İstanbul’da Taksim Meydanı düzenlemeleri ile ilgili
hükümetin “ben yaptım oldu, ben böyle istiyorum, benim dediğim olacak” gibi
yaptırımlarına karşı başlayan protesto eylemleri, kente nasıl sahip çıkılacağının en önemli
örneğini göstermiştir. FB, GS, BJK, Trabzonspor taraftarları ilk kez ortak bir
dille İstanbul’un yüreğine hançer saplanmasına engel olmak için eylem birliği
yapmışlardır. İstanbul’da yaşayan ve olaylara şahit olan bir kişi olarak,
özellikle görsel medyada yer alan görüntülerin sadece aysbergin en üst yüzeyini
yansıttığını söyleyebilirim.
Yaralıların sayısı İçişleri Bakanı Muammer Güler’in
ifade ettiğinden en az 50 kat fazladır. Bir kişi ise şu anda beyin travması
nedeniyle yoğun bakımda bulunmaktadır. Polisimizin anlaşılmaz bir tavırla
toplumsal olaylara karşı çoluk çocuk gözetmeden göstermiş olduğu reaksiyonu
tasvip edebilmek elbette mümkün değildir. Bunlar olayın adli ve insani boyutlarıdır.
Ancak hükümetin Taksim meydanındaki yeşili katlederek AVM ve kışla projesine
karşı çıkan İstanbul’lular canları bahasına da olsa sessiz kalmamışlar ve diğer
illere de yayılan bir tepki hareketini başlatmışlardır.
Kentin gelişmesi adına elbette çağın
gereksinimlerine uygun projeler üretilecektir. Ancak üretilecek projeler sadece rant yaratmak adına o kentin bazı
değerlerini ortadan kaldırıyor ise, vatandaşın da daha fazla seyirci kalması
beklenemez. Atakum’da Belediye başkanı Metin Burma tarafından üretilen Meydan
projelerine karşı, iktidarın olimpik havuz projesi üreterek temelini atması
karşısında ne yazık ki kentte yaşayanlar adeta sus gemisine binmişlerdir. Bir
Atakum sakini olarak ve bu köşe yazarı kimliği ile kentimize hiçbir şekilde katma
değer yaratmayacak olimpik havuz projesini desteklememekteyim. Başkan Burma’nın
öneri olarak sunduğu referandum fikrine de iştirak ediyorum.
“Atı alan Üsküdar’ı geçti “ mantığını da kabul
etmiyorum. Tesisin temelinin atılması bitirilmesi zorunluluğunu ortaya koymaz.
Bu noktada Atakum sakinleri ve tüm Samsun’lular bu oldu bittiye karşı seslerini
yükseltebilirler. Her zaman olduğu gibi 3 maymunu oynamak veya
iktidar partisine yakın olmak adına tepkileri ortaya koymamak, bu kentin
değerlerine ihanet etmek demektir. Her kent meydanları ile anılır. Bizde de
olduğu gibi her kentte bir Cumhuriyet meydanı bulunmaktadır. Modern mimarisi
ile ve görselliği ile ve her şeyden önemlisi yaratacağı katma değer ile kente
yeni bir kimlik kazandıracak Atakum meydanı projesinin engellenmesi, sadece
siyasal bir inatlaşmanın sonucudur.
Başkan Metin Burma muhalefet partisine mensup bir
başkan olabilir. İktidar partisi olarak davulun tokmağını elinde bulundurmanız,
o tokmağı usulden ve makamdan uzak bir şekilde kullanmanızı gerektirmez. Doğru
olan projeleri sadece “bizim projemiz değil” düşüncesi ile kabul etmemek,
öncelikle seçmenlerinize karşı yapılan en büyük kötülüktür. Hiç kimse, Atakum
gibi turistik belde olmaya aday bir bölgede, denize metrelerce mesafede
yapılacak olan olimpik havuzun mantıklı bir proje olduğunu iddia edemez.
İstanbul’luların göstermiş olduğu tepkiyi ayakta
alkışlamak gerekir. Ancak bizim kentimiz ne yazık ki her zaman “bana dokunmayan
yılan bin yaşasın” felsefesi ile etliye sütlüye karışmamayı tercih
etmektedirler. Bu kent siyasilerin değil bizimdir. Çünkü onların hedefi sadece
siyasi ranttır. Seçilmişlerin her
yaptığını doğru olarak kabullenmek ve kentin geleceğine ilişkin projeleri
sadece onların insiyatifine terk etmenin hiçbir anlamı yoktur. Bu nedenle haydi
Atakum’lular diyoruz. Demokratik haklarımızı sağduyulu bir şekilde kullanalım
ve oldu bittiye izin vermeyelim. Vakit geçmiş değil.
/Süleyman
SALUR
04 Haziran 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder