12 Ağustos 2011 Cuma

Almanya'da Cami Ya Da Tekkeköy'de Kilise

Gençliğimizin mücahitleri yaşlanıp ahir ömürlerinde müteahhitliğe terfi ettikten sonra, garip işler oluyor güzel ülkemizde ve bu arada şirin kentimizde. Muhalefet yıllarında Ayasofya'yı Müslüman ibadetine açmak için yola çıkan eski arkadaşlarımızın devri iktidarında kıyıda köşede kalmış kiliselerin bulunup onarılarak Hıristiyan ibadetine açılmasını; onların savruluşu ve ülkemin geleceği adına dehşet ve üzüntüyle izliyorum.

Tekkeköy'ün Sayın Belediye Başkanı ile Samsun İl Özel İdaresinin saygıdeğer üyelerinin çoğunluklu bir kısmının Rumlardan kalma bazı kilise harabelerini halkın kesesinden onarıp -ne demekse- "kültüre ve turizme kazandırma!" perdesi arkasından ihya etmeye kalkmaları da bana aynı hüznü ve dehşeti yaşatıyor.  

Samimiyetlerinden ve değerlerimize bağlılıklarından zerre kadar şüphe etmediğim, şüphe etmeyi onlara ve kendime karşı saygısızlık kabul ettiğim nice zevat da " Tekkeköy'deki (doğrusu Tekkeköyü olacak) kiliseleri Almanya'daki camiler" ile mukayese yanlışına düşüyorlar. Almanya'da var olan cemaat -yapmak zorunda oldukları dini ibadetleri için- kendi paralarıyla kendi camilerini yapıyor. Buradaki olayın bununla uzaktan yakından benzer tarafı yoktur. Burada olmayan bir cemaat ve yapılmayan bir ibadet için hiç de ihtiyaç duyulmayan üç kilise birden hem de bu halkın kendi ihtiyaçlarının karşılanması için bu devlete verdiği vergilerle yeniden yapılıyor.

Neymiş; kültüre ve turizme kazandırmakmış! Başbakan'ın ifadesiyle söylemek gerekirse, sevsinler sizin turizm ve kültür anlayışınızı! Adama sorarlar kaç liralık yatırım yapacak kaç paralık turizm geliri sağlayacaksınız diye. Adama sorarlar attığınız taş ürküttüğünüz kurbağayı değdi mi diye. Turizm ve kültür işin perdesi, olay basit bir batı taklitçiliği, medeni olmanın batıdan aferin almakla eş olduğunun sanılması.

Karardan sonra Tekkeköy Belediyesi ve Tekkeköy Kaymakamlığı'nın internet sitelerine girdim ve kırk kelimelik üç cümleyle karşılaştım; şaşırdım ve üzüldüm. Tekkeköy'ün tarihi iki sitede aynı kelimelerle anlatılıyor, tek metin iki sitede birden kullanılmış. O kırk kelimelik üç cümle aynen şöyle: "Osmanlı döneminde burada Türkler ve Bizans döneminden kalma Rum halkı barış içerisinde yaşamışlardır. Ancak I. Dünya Savaşı sırasında Türk ve Rum halkı arasındaki barış bozulmuştur. Kurtuluş Savaşı sonrası yapılan Lozan Antlaşması gereği buradaki Rum halkı Batı Trakya Türkleriyle yer değiştirmiştir."

Ne demek "Ancak I. Dünya Savaşı sırasında Türk ve Rum halkı arasındaki barış bozulmuştur" demek? Ne barışı, ne bozulması? Rumlar resmen devletlerine ihanet etmişlerdir, mesele de bundan ibarettir ve bu kadar basittir? Gerçek niye gizlenir, niye tek emeli vatanını savunmak olan ve bunun için aslan gibi evlatlarını cephelerde bırakan Türk halkı ihanet içindeki Rum azınlıkla aynı kefeye konulur ve barışın bozulması denen uydurmanın bir tarafı olarak ilan edilir? Bu kendinden korkmak, kendinden utanmak ve gerçeklerden kaçmak neyin nesi? Mübadeleyi Milli Mücadeleye ve Lozan'a bağlamak ve sanki Rumların gidişine hayıflanmak! Biz Milli Mücadeleyi yapsak da yapmasak da gitmeyeceklerdi eğer ihanet etmeselerdi. Gidişleri Milli Mücadelenin ve Lozan'ın dayatması değil ihanetlerinin sonucudur. Keza Balkan Türklerinin gelişleri de tamamen Yunan zulmünün neticesidir. Hainlerle mağdurları aynı kefeye koymak niye?

Beyler, bu pilav madem ateşe konuldu, daha çok su kaldırır; yeri ve zamanı geldikçe konuyu tekrar tekrar ve tüm boyutlarıyla ele alırız. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, bu kararı almak başkadır, uygulamak daha başkadır. Ben gerek Samsun Valiliği'nin ve gerekse Samsun halkının bu paranın o hayale harcanmasına izin vereceğini sanmıyorum.

12.08.2011
/Osman KARA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder