18 Ağustos 2013 Pazar

Yılmaz Ulusoy’dan Hasbi Ağa’ya

Yeni bir futbol sezonu başladı ve ben kendi ritüelime döndüm. Dün Samsunspor’un ilk maçına gittim, bir de son maçına gideceğim eğer ölmez de kalırsam ve eğer kısmet olursa. Bu bir maç yazısı değil. Gazetecinin teknik adamdan, seyircinin de her ikisinden daha çok bildiği bir konuda yazmak; benim gibi bir futbol cahiline kalmamalı. Bu bir umut yazıdır. Umarım ve dilerim ki umutlarımız boşa çıkmaz, bu takım her türlü olumsuzluklara rağmen ligde herkesin beklediği başarıyı gösterir.

Bu satırların yazarı, Samsunspor’un o zamanki adıyla birinci, şimdiki adıyla Süper Lig'deki ilk yılını bilmese de sonraki ilk yıllarını TRT ve Türk Haberler Ajansı mensubu olarak yakından izledi. Yılmaz Ulusoy, Bülent Semizoğlu ve Fehmi Sağlamer’in başkanlıklarına tanıklık etti. Her biri bir başka beyefendi olan dönemin futbolcularını hayranlıkla seyretti, onların dostluğunu kazanmanın gururunu yaşadı, sohbetlerinin hazzını tattı.

Ben üç başkandan hiçbirisinin parasızlıktan yakındığını hatırlamam. Yılmaz Ulusoy yardım toplamaya kentin valisi, savcısı, jandarma komutanı, emniyet müdürü, defterdarı, kamu ve özel bankaların müdürleri, ticaret odası başkanı ve gazetecilerden oluşan adeta küçük bir orduyla çıkardı. Herkese haline göre bir rakam bildirilir ve belki gelenlere saygıdan belki de Yılmaz Ulusoy’un özel konumundan kimse itiraz etmezdi. İki üç saatlik bir şehir turu, bir sezonun ihtiyacını karşılamaya yeterdi.    

Ben, Hasbi Menteşoğlu’nun “Hasbi Ağa” olarak Samsunspor başkanlığı günlerinde Samsun’da yoktum. Bu kentin artık ne yazık ki “vermeye alışmış ve ona kudreti olan Hasbi Ağa”sı yok. Galip Öztürk’ün Samsunspor’la vuslatı da bu kentin bazı güçlerince engellendi. Parasına ihtiyaç duydukları adamın tribünlerde karşılık bulan sevgisinden rahatsız oldular. Şirketleşme projesi tartışılmadan rafa kaldırıldı. Artık Galip Öztürk’te vermek için eski heyecan, birilerinde de isteyebilmek için eski cesaret yok. Kulüp şimdilerde Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç ve Samsun Valisi Hüseyin Aksoy’un gayretleriyle Cemal Yeşilyurt ve Turgut Tüfenk gibi bir iki işadamının himmetine kalmış vaziyette.

Profesyonel futbolun, her geçen gün daha da pahalılaştığı bir dönemde bu gayret Samsunspor’u sıkıntı ve korkularından kurtarmaya yeter mi? Hayır, asla yetmez. Kentin bütün dinamiklerinin harekete geçirilmesi gerek. Nasıl mı? Anlatalım:

Bu kentte beş bin civarında doktor, diş hekimi, avukat, mimar, mühendis ve başka hali vakti yerinde yüksekokul mezunu insan, yine iki binin üzerinde üniversite öğretim üyesi ve elemanı, yirmi binden fazla öğretmen, bir o kadar memur var. Ticaret ve Sanayi Odası'na kayıtlı firma sayısı altı binin üzerinde. Yetmiş üç esnaf odasına kayıtlı meslek mensubunun sayısı çok daha fazla. Düzenli ve güven veren bir organizasyonla ayda yüz lira verecek on bin ve hatta yirmi bin insan rahatlıkla bulunabilir. Kimsenin vermekten kaçınmayacağı o yüz liralar, on ile yirmi milyon liralık bir kaynak demektir. Samsunpor’un bu yılki bütçesinin eşiti ya da iki katı bir rakam. Bu, bir iki yere kumbara koyma yahut bir iki bez afişle para isteme kolaylığında ve sıradanlığında bir kampanya değil, kişiliklerine ve çabalarına güven duyulacak seçilmiş bir komite tarafından en az altı ay süreyle uygulanacak bir kampanya olmak zorundadır. Böyle olmayacaksa hiç kalkışılmasın, daha iyidir.

Ben o kanıdayım ki, kent halkı bu işi başardığı takdirde Galip Öztürkler de, Cemal Yeşilyurtlar da, Turgut Tüfenkler de bugüne kadar verdiklerinden çok daha fazlasını vereceklerdir. Hatta bugün hiç vermeyenler bile o kampanyada yerlerini alacaklardır. Bu kampanya Samsunspor için elleri ceplerine hiç gitmediği halde çeneleri hiç kapanmayanları tespit ve ibret için teşhir etmek açısından da yararlı olacaktır. Ve kulüpleşme yolunda da ilk adım.

Dün ilk maçımdı ve geleceğe yönelik başarı dualarıyla gitmiştim. Bir de son maçına gideceğim Samsunspor’un bu sezon. Umarım ve dilerim ki o gidişim ve o günkü yazım bir teşekkür ve şükran gidişi ve yazısı olur. Yöneticilere, kent halkına, sporculara teşekkür, Cenab-ı Hakk’a şükran gidişi ve yazısı. Ne yazık ki dualarım tutmadı. Ama umudum asla kırılmadı. 

18.08.2013
/Osman KARA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder