22 Ekim 2012 Pazartesi

Türk Tarımını Çökertmek, Bu Ülkenin Geleceğini Yok Etmek Demektir..

Canlı yaşamı için su ne kadar gerekli ise beslenme de o derece önemlidir. Tanrı yarattığı tüm canlıların ihtiyacı olan su ve gıda maddesini onlara sunmuştur. İnsanlara diğer canlılardan farklı olarak içgüdüleri ile değil, akılları ile yaşama olanağı tanımıştır. Diğer canlıları da doğa koşullarına göre yaşamlarını sürdürebileceği içgüdüye sahip olarak yaratmıştır. Örneğin, Alaska’da yaşayacak canlıları o bölgenin soğuk ortamına göre, çöl sıcağında yaşayacak canlıları da o bölgenin sıcaklık koşullarına göre yaratmıştır. İnsanı da, tüm canlılardan farklı olarak her ortama uyum sağlayabilecek, hatta ortamı kendi çıkarına göre değiştirebilecek akıl denen muhteşem yetiyi vererek yaratmıştır.

Ne var ki, insan bu yetisini her zaman doğru kullanmamış ve zaman zaman kısa vadeli çıkarlarına hizmet eden egosunun esiri olmuştur. İnsan aklının doğrular yerine yaptığı bu tür günlük yanlışlar, gelecek nesillerinin yok olmasını sağlayacak boyutlara ulaşmıştır. İşte burada toplu yaşamı düzenleyen devlet gücü ortaya çıkmış ve koyduğu kurallarla insanların bu tür yanlışları yapmasını engellemiştir. Bu, bütün toplumlar için geçerli mi diye sorguladığımızda, karşımıza devlet otoritesinin bazı ülkelerde yeterince sağlanamadığı, hatta kötüye kullanıldığı gerçeği çıkmaktadır. İşte bu kurallar düzenini sağlamış ve bu konuda ödün vermemiş ülkelere “Çağdaş ülke” denilmiştir. Çağdaş ülkeler, bunu daha ilkokuldan başlayarak verdiği eğitimle ve halkının kültür seviyesini yükseltmekle sağlamıştır. Daha da önemlisi, bu gerçekleri kural kabul etmiş dürüst ve kişisel çıkarları için ödün vermeyen, vermeyecek siyasetçi ve yöneticileri iş başına getirerek sağlamıştır.

Bu öylesine kısır döngüdür ki, eğer çağdaş ülke olma koşullarını sağlayamamışsanız, her şey tersine işlemeye başlar. O tür düzgün yöneticileri iş başına getiremezsiniz. Çünkü düzeni sağlamakla görevli olanlar, şartları kendilerine göre ayarlar ve özellikle yeterli eğitim verilmemiş, kültür seviyesi yükseltilmemiş toplumu her türlü yalan vaatle kandırarak kendilerini göreve getirmesini sağlar. Bunun sağlandığı yönetim şekli ise, baskıcı diktatörlüklerdir. Bu tür yönetimlerin egemen olduğu ülkelerde ülke çıkarları hepötelenmiş, onun yerine kişisel çıkarlar ile başka ülkelerin çıkarları ön plana geçmiştir.

Günümüzde yaşananlara göz attığımızda bunun çok sayıda örneğini görebiliriz. Daha geçtiğimiz yıl büyük kampanyalarla yardım ettiğimiz Somali, bunun en güzel örneğidir. Somali, yakın geçmişinde geniş ve verimli toprakları ile diğer Afrika ülkelerinin tahıl deposu olarak görülmekteydi. Ancak çağdaş demokrasinin olmadığı ve diktatörlerin hâkim olduğu bu ülke, verimli topraklarını Avrupa’nın sömürgeci devletlerinin sanayi yatırımlarına açma gafletine düşmüştür.

Sömürgeci ülkeler, kısa sürede kendi ülkesinde yapılmasına halkının karşı koyduğu kirli kimyasal yatırımları Somali’nin verimli topraklarına kaydırmıştır. Diktatörlerinin kişisel çıkarlarına sunulan imkânlar sonrası Somali’nin, bu verimli topraklarının çoğu Avrupalı sömürgecilerin eline geçmiş ve çevre kirliliği yapan yatırımlarla o verimli topraklar yok olmuştur. İşte o Somali ve benzer diğer Afrika ülkeleri bugün açlıkla savaşmakta ve her gün binlerce çocuk ve yetişkin açlık nedeniyle ölmektedir.

Üzülerek söylemek gerekirse, bugün ülkemiz de bu sömürgeci devletlerin kıskacına girmiş bulunmaktadır. Bir yandan ürettiğimiz ürünlerin ekimi ya engellenerek veya ekim alanları daraltılarak köylümüz tarımsal üretimden kopartılırken, diğer yandan datemel gıda maddelerinin dahi dış ülkelerden alınması pompalanmaktadır.. Çok değil 15 yıl önce, dünyanın tarımsal gıda üretimi bakımından kendisine yeten yedi ülkesinden birisi olan ve ürettiği buğdayı siloları almayan Türkiye, bugün buğday ve şeker gibi temel gıda maddelerini dahi dış ülkelerden sağlamak zorunda bırakılmıştır. Halkımız sağlığa zararlı GDO’lu ürünlerle tanıştırılmıştır.

Amerika yıllar önce Bursa yöresinde şeker kamışından şeker üretimi yapacak “CAGRİL” isimli sanayi tesisini kurmuştur. O dönemlerin hükümetleri ülkemizde ki şeker üretimini baltalamaması için bu tesisin üreteceği ürüne kota koymuştur. Bugün ise ülkemizde şeker pancarı ekimi sınırlandırılmış, her türlü destekleme fonu kaldırılmıştır. CAGRİL’İN ürettiği şekerin ham maddesi olan şeker kamışı, Amerika’da üretilmekte ve oradan ithal edilmektedir.

Şeker ve buğday için yapılan savunmanın temelini dışarıdan daha ucuza alınması gösterilmektedir.    Ama kendi ülkemde köylümün alın teri ile ürettiği ve hem kanını doyurduğu, hem de satarak geçimini sağladığı bu ürünler ne kadar pahalıya mal olursa olsun geliri yurt içinde kalıyordu. Dış güçlerin ülkemizi ambargolarla baskı altında tutmasına zemin hazırlanmış olması da işin bir başka ürkütücü yanıdır. Bugün pahalıya mal oluyor diye üretimini engellediğimiz şeker pancarı üretimini, Fransa destekleme fonu ile şeker pancarı ekimini sürdürmektedir.

Buğday üretim deposu olan ovalarımızda ki köylerde traktörler branda ile örtülmüş, köylerin gençleri karnını doyurabilmek için büyük kentlere gitmek zorunda kalmış ve oraların varoşlarında acımasızca sömürülmeye mahkûm edilmiştir. Fransa gelecek nesillerini de düşünerek tarımsal üretimi desteklerken, Türkiye tarımsal üretimden caydırıcı ne kadar yöntem varsa onları yürürlüğe koymaktadır. İşte iki ülke arasında ki fark da budur. Türkiye’nin dış ticaret açığı, tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Bu gidişin sonunun karanlık olduğu, tüm ekonomistlerce söylenmektedir.

Günümüzde ülkemizin en verimli ovaları yabancı yatırımcıların kirli yatırımlarına açılırken, ülkesinin geleceği adına karşı çıkan bir avuç çevreci vatansever insana da eziyet edilmektedir. Asırlar boyu dünyayı titreten bir imparatorluk kuran Türkler, eğitim, kültür ve hukuk alanında çağdaş dünya seviyesine yükselecek girişimleri yapmadığı için darmadağın edildiği gerçeği gözden kaçırılmaktadır.    Osmanlı’nın dağılması üzerine çağdaş dünya koşullarına uyan yepyeni bir devlet kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün, tarım alanında yarattığı mucizeleri daha da ileri götürmek varken, ülkemizi tarımsal üretimden uzaklaştırmak bu ülkenin geleceğine yapılmış en büyük kötülüktür. 

Dünyada bir sömürenler, bir de sömürülen ülkeler gerçeği vardır. Son zamanlarda çok söz edilen dünyanın ilk on ülkesi arasına girmek iddiasında olan ülkemizin, tarım ve sanayi alanında üretim yapmadan bu iddiayı gerçekleştirmesi tam bir hayaldir. Bu iddianın hiçbir yazılı ve uygulamalı kuralda yeri yoktur. Bu boş iddialarla toplumu yanıltmak, günümüzün moda deyimiyle ülkemizin geleceğine ihanettir. Ülkemizin, akıl ve mantığının kişisel çıkarlardan arınmış bir yönetim kadrosuyla yönetileceği günleri görmek dileğiyle,güzellikler dolu bir hafta diliyorum..

/Sadi SUBAŞI
22 Ekim 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder