22 Aralık 2011 Perşembe

Şehre Müftü Geldi

“İşleri dinimiz, dinleri işimiz gibi.”  İstiklal Marşı müellifi merhum Akif’in Almanya izlenimlerini aktarırken söylediği yukarıdaki cümle Almanların iş disiplinini ne kadar önemsediklerini,  nasıl bir iş ahlakına sahip olduklarını anlatırken, bizim dinimizi nasıl yaşadığımız hakkında da ipuçları sunmakta.

Mensup olduğumuz İslam Dini, doğru anlaşılıp hakkıyla uygulandığında, müntesiplerine ebedi hayatı nimetler içerisinde yaşamayı vaat ederken, dünya hayatında da müreffeh ve izzet sahibi, şerefli insanların oluşturduğu bir toplum, cemaat, vatan ve insanca yaşanabilir bir dünya hedefini önümüze koymaktadır.

İslam coğrafyasında yaşanan, katliamları, açlıkları, yoksulluğu, geri kalmışlığı, zulümleri, yine aynı coğrafyada yaşanan israfı, lüksü, Karunluğu, adaletsizlikleri görünce, İslam’ın hedefleriyle müntesiplerinin arasında derin bir uçurumun farkına varıyoruz.

Türkiye özelinde yaşanan bu tür sorunların temelinde, bilgisizlik ve ilgi eksikliği ön plana çıkıyor. Müslüman, mensubu olduğu din hakkında asgari bilgilerden oluşan “ilmi-hal” bilgisinden dahi yoksun. Din ile ilgili algı yanlışlıklarını burada mevzubahis dahi etmiyoruz.

Liyakat, din hizmeti veren kurum için hayati öneme haizken, birebir cemaatle temas halinde olan “İmam ve Hatiplerin” ne kadar yeterli oldukları ortada. Din adına ortalıkta gezinen hurafelerin, bu görevliler tarafından bertaraf edilmesini beklemek, cemaati eğitmelerini, bilgilendirmelerini ummak muhal. Aynı yetersizlik, ufuksuzluk diyanet işlerini üstlenen kurumun, Vaiz, Müftü ve diğer kadrolarında da olunca, ümitvar olmak için elimizde hiçbir sebep kalmıyor.

Samsun için bu durum biraz farklı şimdi. Çünkü şehre atanan müftünün ilmi kariyeri, kişiliği, daha şimdiden, Şehirde bir sinerji oluşturdu. Hayrettin Öztürk, Kendisini ziyarete gelen sivil toplum kuruluşlarıyla gerçekleşen  görüşmelerde yaptığı açıklamalarda ve deklare ettiği hedeflerinde farklı bir müftü profili çiziyor.

Din hizmetlerinde en büyük eksiklik olan “din görevlilerinin eğitimi” konusunda yapılacak çalışmalar, bunlardan biri. Diğeri ise, kadınları ibadethanelerden uzak tutan yanlış algıyı yıkacak “kadınları camiye davet eden ve camilerin fiziki şartlarını onların kullanabilecekleri hale getireceklerini duyuran” açıklamaları. Umuyoruz ki yeniden Camileri; Allah’a ibadet edilen, huzur ve huşu duyulan, bir an evvel kaçıp gidilecek değil, oturulası, dünyanın bin bir türlü meşgalesinden uzaklaşılıp, ruhların dinginleştiği, inananların birbirlerinin dertleriyle hemdert olduğu, buluşma yerleri haline, yani asli fonksiyonlarını icra eden mabetlere dönüştürürüz.

Namazları; Bizi olgunlaştıran, günlük hayatımızda bize yapışan çirkinliklerden arındıran, “kötülüklerden alıkoyan”,  ruhumuzu, ait olduğu yaratıcıya, bedenimiz vasıtasıyla, her daim temiz olarak sunabileceğimizi deklare etmeye aracı olan bir eylem, kul olduğumuzu bize hatırlatan ve kul olarak kalacağımıza söz verdiğimiz günde beş kez bize sunulan değerli bir imkân olarak görürüz.

“Nihayet şehre bir müftü geldi” dedirtecek icraatlarını bekliyor ve Sayın Hayrettin(Dinin iyiliği) Öztürk’e başarılar diliyorum.

22 Aralık 2011
/İbrahim ÖZBİLGİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder