Kirazlık
Yılını tam olarak
hatırlamıyorum ama 1995-96 yılları olmalı. Taşocaklarında sık sık patlatılan
dinamitlerden muzdarip olan Asaraağaç Köyü TEKSOY’un görev alanına girer. Köye
haber salar; “Filan gün falanca saatte köyünüze geliyorum, herkes köy
meydanında toplanıp beni karşılamak için hazır beklesin” der. E, köylü bunlar.
Tarla, tabak işleri var. Teksoy göreve gelecek diye onca işi gücü bırakıp ta
bekleşecek halleri yok ya! “O gelince biz de geliriz” diye köy meydanında
bekleşmek yerine günlük işlerinin peşinden koşmaktadırlar.
Ekibiyle köye vasıl
olan Teksoy, meydanda kendisini bekleyen 5-10 kişilik karşılama ekibini görünce
“Ben bu kadarcık adamla çekim yapamam” deyip ayağının tozuyla geri döner.
Giderken de dönüp seslenir; “Köylüyü toplayın bana öyle haber verin. En az 30
kişi istiyorum” der ve bölgedeki bir başka görev alanına gitmek üzere yola
koyulur.
Uzatmayalım. Araya
girilir, köylüye caminin hoparlöründen (Aslı Fransızca, Haut-parleurun) anons
yapılır; “Dikkat dikkat. Sayın Asarağaç köyü sakinleri. Televizyon çekimi için
Teksoy köyümüze gelmiştir. Her haneden bir kişinin çekimlere katılmak üzere
Caminin yanına gelmesi…” Bizim köylümüz saftır yani katışıksız, sade, iyi
niyetli, temiz karakterli, güzel düşünceli… işi gücü bırakıp koşup gelirler… Gerek
çağrıya uymak için gerek televizyona çıkmak için…
Televizyon… Özellikle
bizim Türk Televizyonculuğumuz abartı, şaşaa, patırtı, kütürtü, şamata, aşk,
ihtiras, kavga, kan ve silahla bezenmiş programlar sayesinde ayakta
durabilmektedirler. Bu proğramın da izlenebilmesi için mizansene ihtiyaç
vardır. Senaryomuz da hazırdır.
Şöyle ki; “Aşağıdaki
taşocağında dinamit patlatılmak üzeredir. Patlamanın yaratacağı deprem kuşkusu
üzerine köylüler evlerini terk etmişler, açık alanda patlatılma anını
beklemektedirler. Dinamitler patlatılır ve kafalarını ellerinin arasına alan
köylüler anında yere yatarak siper alacaklardır.”
Öyle ya fırlayan kaya
parçacıkları kafalarına mafalarına gelebilir maazallah. Her ne kadar ocaklar
köye göre Asarağaç Tepesinin öbür yakasında ve deniz kenarında olmasına rağmen
bu tedbirin alınması çok iyi düşünülmüş, akıllara durgunluk verici ince bir
zeka ürünü bir senaryo idi.
Gerek dizi filmlerde
ve gerekse sinema filmlerinde izlediğimiz 30 saniyelik bir görüntü için
saatlerce hatta günlerce çekip yapıldığını hepimiz biliriz. Yani bir kerecik
çekmeyle iş bitmez. Aktör rolün hakkını tam veremez, film hatası olur, kamera
titrer, araya kedi girer, kameraya meraklı bir çocuk gelip melül melül bakar,
meraklı bir amca “yigenim n’oluyo burda” diye sorar ve sair sebeplerle çekim
tekrarlanır da tekrarlanır. Aynısı olmasa da köyümüzde de ilgili çekim
esnasında “sen iyi yatmadın, sen erken yattın, sen geç kaldın, sen güldün, sen
iyi korkmadın…” gibi sebeplerle birkaç kez görüntü alma işi tekrarlanırken
köyün erkekleri bir kez daha askerlik günlerini canlı canlı yaşamış olurlar.
Neyse ki artık ne
taşocaklarında dinamit patlatılıyor ne de Teksoy görevde. Asarağaç köylüleri
günlük işlerinin peşinde normal yaşamlarını sürdürmektedirler.
/Çetin KOŞAR
31 Mayıs 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder