12 Kasım 2012 Pazartesi

Atatürk Sıradan Bir Lider Değildi..

Üzülerek belirtmek isterim ki, aramızdan ayrılışının 74. yılında saygı ve minnetle andığımız Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, bu millete doğru öğretilmemiş, gerçek yönleri ile anlatılmamıştır. Aynen dinimizin de kendi lisanımızdan doğru düzgün öğretilmediği ve anlatılmadığı gibi. O nedenle de, ne yazık ki, böylesine büyük ve tüm dünya tarafından 20. yüzyılın en büyük ve saygın lideri olarak kabul edilmiş Mustafa Kemal Atatürk, Türk toplumu tarafından sevginin ötesinde tabulaştırılmıştır.

Atatürk’ün ölümünden sonra ki bu olumsuzluklardan, gelmiş geçmiş tüm dönemlerin milli eğitim politikalarını belirleyen siyasetçiler sorumludurlar. Büyük bir günah işlemişlerdir. O nedenle de, toplum O’nu gerçek yönleri ve öğretileri ile anlayamamış, gösterdiği hedeflere ve ilkelere yeterince sahip çıkamamış ve onları gelecek kuşaklara yeterince taşıyamamıştır. Bu büyük insanı gerçek yönleri ve gösterdiği hedefleri tam öğrenememiş ve yaşam biçimi olarak özümseyememiş olan toplum, O’nun ölümünden sonra yalan yanlış bilgilerle yönlendirilmiştir. Sonunda, toplumun bir kesimi O’na duyduğu sevgi ve hayranlığı ile O’nu tabulaştırırken, diğer bir kesimi de Atatürk düşmanı olarak yetiştirilmiştir. 

Bazı kesimler Mustafa Kemal’i gerçeklerle alakası olmayan (Din düşmanı yakıştırması gibi) yanlış ve acımasız tanımlamalarla tanıtma çabasında olmuştur. Oysa Mustafa Kemal Atatürk, geleceği en güzel görebilen ve muhtemel tehlikeleri o günden söyleyebilen bir liderdir. Atatürk’ün bu özelliğini görmek için O’nun “Gençliğe Hitabesini”okumak yeterlidir. Orada ki sözleri, günümüz Türkiye’si için de çok net uyarılar içermektedir. Onun içinde bu hitabe, bazılarını çok rahatsız etmektedir. Şimdi bu büyük liderin söylem ile öğretilerinden ve dünyanın O’na bakışından bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Atatürk’ün en kudretli olduğu bir dönemde, Çankaya sofrasında genç milletvekili Reşit Galip Bey, Atatürk’ün hocası da olan Maarif Vekilinin (Milli Eğitim Bakanı) görevini yürütemediğini söyler. Atatürk sabırla, “Reşit Galip bey, o zat beni yetiştirmiştir. Galiba biraz rahatsızlandınız. Kalkıp bir parça nefes alsanız!” der. Reşit Galip yumruğunu masaya indirerek “Burası milletin sofrasıdır, kalkmıyorum” der. Bugün “diktatör” olduğu öne sürülen “tek adam”, bu saygısızlık karşısında sinirden mosmor kesilir ama kendisine hâkim olarak ayağa kalkar ve “O halde masadan kalkmak bize düşer!”diyerek salondan çıkar. Ertesi gün Reşit Galip, yaptığına bin pişman olarak memleketine gider. Birkaç ay sonra Atatürk, Reşit Galip’in ne yaptığını sorar. Mahcup bir biçimde memleketine gittiği söylenir. “Çağırın” der. Huzuruna geldiğinde ise bu tatsız olayı hiç hatırlatmadan onu güler yüzle karşılar ve Reşit Galip’i Maarif Vekilliğine getirir.

Bir de günümüzü düşünün. Acaba bugünün liderleri böyle bir davranış karşısında ne yapardı? Ve günümüzde, bazıları hala utanmadan O’nu diktatör olmakla suçluyorlar. 1923 yılında Amerikalı gazeteci İsaac F. Marcorsan’la yaptığı söyleşide de şunları söylüyor; “Bir gün, 1. dünya Savaşından sonra Ortadoğu’da kurulan Devletler ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz Cumhuriyetin yöneticileri, bu halkların değil sömürgeci güçlerin yanında yer alırsa, onlarda aynı akıbete uğrayacaktır ve kurtuluş Savaşın da yedi düvele haddini bildiren Türk Halkı onların da hakkından gelecektir.”

Mustafa Kemal, Eskişehir ve İzmir konuşmalarında ise, “Uluslar, egemenliklerini geçici olarak bile olsa bırakacakları meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk (zorbalık) yapabilirler. Bu despotluk bireysel despotçuluktan daha tehlikeli olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamında giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.” Diyor. Atatürk’ü askeri dehasını görmek için ise, O’nun kazandığı zaferlerle iki kez Britanya hükümetini devirdigini söylemek yeterlidir. O büyük askeri deha olmanın yanında, barış yanlısıdır da. 1937 yilinda Amerikali bir gazeteciye verdiği röportajda ne söylüyor:

“Bugün bütün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu itibarla insan, mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütün cihan milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa, bütün dünya milletlerinin saadetine hâdim olmağa (hizmet etmeye) elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akil adamlar takdir ederler ki, bu vadide çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin saadetine çalışmak, diğer bir yolda kendi huzur ve saadetini temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur.“

Dünyada faşizmin kol gezdiği 1937 yılında bu sözleri söyleyebilmiş bir lidere, nasıl diktatör yaftası yapıştırılır? Anlamak mümkün değil.  Bir de dünya O’NUN için ne söylüyor onlara bakalım. Winston Chirchill; “Atatürk, bütün insanlık için gerçek bir onur simgesidir. Atatürk sağ olsaydı, dünyanın görüntüsü bugünden çok başka olurdu. Keşke sağ olsaydi da, biz o büyük adamin izinde gidebilseydik.”

Franklin D. Roosevelt; “ Benim üzüntüm, bu adamla tanışmak konusunda ki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır.”

General Douglas MC. Arthur; Askerlik dehasıyla, insanlık idealini O’NUN kadar nefsinde birleştirmiş bir adam tanımıyorum. Şu anda hiçbirinizi değil, büyük kabiliyeti ile Mustafa Kemal’i görmek için neler vermezdim.”

Adolf Hitler; “Mustafa Kemal, bir millet bütün olanaklarından mahrum bırakılsa dahi, kendini kurtaracak olan olanakların yaratılabileceğini ispat eden adamdır.”
  
Klaus Liebe; “ Atatürk, Tanrı’nın Türk Ulusuna ve insanlığa bir armanağıdır.”
  
Unesco;  “Atatürk, bütün insanlık için gerçek bir onur simgesidir.”
  
Ve son söz; Mustafa Kemal Atatürk’ten;“Büyük olmak için hiç kimseye dalkavukluk yapmayacaksın, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Memleket için gerekli ülkü ne ise, onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes sana karşı çıkacaktır. Yolundan çevirmeye çalışacaklardır. Fakat sen buna dayanıklı olacaksın. Önüne sonu gelmeyen engeller çıkacaktır. Kendini büyük değil küçük, zayıf kimsesiz ve donanımsız kabul edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanmış olarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana “Büyüksün” derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin.”

 Ve Atatürk’ten bir de öğüt; Diyor ki, “Kurduğumuz Çağdaş Cumhuriyetin başı dik, onurlu insanlarla ayakta durabileceğini ilke olarak benimsemeliyiz.” 

ATAM ÖYLE BÜYÜKSÜN Kİ, UNUTTURULMAYA ÇALIŞILDIKÇA SANKİ YENİDEN DOĞUYORSUN. ATAM RAHAT UYU.. ZOR DA OLSA EMANET ETTİĞİN LAİK VE ÇAĞDAŞ CUMHURİYET İLE ÇAĞDAŞLIĞIN YOLU OLAN İLKELERİN YAŞATILACAKTIR. ÜLKEMİZİ ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTURAN, ÇÖKEN BİR İMPARATORLUĞUN KÜLLERİNDEN ÇAĞDAŞ BİR ÜLKE YARATAN BÜYÜK ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü, ARAMIZDAN AYRILIŞININ 74. YILINDA SAYGI VE MİNNETLE ANIYORUM..Ruhu şad olsun..

/Sadi SUBAŞI
12 Kasım 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder