6 Nisan 2016 Çarşamba

Çarşamba Köprüsünde Vurdular Beni -2

Çarşamba "nev-i şahsına münhasır" bir Anadolu kasabasıdır diye başlamıştık...  Kriminal istatistikleri incelendiğinde yüzyılın başında Çarşambada adli olayların ağırlıklı olarak üç ana başlıkta yoğunlaştığını görüyoruz,Çarşambamızın ilk ve ünlü dava vekili rahmetli Yusuf Ediz amcamız bunu

1- kan davası
2- Kız davası (*)
3-Tarla davası olarak ifade ederdi, kahkahalar atarak.

Gerçekte o yıllarda suçlar bu kadar çeşitlilik kazanmamıştı, tüm Anadolu kasabalarında da suç profili üç aşağı, beş yukarı aynı idi. Nazım Hikmet çok uzun mahpusluk yıllarında Anadolunun değişik hapishanelerinde yatmış kıdemli bir mahpus şair olarak gözlemlerini destanlaştırdığı "MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI" eserinde bu insanların benzeşen yaşamlarını destansı bir şekilde anlatmıştır.

O yıllarda Çarşamba kültüründe hukuka başvuru geleneği gelişmediğinden aralarında husumet olanlar sorunlarını genellikle "babadan, dededen gördükleri şekilde çözerlerdi, buda özellikle kırsal alanda aileler arasında kronikleşmiş bir "kan davası" geleneğini beraberinde sürüklemiştir. Kan gütmek ve kanı yerde bırakmamak taraflar için birer statü göstergesi halindedir. Kanını yerde koymuş biri için bu ataleti utanç lekesi gibi bir algı oluşturuyordu toplumda. Evlenmede bile bu olay reddedilme nedeni sayılıyordu. Belki de bu ilkel öç alma güdüsünü kronikleştiren ana nedenlerden biri toplumun olayı bu şekil de algılamasıdır.

Kan davası olayının kendi içinde bir hukuku, bir etik anlayışı oluşmuştu. Bu etik kurallara uymayan taraf toplum tarafından hoş görülmez, dışlanırdı. Kanlılar arasında zımni olarak gelişen bu kurallara göre: çocuklara ve kadınlar bu olayın dışında tutulur, kadına ve çocuklara pusu kurup kurşun atan asla affedilmez. Aynı aileden üst üste iki kişi öldürülmez -çok geçerli ve kabul edilir gerekçesi olmadan- genelde kan davası "bir sizden, bir bizden" esasına göre seyreder.

Düğünlerde, cenazelerde kan davası ertelenir, Olay birden çok kişi ile birlikte asla gerçekleştirilmez çoklu pusu kurarak hasmını öldüren için bir utanç lekesidir. Karısının ve çocuklarının yanında kan alınmaz. Asla arkadan insan vurulmaz.

Bence kan davalarının en ilginç yanı kimim kimi öldürmesi gerektiğinin taraflarca zımnen bilinmesidir, olağan üstü bir durum gelişmezse kiminle kimin çatışacağı önceden bilinirdi. Bu nedenle kan davaları için en uygun koşullar kasaba meydanlarıdır, hasımlar çoğunlukla hasımları ile kasaba meydanında hesaplaşırlar.

Çarşamba'da bu iş için en uygun yer kasabanın "ötca geçesi "ile "beyya geçesini" birbirine bağlayan köprü üzeridir ya da Cumhuriyet meydanıdır. En kral Western filmlerine taş çıkartan çatışmalar yaşanmıştır Çarşamba'da, hala nesilden nesile abartılarak aktarılan çatışma öyküleri dinleyebilirsiniz.

Yazılarımın ilerleyen bölümlerinde böylesi destanlaşmış kanlılar düellosundan birini anlatacağım, olayın bir anlamda öznesi olduğumdan yaşananları birinci ağızdan öğrenmiş olacaksınız.

saygı ile...

Editörün Notu:*İle işaretli bölüm (Kız davası) olarak değiştirilmiştir. Yazardan ve okurdan özür dileyerek. Saygıyla...

/Cemil BİÇER
11.09.2016





Samsun Tramvayında Üç Kadın
Kısa Bir Yazı ve Şiir. Ünlü heykeltraş RODİN'e sormuşlar,"üstat bu şaheser heykelleri nasıl yapıyorsun ?" diye, Üstat yanıtlamış " mermerlerin fazlalıklarını yontuyorum, geriye heykel kalıyor" demiş. Bana sormuyorlar bu "şiirleri nasıl yazıyorsun?" diye, eğer böyle bir soruya muhatap kalsaydım; "sözcüklerin gereksiz olanlarını siliyorum, geriye şiir kalıyor" derdim.

Şiir az sözcükle çok şey anlatabilme sanatıdır ve İnsanoğlunun konuşmayı icat ettiği günler kadar eski bir geçmişi vardır. Şiir vardır, savaşlar çıkartır en vahşisinden, şiir vardır Barış gülleri derler dostun bağından, şiir vardır kılıçtan keskin, kıldan incedir. Samsun Tramvayında yağmurlu, soğuk bir akşam seferinde son vagonda kulak misafiri olduğum bir dertleşmeyi paylaşmak istedim sizinle, sözcüklerin fazlalığı atarak..umarım beğenirsiniz.


SAMSUN TRAMVAYINDA ÜÇ KADIN
Samsun varoşlarında bir akşam tramvayı,
Son vagonda, üç kadın var,
Dışarıda, bardaktan boşanırcasına yağmur,
Her durakta sintinesini boşaltıyordu tramvay.
"Defter alacak paramız yoktu"
Diye fısıldadı birinci kadın,
Söylediklerinden utanır gibiydi
Kızardı yanakları...
"Bütün dersleri aynı deftere yazardım,
Zaman içinde doldu defter,
Kalmadı yazacak hiç bir yer,
Öğretmen "niye yazmıyorsun? "dedi,
Defterim yok öğretmenim diyemedim,
O an iki tokat yedim,
Kalemim düştü yere"
Vay… vay… vay.
Son vagonda üç kadın var,
Dışarıda, bardakta boşanırcasına yağmur,
Her durakta sintinesini boşaltıyordu tramvay,
"Benim, Çantam da ayakkabım da yoktu",dedi
ikinci kadın,
Yoksul bir tiyatro kostümü gibi kaykılmıştı koltuğa
Çöpten topladığımız bira şişelerini satıp
Naylon bir papuc aldık,kırmızı,,
Komşumuzun çöpe attığı deri bir koltuğun,
Sağlam yerlerinden çanta dikti annem...
Dünyanın en mutlu çocuğu oldum."
Vay… vay… vay.
Son vagonda üç kadın var,
Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur,
Her durakta sintinesini boşaltıyordu tramvay.
Üçüncü kadın kalktı koltuğundan,
Kapıya yürüdü sessizce,
"Şimdiye ne demeli.
Yediğimiz dayak içimizde,
Duruyor haram bir lokma misali"
Bir korku titremesi gibiydi sesi,
Vay… vay… vay.
Kadınlar....kadınlar....kadınlar,
Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur
Sintinesini boşaltıyordu Tramvay.

/Cemil BİÇER
06.04.2016
http://www.carsambatv.com/koseyazilari/cemil-bicer/samsun-tramvayinda-uc-kadin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder