1 Mart 2016 Salı

Samsun Büyüyor, Ya Kütüphanesi?

Cumartesi günü, ilkokul dördüncü sınıfa devam eden oğlum Mustafa ile beraber İl Halk Kütüphanesi’ne gittik. Biraz kitap okuyacaktık, biraz kütüphane teneffüs edecektik, biraz “bilinçlenme” süreci yaşayacaktık. Alt kattaki çocuk bölümüne girdik önce, tıklım tıklım doluydu, oturacak yer bulamadık. Sonra üst kata çıktık, belki orada yer buluruz ümidiyle, orası daha da kalabalıktı. Kitapsever bir okur olarak ne kadar sevindim bilemezsiniz. Bir de derler ki gençlerimiz okumuyor, kütüphanelere gitmiyor. Eee öyleyse bunlar kimdi ki? Demek ki gençlerimiz kütüphaneye akın akın geliyordu. “Gençler” diyorum, çünkü içeride bırakın yaşlıyı bir tane bile orta yaş grubundan kimseyi görmedim.

Mustafa eline bir kitap alarak, merdiven başındaki bir koltuğa oturdu ve okumaya başladı. Bana oturacak yer kalmamıştı. Ben de şu masalar arasında bir gezeyim, bu gençler ne okuyorlar bir bakayım dedim. Kütüphanenin istilası. Demez olaydım. Sessizce içeride dolaşmaya başladım.

Zaten bu kütüphaneyi bilen bilir. Üst katta sadece bir tane okuyucu salonu var. Ben de orada dolanıyorum. Masalara baktım, açık kitapları şöyle bir süzdüm; öğrencilerin göz gezdirdiği eserleri çaktırmadan görmeye çalıştım. Bir de ne göreyim: Kütüphanedeki gençlerin tamamı test kitapçıklarını açmış, test çözüyorlar. Meğerse kitap filan okumuyorlarmış. İçeride toplam 60 kişilik yer var, onların da tamamı üniversiteye hazırlanan öğrenciler tarafından istila edilmiş.

“İstila” diyorum çünkü onların kütüphanede olmalarının sebebi kütüphanenin doğal varlığından yararlanmak değil. Yani buradaki kitaplardan faydalanmıyorlar. Bu gençler; bir konuyu araştırmak, piyasada olmayan bir kitabı bulmak, eski baskı bir romana veya ansiklopediye ulaşmak, sevdiği bir eseri okumak için kütüphanelerin o eşsiz dinginliğinden yararlanmak, baskısı tükenmiş bir cildi raflarda bulmanın hazzını yaşamak, sayfaları kurtları konuk etmiş satırlarda doyumsuz bir iştahla gezinmek, küf kokulu ciltlerde, toza bulanmış yapraklarda dolanmak, tarihin derinliğine dalmak, geleceğin belirsizliğine uzanmak, bir şaire misafir, bir yazara komşu, bir bilim adamına arkadaş olmak için burada değiller. Zaten kendi testlerini kendileri getiriyorlar. Onların aradığı bir sandalye, bir masa ve sessiz bir ortam.

Kütüphaneden yararlanmıyor, kütüphaneyi de kendilerinden yararlandırmıyorlar. Kütüphane artık kütüphane olmaktan çıkmış, Testhane olmuş. Alt katta yer alan çocuk bölümündeki masaları da liselere hazırlanan orta okul öğrencileri istila etmiş. Onlar da kendi testlerinin derdindeler

Bunca insan arasında Mustafa'dan başka kitap okuma telaşı çeken bir kişiye bile rastlamadım. Ayrıca bir şey daha dikkatimi çekti. Hemen her öğrencinin elinde bir cep telefonu var. Alt kattakilerde de üst kattakilerde de inanılmaz bir telefon trafiği seyir halinde: Bir gözleri testlerde ama diğer gözleri her daim telefonda. Testten telefona geçmek için inanılmaz bir iştahla bir “zırr” sesi bekliyorlar. O ses gelir gelmez, hemen kendilerini dışarı atıyor; konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor ve müthiş bir rahatlamayla içeri giriyorlar.

O kadar acıdım ki bu sabilere! Onları kendi hallerine bıraksak o test işkencesine bir tanesinin bile bir saniye katlanmayacağından eminim. Gözleri testte, gönülleri telefonda test kuşları... Kütüphaneler niçin kurulduydu?

Samsun Gelişiyor, ya Kütüphanesi…

Çocukluğumun Samsun’undan bugüne kalan tek yer herhalde bu kütüphane olsa gerek. Devasa binalar, içine bütün şehri soksanız alacak AVM’ler, kentsel dönüşümü ayarlanmış yüz binlik konutlar, duble yollar, genişletilmiş havaalanı yapılıyor. Ama kütüphanesi hâlâ benim çocukluğumun kütüphanesi...  Elli binlik statlar, on binlik kapalı spor salonları, her geçen yıl yeni hastaneler yapılıyor. Ama kütüphanesi benim çocukluğumun kütüphanesi.  Yeni ortaokullar, yepyeni liseler, iki tane üniversite hayata ve şehre merhaba diyor, öğrenci sayıları binlerden yüz binlere fırlıyor ve şehir her gün büyüyor. Ama kütüphanesi hâlâ benim çocukluğumun kütüphanesi

Şehir; Kadıköy, Saitbey, Cedid, Kadıfekale, Ellialtılar, Ulugazi’den ibaret küçük bir vilayetten etrafından uydu kentlerin konuşlandığı devasa bir megakente doğru “evriliyor”. Ama kütüphanesi hâlâ benim çocukluğumun kütüphanesi

Samsun küçük şehirden Büyükşehir’e döndü. İçinden yüz binlik nüfuslarıyla yeni şehirler doğurdu. Ama kütüphanesi hâlâ benim çocukluğumun kütüphanesi.

Bu neye benzer biliyor muyuz? Bu, tam da vücudu büyüdükçe beyni küçülen; basenleri, göbekleri, enseleri, gıdıkları şiştikçe beyin damarları büzülen bir insana. Yani tam da bir Mankurt'a... Şehirler bir “beden” olsaydı, kütüphaneler beyni, mabetler de kalbi olurdu.

Samsun'un ilçelerindeki kütüphanelerde de yeterli elemanın olmadığını söyledi görevli. Geçici işçilerle idare etmeye çalışıyorlarmış. Yani "dükkan"ı açıp kapıyorlar, o kadar. Bunlar bizim medeni memleketler seviyesinde yer almak için çıktığımı yolun neresinde olduğumuza dair küçük ayrıntıları gösterir. O, seviyelerine göz diktiğimiz ülkelerde bırakın sabit kütüphaneleri, artık gezici, geçici kütüphaneler kuruluyormuş: Parklara, deniz kıyılarına, piknik alanlarına, semt kenarlarına, yazlık konutların bulunduğu mahallelere.. Bir tanesinin fotoğrafını sizlerle paylaşmak isterim:  Birilerine Ulaşsaydık...

Bendeniz Samsun'u "şişiren" insanlara ulaşabilir miyim? Zannetmiyorum. Bendeniz Samsun'u geliştiren, dönüştüren, güzelleştiren insanlara, siyasilere, yöneticilere ulaşabilir miyim? Zannetmiyorum. Onlara bunları anlatma imkânımız olaydı keşke.

Yıllar önce bir gün Samsun milletvekilimiz Mustafa Demir beyefendiyle bir vesile konuşma “şansı” yakalamıştık. Konu bu tür meselelere gelince ona demiştim ki: "Sayın vekilim, Başbakanımız bir gün bakanlar kurulunu Milli Kütüphane'de toplamadıkça bu işlerde zerre kadar mesafe alamayacağız." Hâlâ da aynı kanaatteyim. Son güncel örnek bunu çok güzel ifade ediyor.

Başbakanımız "milli içkimiz ayrandır" dedi ve biraz sonra borsalarda ayran üretici firmaların hisseleri tavan yaptı. “Ya yerel idarecilerimiz” derseniz? Demeseniz daha iyi olur. Yerel idarelerden, siyasilerden ümidi keselim artık. Onların gündemine kütüphaneyi sokmak, bana Samsun’da uzay çalışmaları başlatmak gibi bir ütopya geliyor. Bunu Samsun’un tartışılan gündem(ler)ine bakarak söylüyorum.

Samsun’un on yıllardır, sandalye, masa, oda sayısı bile aynı kalan kütüphanesini kendisine kim dert edinecek? Bizim dert edinmemiz işte böyle bir yazı yazmanın ötesine gitmiyor. Roma İmparatorluğunun yergi üstadı Iuvenalis kültürel yozlaşmayı eleştirdiği 7. Yergiye şöyle başlıyor: "Edebiyatın tüm umudu ve geleceği sadece Sezar'a (Caesar) bağlı.” (s. 82). Bendeniz de bizim bu hâl ü pür-melalimizi bizim Sezar’a havale ediyorum.

/Ali KORKMAZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder