Üzülerek belirtmek isterim ki, aramızdan
ayrılışının 74. yılında saygı ve minnetle andığımız Büyük Önder Mustafa Kemal
Atatürk, bu millete doğru öğretilmemiş, gerçek yönleri ile anlatılmamıştır.
Aynen dinimizin de kendi lisanımızdan doğru düzgün öğretilmediği ve
anlatılmadığı gibi. O nedenle de, ne yazık ki, böylesine büyük ve tüm dünya
tarafından 20. yüzyılın en büyük ve saygın lideri olarak kabul edilmiş Mustafa
Kemal Atatürk, Türk toplumu tarafından sevginin ötesinde tabulaştırılmıştır.
Atatürk’ün ölümünden sonra ki bu olumsuzluklardan,
gelmiş geçmiş tüm dönemlerin milli eğitim politikalarını belirleyen
siyasetçiler sorumludurlar. Büyük bir günah işlemişlerdir. O nedenle de, toplum
O’nu gerçek yönleri ve öğretileri ile anlayamamış, gösterdiği hedeflere ve
ilkelere yeterince sahip çıkamamış ve onları gelecek kuşaklara yeterince
taşıyamamıştır. Bu büyük insanı gerçek yönleri ve gösterdiği hedefleri tam
öğrenememiş ve yaşam biçimi olarak özümseyememiş olan toplum, O’nun ölümünden
sonra yalan yanlış bilgilerle yönlendirilmiştir. Sonunda, toplumun bir kesimi
O’na duyduğu sevgi ve hayranlığı ile O’nu tabulaştırırken, diğer bir kesimi de
Atatürk düşmanı olarak yetiştirilmiştir.
Bazı kesimler Mustafa Kemal’i gerçeklerle alakası
olmayan (Din düşmanı yakıştırması gibi) yanlış ve acımasız tanımlamalarla
tanıtma çabasında olmuştur. Oysa Mustafa Kemal Atatürk, geleceği en güzel
görebilen ve muhtemel tehlikeleri o günden söyleyebilen bir liderdir. Atatürk’ün
bu özelliğini görmek için O’nun “Gençliğe Hitabesini”okumak yeterlidir. Orada
ki sözleri, günümüz Türkiye’si için de çok net uyarılar içermektedir. Onun
içinde bu hitabe, bazılarını çok rahatsız etmektedir. Şimdi bu büyük liderin
söylem ile öğretilerinden ve dünyanın O’na bakışından bazılarını sizlerle
paylaşmak istiyorum.
“Atatürk’ün en kudretli olduğu bir dönemde, Çankaya
sofrasında genç milletvekili Reşit Galip Bey, Atatürk’ün hocası da olan Maarif
Vekilinin (Milli Eğitim Bakanı) görevini yürütemediğini söyler. Atatürk
sabırla, “Reşit Galip bey, o zat beni yetiştirmiştir. Galiba biraz
rahatsızlandınız. Kalkıp bir parça nefes alsanız!” der. Reşit Galip yumruğunu
masaya indirerek “Burası milletin sofrasıdır, kalkmıyorum” der. Bugün
“diktatör” olduğu öne sürülen “tek adam”, bu saygısızlık karşısında sinirden
mosmor kesilir ama kendisine hâkim olarak ayağa kalkar ve “O halde masadan
kalkmak bize düşer!”diyerek salondan çıkar. Ertesi gün Reşit Galip, yaptığına
bin pişman olarak memleketine gider. Birkaç ay sonra Atatürk, Reşit Galip’in ne
yaptığını sorar. Mahcup bir biçimde memleketine gittiği söylenir. “Çağırın”
der. Huzuruna geldiğinde ise bu tatsız olayı hiç hatırlatmadan onu güler yüzle
karşılar ve Reşit Galip’i Maarif Vekilliğine getirir.
Bir de günümüzü düşünün. Acaba bugünün liderleri
böyle bir davranış karşısında ne yapardı? Ve günümüzde, bazıları hala utanmadan
O’nu diktatör olmakla suçluyorlar. 1923 yılında Amerikalı gazeteci İsaac F.
Marcorsan’la yaptığı söyleşide de şunları söylüyor; “Bir gün, 1. dünya
Savaşından sonra Ortadoğu’da kurulan Devletler ayaklanacaktır. O gün
geldiğinde, yeni kurduğumuz Cumhuriyetin yöneticileri, bu halkların değil
sömürgeci güçlerin yanında yer alırsa, onlarda aynı akıbete uğrayacaktır ve
kurtuluş Savaşın da yedi düvele haddini bildiren Türk Halkı onların da
hakkından gelecektir.”
Mustafa Kemal, Eskişehir ve İzmir konuşmalarında
ise, “Uluslar, egemenliklerini geçici olarak bile olsa bırakacakları meclislere
dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile
despotluk (zorbalık) yapabilirler. Bu despotluk bireysel despotçuluktan daha
tehlikeli olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamında giderilmesi olanaklı
olmayan zararlar verebilir.” Diyor. Atatürk’ü askeri dehasını görmek için ise,
O’nun kazandığı zaferlerle iki kez Britanya hükümetini devirdigini söylemek
yeterlidir. O büyük askeri deha olmanın yanında, barış yanlısıdır da. 1937
yilinda Amerikali bir gazeteciye verdiği röportajda ne söylüyor:
“Bugün bütün dünya milletleri aşağı yukarı akraba
olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu itibarla insan, mensup olduğu milletin
varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütün cihan milletlerinin huzur ve
refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa,
bütün dünya milletlerinin saadetine hâdim olmağa (hizmet etmeye) elinden
geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akil adamlar takdir ederler ki, bu vadide
çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin saadetine
çalışmak, diğer bir yolda kendi huzur ve saadetini temine çalışmak demektir.
Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn ve iyi geçim olmazsa, bir millet
kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur.“
Dünyada faşizmin kol gezdiği 1937 yılında bu
sözleri söyleyebilmiş bir lidere, nasıl diktatör yaftası yapıştırılır? Anlamak
mümkün değil. Bir de dünya O’NUN için ne
söylüyor onlara bakalım. Winston Chirchill; “Atatürk, bütün insanlık için
gerçek bir onur simgesidir. Atatürk sağ olsaydı, dünyanın görüntüsü bugünden
çok başka olurdu. Keşke sağ olsaydi da, biz o büyük adamin izinde
gidebilseydik.”
Franklin D. Roosevelt; “ Benim üzüntüm, bu adamla
tanışmak konusunda ki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış
olmasıdır.”
General Douglas MC. Arthur; Askerlik dehasıyla,
insanlık idealini O’NUN kadar nefsinde birleştirmiş bir adam tanımıyorum. Şu
anda hiçbirinizi değil, büyük kabiliyeti ile Mustafa Kemal’i görmek için neler
vermezdim.”
Adolf Hitler; “Mustafa Kemal, bir millet bütün
olanaklarından mahrum bırakılsa dahi, kendini kurtaracak olan olanakların
yaratılabileceğini ispat eden adamdır.”
Klaus Liebe; “ Atatürk, Tanrı’nın Türk Ulusuna ve
insanlığa bir armanağıdır.”
Unesco;
“Atatürk, bütün insanlık için gerçek bir onur simgesidir.”
Ve son söz; Mustafa Kemal Atatürk’ten;“Büyük olmak
için hiç kimseye dalkavukluk yapmayacaksın, hiç kimseyi aldatmayacaksın.
Memleket için gerekli ülkü ne ise, onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes
sana karşı çıkacaktır. Yolundan çevirmeye çalışacaklardır. Fakat sen buna
dayanıklı olacaksın. Önüne sonu gelmeyen engeller çıkacaktır. Kendini büyük
değil küçük, zayıf kimsesiz ve donanımsız kabul edecek, kimseden yardım
gelmeyeceğine inanmış olarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana
“Büyüksün” derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin.”
Ve
Atatürk’ten bir de öğüt; Diyor ki, “Kurduğumuz Çağdaş Cumhuriyetin başı dik,
onurlu insanlarla ayakta durabileceğini ilke olarak benimsemeliyiz.”
ATAM ÖYLE BÜYÜKSÜN Kİ, UNUTTURULMAYA ÇALIŞILDIKÇA
SANKİ YENİDEN DOĞUYORSUN. ATAM RAHAT UYU.. ZOR DA OLSA EMANET ETTİĞİN LAİK VE
ÇAĞDAŞ CUMHURİYET İLE ÇAĞDAŞLIĞIN YOLU OLAN İLKELERİN YAŞATILACAKTIR. ÜLKEMİZİ
ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTURAN, ÇÖKEN BİR İMPARATORLUĞUN KÜLLERİNDEN ÇAĞDAŞ BİR ÜLKE
YARATAN BÜYÜK ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü, ARAMIZDAN AYRILIŞININ 74. YILINDA
SAYGI VE MİNNETLE ANIYORUM..Ruhu şad olsun..
/Sadi SUBAŞI
12 Kasım 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder