kötülük evdedir bazen ve fark etmez anneler
mutfaktan
avcıyı nasıl görmezse, ceylanı kalbinde barındıran
orman
/oya uysal
Merhaba ey okur!
Epeydir siyaset yazmıyordum. Yeminli filan değilim
de aslında. Sadece keçinin yemediği ot türünden bir durumdu bu. Ama denesem mi
acaba diyorum lakin hala kararsız seçmen tavrı üzereyim. Yaşı 35’i devirmeye
ramak kala bir adamın seçmesi tercih
kullanması zordur derler. Fazla seçici olur derler, doğrudur. Tercih şanslarını
birer birer yitirmiş bir adam bu gün bir tercih koymak durumunda kaldı
siyaseten, hayırlı olsun. Uğurlu kademli olsun. Şehrimize, pardon önce vatana
ve de halkımıza hayırlı uğurlu olsun. Çok da şeyinde (umurunda) değil aslında,
ne olacaksa olsun.
Efendim sevgili can dostlar. Ağabeyler, pek
muhterem ve de muhtereme ey sevgili halkım. Hepimizi kandırıyorlar. (Bu cümleyi
sevmedim. Yine korkmaya başladım kendimden. Siz de korkun yeniden olur mu? Şu
an aklımdan Çiftlik Mahallesi muhtarlığına aday olma fantezim şöyle bir geçti.
Biliyorsunuz bunu daha önce de yazmıştım. Bıyığımın şurasından şöyle bir
geçmişti ve görüyorum iz etmiş. Yine kendimi, benim Wosvosun üstünde size
seslenirken buluyorum ve kendime acıyorum.) Bizim Cibran’da, Nuran Hanım’ın her
sabah ‘bu gün ne pişirsek acaba?’ sıkıntısı gibi, haftada sadece ancak bir tek
yazı kotarabilen bir adam, bir muharrirken ben, ne yazacağını tespit etme
sıkıntısı yaşıyorum. Onca yazılacak konu içinden tercih yapmada zorlanan ben,
bu hafta iki konudan ikisini tercih etmek durumunda kaldım. Meraklanmayın
efendim geliyorum.
Bir süredir, geçen haftaki malum ‘Bayram geçti
yoksun’ başlıklı yazımdan da anlayacağınız üzere pek tatsızdım. Ancak güzel
şeyler oldu bu hafta beni rahatlatan. Malum yüzyılın iyi hareketlerinden birini
daha yaşadık geçenlerde. Bir sevgili onurlu gazeteci meslektaşımız (bu arada
kendimi gazeteci de yaptım) ‘Dünyanın en vahşi işkencelerinden geçirilen,
ırzlarına tecavüz edilen, sakat bırakılan, evleri ve mabetleri yıkılan,
ocakları söndürülen milyonlarca Iraklının gözlerinin içine utanmadan bakarak
bütün İslam dünyasının haysiyet ve şerefini aşağılayarak… Hiçbir şey olmamış
gibi… Olanların sorumlusu kendisi değilmiş gibi… Pişkin pişkin
"Hoşçakalın" deyip gidecekti hesapta. "Yağma yok!" dedi
Muntazar Zeydi. Arap örfünde "Ayağımın altındasın aşağılık herif"
anlamına gelen o hareketi çekmeden göndermemek gerekiyordu Bush'u. Ve Muntazar
Zeydi, muhabir sıfatıyla katıldığı basın toplantısında, Bush'un başına
ayakkabılarını fırlattı ve fırlatırken "Bu da sana bir veda öpücüğü olsun,
köpek Bush! Dul ve yetim bıraktığın Iraklılar için, al sana!" diye
bağırdı.’Bu satırları sevgili dostum Hakan Albayrak’ın ‘Hepimiz
Zeydi'yiz!’ başlıklı yazısından intihal
ettim. ‘’Hepimiz Zeydi'yiz" hareketine karınca kararınca ben de katılıyor
ve köşemden bir ayakkabı da ben fırlatıyorum’ diye bitiyor yazı. Bu arada bir
Arap işadamı Zeydi’nin ayakkabısının teki için 10 milyon dolar önermiş. Bunun
da adı keyiftir işte. Ve parası olmak böyle keyifli işleri yaptırmalı insana
arada bir. Tam burada asıl yazmak istediğim konuyu açmalıyım size. Şimdi efendim
düşündüm adam bir hareket yapıyor ve bu yüzyılın en iyi hareketi oluyor.
Üstelik doğru mu tam emin değilim Zeydi’nin fırlattığı ayakkabı Türk malı
çıkıyor. İşte tam burada bir kez daha düşünelim. Bush’a Çarşamba ayakkabısı
atmalı bir aklıevvel diye geçirdim içimden. Ve bu fikrimi Recep Abiye açtım.
‘Phuşta Çarşamba ayakkabısı atmalı bir
aklıevvel ya da bu kızı alamazsam yüzümde şirpençe çıkar’ başlıklı bir yazı
yazmalıyım ağabey dedim. Ökçesine basılmış bir Çarşamba ayakkabısı, alnının tam
ortasına ‘çaaat’ diye, ‘düşünsene bir ağabey’ dedim. Süper olurdu. Üstelik ille
bir gazeteci atacaksa, bu şartsa, bu Recep Yazgan’dan başkası olmamalı dedim.
‘Ohannes burger’ dedi Recep abi. Yaz dedi. ‘Biri feda edilecekse, et beni, bu
şehir için canımı veririm’ dedi. Hem düşünsene bir abi dedim Samsun’un
Çarşamba’nın itibarı olur. Bütün dünya Samsun’dan Çarşamba’dan bahseder. Belki
bizim iş adamlarımızdan biri şehrimizin adını duyurduğun için seni alnından
öper. Gazeteciler Cemiyeti sana gazeteci şeysi verir. Çarşamba spor’a fahri
başkan filan olursun. Ne bileyim Ayakkabıcılar Odası genel kurulda seni onur
konuğu olarak konuşturur. Tekstilin kara denizdeki kalbi Samsun’da Recep Yazgan
tişörtleri filan üretilir. Tüm dünya seni giyinir. Tanıdığım tek Çarşambalı iyi
gazeteci sensin abi dedim. ‘La ben Çarşambalı değilim, karıştırma olum’ dedi.
‘Kardeşim nerden çıkıyor bunlar’. Bir hayırlı iş için olsan, diyorum. ‘Ha
gerekirse tamam oluruz da Çarşambalı’ diyor. ‘Olur, kurgu iyi’ diyor. Bütün bir
dünya basını seni yazıyor. Herkes eylemlerde ellerinde Çarşamba ayakkabıları
‘Hepimiz Recebiz Hepimiz Çarşambalı’ sloganları. ‘Eyvallah da bu iş reklâm için
değil eylem için olmalı’ diyor Recep abi. Ne demek istediğini anlamıyorum. Hem
diyorum şehrimizin pazarlanması, ne bilim imajı, şu senin iki de bir yazdığın
Amazon yazılarından da kurtuluruz diyorum. Düşün bir diyorum. ‘Mitolojiden,
hurafeden, masallardan bilim türetiyorlar ve inanmamızı istiyor’ diyorsun habire. Amazon pidesi yerine düşün
bir, amazon ekmeği, amazon center, devasa amazon heykelleri yerine kendini
düşün bir diyorum. Recep Ekmeği, Recep Pidesi, Recep Center, devasa Recep heykeli. Sen evet ‘heykeli
dikilecek adamsın’ diyorum. Sen safsata değil gerçeksin, ben şahidim diyorum.
‘Haklısın galiba’ diyor tek kelimeyle haklısın. ‘Öyleyim’ diyor.
Gelelim ikinci konuya. Yukarıdaki konuyu uzattım
evet. Bunu bilinçli mi yaptım, sanmam.
Efendiler mevzu özetle şudur. İkinci mevzu yani.
Bir süredir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz kalmalı mı
gitmeli mi? Başbakan Yusuf Bey’i tekrar aday gösterecek mi göstermeyecek
mi? Herkes bir sürü şey yazıp çiziyor.
Ayıp oluyor. Eli kalem tutan saçma sapan ileri geri ha habam karalayıp duruyor.
Yazımın başlığının altında bir epigraf verdim, lütfen dikkat edin şiire.
Siyasetle işi olmayan bir adam olarak dışarıdan konuşuyorum. Bu kentin ihtiyacı
olan şiirdir. Ve bu şiiri yazacak bir tek isim vardır. O da Tayyip Bey’dir.
Yusuf Ziya Bey’le ilgili hiçbir sorunum yoktur. Yerine adamakıllı biri aday
gösterilmedikten sonra bence göreve devam etmelidir. Ama eğer yerine başka biri
tercih edilecekse de bu Suna Vidinli’den başkası olmamalıdır. Vizyon
eleştirilerine maruz olan Yusuf Ziya Bey’in boşluğunu ancak bu şehrin kızı Suna
Vidinli doldurabilir. Yeterli vizyonu vardır bu kızımızın. Ve imaj gibi bir sorunu yoktur da . Başbakan
bunu görmelidir. Suna kızımız yanına iki sağlam yardımcı verilirse Büyükşehir’e
Başkan olabilir. ‘Suna Büyükşehir Olsun’ diye bir yazı yazmıştım bir vakitler
Denge Gazetesinde. Aynı şeyleri tekrarlamanın gereği yoktur. Başbakan bu güzel
gözlü kızımızı aday göstermeli ve tüm gözleri şaşı etmelidir. Amazonsa Suna
Vidinli amazon kadını imajının da üstünde bir imajdır bu kent için. Samsun
yüzyılının bu en iyi hareketini yapmalıdır Başbakan... Değilse sağa sola bakmanın gereği yoktur.
Yusuf Bey’le bu şehir ülfete devam etmelidir. Bu budur!
21.12.2008
/Nevzat ONMUŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder