30 Ağustos 2012 Perşembe

Bisiklet ve Hırsızlık

İlkadım Bisiklet Şenliği /Samsun, 02 Ekim 2011

Bisiklet Hırsızlığı
Sonunda ben de bisikletimi çaldırmayı becerdim. Evet bisikletimi hırsızlar çalmadı, ben çaldırdım. Hırsızlık vakalarının sonunda suçlanan kişi hırsız değil de hep malı çalınan kişi değil midir?  Hırsızın hiç suçu yoktur. Malum Nasrettin Hoca fıkrasıdır. Evine hırsız girer, ne var ne yok alır götürür. Komşular Hoca’ya yüklenmektedirler; niye kapını kilitlemedin? Niye evine göz kulak olmadın?... Bizimkisi de o hesap. İşimi bitirip bisikleti bıraktığım yere döndüğümde yerinde yeller esen bisikletimi göremeyince çevremdeki insanlara “burada bir bisiklet vardı, gördünüz mü?” diye sorunca aldığım cevap da benzer olmuştu; ”buraya bisiklet bırakılır mı?” “Birisine emanet etseydin ya…”


Ladri Di Biciclette

Bisikletimin çalındığını anlayınca doğrusu ilk aklıma gelen  senaryosunu Cesare Zavattini'nin yazdığı, Vittorio De Sica'nın yönettiği, 1948 İtalyan yapımı “Ladri Di Biciclette ( Bicycle Thieves ) Bisiklet Hırsızları” adlı drama filmi oldu. “İşsiz olarak gezen Antonio Ricci, iş bulmasından sonra bir bisiklet satın alır fakat bir iş esnasında bisikleti çalınır. Polise giden Antonio, polisten “hırsızları kendilerinin aramaları gerektiğini” duyunca 10 yaşındaki oğlunu yanına alıp Roma'yı dolaşarak bisikletlerini aramalarını konu alan filmde II. Dünya Savaşı sonrası yoksul Roma atmosferi içerisinde var olma mücadelesi veren sıradan bir işçi perspektifinden, umut, utanç ve yitiriliş üçgeni ekseninde insanlık durumu gözler önüne serilmekteydi. Filmin karakter oyuncusuyla kaderlerimiz benzeşiyordu.

Ben de bu bisikleti 2005 yılında oğluma almıştım. 2009 yılında emekli olunca onun rızasıyla bisiklet emaneten benim olmuş bu sahipleniş zamanla bisikleti hayatımın bir parçası haline getirmişti. Ara sıra yürüyüşlere çıksam da her yere bisikletle gider olmuş bisiklet adeta benim elim ayağım olmuştu. Küçücük emekli maaşıyla kirada oturan, iki çocuğu da okuyan 4 kişilik bir aileyi geçindirme formüllerinin çoğunu bu bisikletin sırtında “kaçış planlarımı uygularken” geliştirmiştim. Şimdi, kaybolan umutlarıma mı yanayım yoksa çalınan bisikletine üzülecek, çalanlara öfkelenecek oğlumun his dünyasında esecek fırtınalara mı? Filmin bir sahnesinde polis memuruna "Benim için ne ifade ettiğini bir bilseniz" diyen film kahramanının dramını ben şimdi yaşıyordum. Bisiklet benim umudum idi, geleceğim idi, mutluluğum idi.... Bisikletimle birlikte bunların da çalındığının farkındaydım.


Hırsızlık

“Hırsızlık, yazılı kanunlar ya da toplumsal meşruiyet düzeyinde mülkiyeti kendine ait olmayan bir nesneyi, izinsizce alıkoyma, kullanma, nesneden menfaat temin etme işidir.” Bizim kültürümüzde hırsızlık, insanlık için “meş’um” bir davranış olarak tanımlanmıştır. Meş’um kelime olarak eskimiş, uğursuz anlamı taşır ve birilerini aldatmak, dolap çevirmek ya da ahlaksızlık yapmak demektir. Bu kişilere her zaman hadleri bildirilir. Ancak günümüzde gelinen nokta hiç de içaçıcı değildir. Her ne kadar kendi değerlerimizi terkedip taklidine koyulduğumuz Avrupa’da “mülkiyet” kutsal sayılsa da yaşanan gelişmelere bakınca bu kutsiyetin “zenginlere” mahsuz olduğu görülmektedir. Örneğin, Hollanda ve Norveç gibi ülkelerde bisiklet hırsızlığı hat safhadadır. Bir habere göre;” Norveç'in başkenti Oslo'da günde en az 15 bisiklet çalındığı belirtiliyor.

Oslo Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre, son iki yılda bisiklet hırsızlığı vakaları yüzde 54 oranında artmış. Norveç Falc Biskiklet Kurumu kayıtlarına göre ülke genelinde yılda ortalama 55 bin bisiklet çalınıyor.” Bisiklet hırsızlığı sanki suç degildir. Bu vakaların polise bile bildirilmediği söyleniyor. Bildirilse bile bir sonuç alınmayacağı bilinir; bisikletinizi yanlış yere koymuş, sağlam kilit takmamış ya da düzgün kilitlememişsinizdir. Hatta “bu durum özellikle Amsterdam'da kimsenin umrunda bile değildir. Kilitsiz iki bisiklet yanyana ise istediğinizi alabilirsiniz, ya da yanlışlıkla almanız an meselesidir. Eğer bisiketini aldığınız şahıs şanslı ise o da sizin bisikletinizi alacaktır. Bisiklet mi bisiklet... Siyah mı siyah… Sıkıntı yok… Komün hayatı dedikleri bu olsa gerek…


Hırsıza Kilit Dayanmaz.

Bana ne Avrupa’dan, yabancı kültürlerden deyip yüzümüzü yurdumuza çevirdiğimizde karşımıza çıkan “hırsıza kilit dayanmaz” atalar sözümüzden de anlayacağımıza göre bu durumda hırsızlığın önü alınamaz. Hırsızlık vakaları her dönemde karşımıza çıktığına gore “tedbir artırmaktan maada” yapacak işimiz yok. Bu açıdan bisiklet kilitlerine de pek güvenilmemeli. En iyisi bisikletimizi hiç bir zaman gözümüzün önünden ayırmamalıyız. Hırsızlık konusunda bir de şöyle bir deyimimiz vardır;” En ayıp iş hırsızlıktır. Onu da öğren başının altında dursun.” Her ne demekse…


Bisiklet bir kültürtür.

Ne zaman motor icad oldu mertlik bozuldu. Bisiklet kimileri için Köroğlu oldu. Oysa bisiklet “eşitlik” demektir, “alçak gönüllülüktür.” Yerine göre o seni, yerine göre sen onu taşırsın ve gücün ölçüsünde var olursun. Böylesine önemli bir araca “Bisiklet işte” denilip geçilince de hırsızların iştahı kabarmaktadır. Çalması kolay, saklaması kolay. Yakalanması zor, yakalanırsan da cezası hafif ya da yok. Çünkü “alt tarafı bir bisiklet."


Köyüne Bisikletle Gitmek.

Dün Almanya’dan gelenlerin arabalarıyla hava attığı köylerimiz, şimdi şehirlerden gelenlerimizin arabalarıyla hava attıkları mekanlar oldu. Köydekiler de zaten soruyorlar; “evin var mı? Araban var mı? Hiç kimse sormuyor ki bunca yıldır şehirlerdesin “sağlığın yerinde mi değil mi?”  Motorlu bir araç sahibi olamamış birinin köyüne bisikletiyle gitmesi ayıplanıyor olmalı ki abim; ”Her yere git ama köye bisikletle gitme” derken zannederim bisikletimi küçümsüyordu ama olsun. O’nun arabasıyla gidemediği yerlere ben bisikletimle hem de defalarca gidiyorum. Bu gidişim onun gibi araç içine hapsedilmiş ve  emniyet kemeriyle prangaya vurulmuş bir mahkum gibi değil açık havada püfür püfür adeta uçar gibi yüzümde rüzgarın okşamasıyla giderken kalp, şeker, romatizma, tansiyon, kolestrol vb. yaşa bağlı hastalıklar benden çoook uzaklarda kalıyor, adlarını bile anmıyorum. Sözün özü birilerinin alt tarafı bir bisiklet dedikleri “benim bisikletim bana mercedes” gibidir.


Bisikletime Nasıl Kavuştum.

Başkaları için önemli olmayan bisiklet, sahibi için bu kadar önemli olunca çalınma sonrasında da onun yapacakları elbette farklı olacaktır. Bisikletimi kaybettiğim nokta civarında “…bisikletimi gördünüz mü?” diye kime sorduysam aldığım cevap “giden gider, bulamazsın, boşuna dolaşma” olmuştu. Ama ben pes etmedim. Maddi ve manevi mutluluğum olan bisikletle hukukumu bir anda bitiremezdim ve sıcağı sıcağına takibe koyuldum.


Olay Yeri.

Olay yeri aslında “güvenli” diyebileceğimiz bir yerdi; Seyyid Kutbiddin Türbesinin de içinde bulunduğu Kökçüoğlu Mezarlığı… Asrî Mezarlık ve Kıranköy Mezarlığından sonra “Geçmişten Günümüze Samsun’da Kabir Sesleri” adını verdiğim araştırmamın üçüncü adımı olarak bu tarihi mezarlığımızda çalışma yapıyordum. Bisikletimi de “emin bir yer” olarak Türbenin önüne kilitleyip bırakmıştım. Mezarlığın tamamını dolaşıp aynı yere geldiğimde bisikletimin “iyi saatte olsun”lara uğradığını görünce bisikletimle dolu dolu geçirdiğim yıllar canlanıp, bir film şeridi gibi gözümün önünden akıp geçti.


Hafiye Filmlerini Boşuna Seyretmedik.

İlk iş olarak mezarlığın çıkış kapılarına yönelip civarda mukim olan esnafa müracaat ettim. Buralardan olumlu bir sonuç alamayınca, “daha sonra gelip almak üzere” mezarlık içersinde “gözden ırak” kuytu köşelere saklanmış olacağını düşünerek buraları kolaçan ettim fakat nafile. Mahalle aralarına dalmak yerine bisiklet satış ve tamir servislerinin yoğun olduğu Büyük Şehir Belediye binasının arkasına inmeye karar verdim. Kime sorduysam hiç olumlu cevap alamamam beni düşündürmeye başlamıştı ki köşebaşında seyyar satış yapan bir genç “iki küçük çocuğun ellerinde bir bisikletle önünden geçtiğini” söylemesiyle ilk ipucunu elde etmiştim. Üç tane ufacık çocuğun bir bisikletle onca yolu kat ederlerken hiç kimsenin onları görmemesi de oldukça garibime gitmişti. Bakmak-görmek farkı.

İlkadım Belediye binasının yanındaki geçitten inerek karşıma çıkan ilk tamirciye sorduğumda önce şöyle bir dalıp düşündü ve onları görmediğini söyledi. Tam ayrılıp gidiyordum ki peşimden seslendi. “Tamam taman hatırladım; 8-10 yaşlarında üç çocuk ve ellerinde bozuk bir bisikletle şu sokağa girdiler” dedi. O sokağa yöneldiğimde “çocuklar ve bisikletim” karşımdaydı. O an onları uzaktan izleyip fotoğraflarını çekmek istedim ama şarjı bitmişti makineyi açamadım. Gördüm ki zaten bisikletin kilidini kırıp açmışlardı. Tekerlerin havasını indirmişler ve şimdi de lastiklerini söküyorlardı. Daha fazla zarar vermemeleri için yanlarına yaklaştım: “Çocuklar yardım ister misiniz?” diye sorduğumda ikisi anında “topuklayıp” kaçarken yakaladığım en küçüğünün ise “beti benzi” atmış yüzü gözü korkudan “mosmor” olmuştu. Korkma dedim. Bir şey yapmayacağım. Ben bisikletimi buldum seni de bırakacağım ama niye çaldınız diye sorduğumda cevabı ilginçti:”Biz  çalmadık abi. Yolun kenarında bulduk. Sahibi yoktu.” Polise teslim etmeyip affetmem belki hataydı ama “lütfen bir daha başkasına ait hiç bir şeyi elleme” diye tembihleyip üstüne üstlük bir de başını sevgiyle okşayıp saldıktan sonra pişmalık dolu o çocuksu masum bakışları, uzaklaşıp gitmeden biraz daha sürseydi belki o çocuğa da bir bisiklet alıp hediye etmemin önüne geçemeyecekti.


Netice İtibariyle.

Siz siz olun “benim bisikletimi kimse çalamaz” demeyin. En pahalı kilide bile fazla güvenmeyin. Burası kutsal yerdir, şurası kent merkezidir, orası kültür merkezidir deyip can dostunuzu illet denen o milletin gözü önüne bırakmayın. Ağızları sulanır, iştahları kabarır, kendilerini zapt edemez saldırırlar ve sizi bisikletinizden ayırırlar. Canın yongası bir meta olarak kaybolan bisikleti için insan “alt tarafı bir bisiklet yenisini alırım” diyemiyor. Şair; “Ölüm Allah’ın emri. Ayrılık olmasaydı” demiş ya tıpkı onun gibi hayatımızın bir parçası olan bisikletimizden ayrı kalınca hayat zindan oluyor. Ufak bir ihmalle hayatınız alt-üst olmasın.

Allah kimseyi bisikletinden ayırmasın.

/Çetin KOŞAR

30 Ağustos 2012
http://samsun08.blogcu.com/bisiklet-ve-hirsizlik/12928853

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder