

Eğer bir toplum geçmişini arar hale gelmişse o toplum da çağdaşlaşma adına çok ciddi sorunlar demektir. Üzülerek söylemek gerekirse, bizim toplumda eskiyi arar hale gelmiştir. Çağdaş toplumlar zaman içinde kendini daha da geliştirir ve birlikte yaşamı kolaylaştırır. Bunu başaramayan toplumlar için ise, çağdaş tanımlamasını kullanamayız. Ülkemizde yaygın kanı, bu tür sorunların eğitimle çözülebileceğidir. Oysa bu tezin ülkemiz için çok da geçerli olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü ülkemizin eğitim alanında geçmişine göre yüzeysel de olsa ilerlemediğini söylemeyiz. O zaman sorun nerede? 

Bu konuda ki sorunların başında ülkemizde ki eğitimin uygulamalı yapılmaması ve ezberciliğe dayanması gelir. Bizim toplumun bir başka sorunu ise, çağdaşlaşma adına eğitimin kültürel birikimlerle yeterince desteklenememiş olmasıdır. Kısacası, bir toplumun birlikte yaşamasını kolaylaştıran çağdaşlaşmanın gelişebilmesi için eğitim seviyesinin yükseltilmesi yanında, gelenek ve göreneklerinin korunarak kültür seviyesinin yükselmesine gereklidir. Kültür, bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütünüdür.
  Bu pencereden bakınca, ülkemizde uygulamalı bir eğitimin olmadığını ve kültürel yapısının da giderek yozlaştığını ve geleneklerinden uzaklaştığını görürüz. Gerçekten de geçmişe bakınca içimizi burkan bir tabloyla karşı karşıya kalırız.

Cumhuriyetin ilanı ile başlatılan ve eğitim alanında devrim sayılan uygulamalı eğitim sistemi ile akıl almaz işler başaran “KÖY ENSTİTÜLERİNİ” kapatmışız.  Çoğu aramızdan ayrılan ve yaşayanlarının da emeklilik dönemin de olduğu bu enstitülerde yetişmiş öğretmenleri yakından tanıdığınız da, günümüz öğretmenleri ile arasında ki farkı görüyorsunuz. 1950 sonrasının çok partili döneminin yaptığı en büyük yanlış, Köy Enstitüleri kapatmak olmuştur. Bu kararla Türk Eğitim Sistemi çökmüş ve okullarımızda ezbere dayalı bir eğitim dönemi başlamıştır. 1970 e kadar o dönemin etkisinde yetişen öğretmenler eğitim yanında öğrencilerine yaşamsal kuralları da öğretirlerdi. Derse giren öğretmenlerin bir çoğunun derslerin ilk on-onbeş dakikasını çağdaş yaşam öğütlerine ayırdıklarını çok iyi hatırlıyorum. O günlerde dinlediğim bir çok öğütün ilerde bana ışık tuttuğunu biliyorum.    Günümüzden bazı örneklerle geçmişin örneklerini karşılaştırmak istiyorum.  O dönemin ilkokul öğretmenleri sınıfını bir yere götürmek üzere sokakta öğrencilerinin başında yürürken cenaze konvoyu ile karşılaşınca, öğrencilerine cenaze konvoyunu önlerinden geçene kadar selamlanmasını uygulamalı olarak öğretirdi. Bu gün ise, öğretmen öğrencilerini karşıya geçirmek telaşıyla bırakın selamlamayı öğretmeyi, cenaze konvoyunun önünü kesebilmektedir.

Yine günümüzde okullara trafik dersi konmasına rağmen üzerlerinde ki önlüklerden öğrenci olduğu belli olan gençler kavşaklarda kırmızı ışığa rağmen  canlarını da tehlikeye atarak karşıya geçmeyi göze alabilmektedirler. Ne yazık ki, bugün toplumumuz da ne büyüğe saygı, ne de küçüğe sevgi gösteren kalmıştır. Araç kullananların da ne yayaya, ne de diğer araç kullanan saygısı kalmamıştır. Böylesine olumsuzlukların yaşandığı ortamda toplumsal huzur ve barıştan söz edilebilir mi? Yine üzülerek söylemek gerekirse, eğitim alanında olduğu gibi kültürel yapımızda ki çöküş de sürmektedir.

Bu konuda toplum çok da suçlanmamalıdır. Çünkü 1950 den sonra bu ülkeyi yönetmeye talip olan siyasetçilerin eğitimi yaz boz tahtasına çevirdiği, hemen her kademede ki sınavlar da yolsuzluğun olduğu ve bunlaın adeta örtbas edildiği bir ülkede, eşit ve kaliteli eğitimden nasıl söz edebilirsiniz? İki aylık kurslarla öğretmen yetiştirerek öğretmen açığının kapatılmaya çalışıldığı ve günümüzde de, okullarını bitiren öğretmenlerin atamasının yapılamadığı plansız, programsız eğitim politikaları ile bu yozlaşmanın önüne nasıl geçilebilir?

Kültürel değerlere yeteri kadar önem vermeyen, hatta daha da ileri giderek heykellere tüküren ve yıktıran, tiyatrolarını siyasi vesayet altına almaya çalışan siyasetçilerle çağdaş yaşam ortamı nasıl yakalanacaktır?

ÇÖZÜM;
Donanım olarak yapılan iyileştirmelerin yanında, eğitimi daha da geriye götürecek dayatmalardan ve ezbere yönelten sistemlerden vaz geçilmelidir. Çocuklarımıza geleneklerimizin, örf adetlerimizin öğretileceği, Köy Enstitülerinin günümüze uyarlanmış modeli esas alınarak uygulamalı eğitim sistemine geçilmesi ile daha birikimli ve eğitimli bir kuşak yaratabiliriz. Cumhuriyet Dönemiyle birlikte Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan kültür seferberliği örnek alınarak çağdaş  kültürel etkinlikler öne çıkartılmalı ve bu yönde çok titiz bir çalışma dönemine girilmelidir.

Unutulmamalıdır ki, kültürel değerlerle desteklenmemiş, uygulamalı eğitim yerine ezberciliğin desteklendiği modellerle çağdaş yaşama ayak uydurmamız olanak dışıdır. Bu sistemler yerine ezberciliği destekleyen sistemlerde ısrar edildiği sürece, verilecek eğitimlerle dünya görüşüne uzak, çok yönlü düşünemeyen tek tip insan modelleri yetiştirmeye devam ederiz. Bu yaklaşımlarla da çağdaş bir yaşamı, toplumsal barışı yakalamamız hayal olur. İyi haftalar..

/Sadi SUBAŞI
08 Ekim 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder