24 Eylül 2015 Perşembe

Kürt, Türk, Arap, Çerkes, Kızılot Köyünde Bayram Namazında

Senede iki kez camiye giderim,-eşimin her bayram sabahı ağlayarak "toplumdan aykırı düşmeyelim" ricalarına dayanamadığımdan oğullarımı alıp köy camisindeki yerimi alırım.

Bu sabah bayram namazında camimiz her zamankinden kalabalık bir cemaat ile dolu idi, fındık toplamak için gelen Kürtler ve yurtlarından mecburi hicret etmek zorunda kalan Suriyeli Arap kardeşlerimiz.

Biz köy halkı olarak 1864 yılında Kuzey Kafkasya’dan sürgün edilmiş Çerkezleriz. Yani Suriyeli Arapların bugün yaşadıkları travmanın katmerlisini 150 yıl önce yaşamış insanların üçüncü kuşak torunlarıyız, genlerimizdeki soykırımla karışık zorunlu Hicretin kromozomları hala durmakta. Önceki bayram namazlarından farklı bir bayram namazı kılacağımızın heyecanı ile camideki yerime yöneldim,

Çerkes xhabzesi (görenek) gereği bizim camide hiyeraşik bir saf tutma düzeni vardır, öyle her önüne gelen yerde saf tutmak haynep (ayıp) tir. Benim yılda iki kez gelmeme rağmen camideki yerim bellidir -sol ön cenahta üçüncü sıranın duvar dibi klimanın hemen altına denk düşer, es kaza o bayram namazına gelememişsem bile yerim boş kalır (bu belki bana olan saygıdan, büyük olasılıkla da mecburi gelişlerimdeki günahların es kaza münkir meleklerince kendilerine yazılması korkusunda olan hemşerilerimin köylü kurnazlığındandır).

Bu sabah her zamankinden farklı bir saf tutma olayı yaşadık aslında onu paylaşmak için oturmuştum klavye başına ama yine "gameti uzattım" Çerkes, kürt, Türk(eniştelerimizin kahir ekserisi Türk’tür) ve mülteci Suriyeli Arap’lardan oluşan ilginç, ilginç olduğu kadar hoş bir cemaat mozayiği oluşmuştu, bu curcunada bizim önceki saf tutuşlarımızda birbirine karıştı, Bilinçli olduğuna ihtimal vermiyorum gayri ihtiyari –ya da bilinç altının izdüşümü olarak köyün Çerkeş ahalisi caminin sağ tarafında saf tuttu, Türk enişteler her zamanki gibi Çerkezlerin en arka sırasında saflaştılar, Kürt konuklarımız kendilerini biraz daha "BİZDEN" saydıklarından olsa gerek sol cenahta saf tuttular, Suriyeli Araplar ise çoğu perişan kılıklı Kürtlerin arkasında çıkış kapısının hemen önünde kümeleştiler.

Ben her zamanki yerine yöneldim Arapların arasından ilerleyerek görünüş itibari ile -pek Müslüman benzemediğimden olsa gerek- kendilerinden olmadığımı gören Araplar ve Kürtler aralarında saf tutmamdan çok hoşnut olduklarını hissettirdiler bana göz işaretleri ile birbirlerine beni göstererek.

Bu saf tutuş beni oldukça duygulandırdı, tanrının evi olmasına rağmen insanların bu kutsal saydıkları mekânda bile "sahiplenme" egolarının esiri olmuşlardı.

Namaz sonrası köy geleneğimizdir cami avlusunda xhabzemizce hiyerarşik sıralanıp bayramlaşırız. Bu seferde yine öyle yaptık ama hiç kimse çıkıp Kürt ve Arap cemaati bayramlaşma saflarına davet etmedi, biçare dostlarımız melül melül bakışıyorlardı. Aykırılık ruhuma işlemiş ya bu durumlarda damarlarımdaki Soylu Şapsığ ŞPAŞİGO KITIJ SMAYLL'ın mirası anarşit damarım kabardı cemaatın önüne geçip gençlik yıllarımdan içimde kalmış "ajitasyonlardan" birini yaptım, sanırım camide imamın bayram hutbesinden etkili oldu, Çerkez, Türk, Kürt, Arap tüm Müslümanlar olarak kucaklaşıp ağlaşarak birbirimize sarıldık. En son imamla kucaklaşıp bayramlaşırken kulağıma eğilip "hoca yine komünistliği gösterdin, ama hiç de fena olmadı Allah için" diye fısıldadı. Komünist olmaktan her zaman onur duymuşumdur. "Müslümanlar kardeştir" hadisinin Marksist tezahürü olan "Dünya halkları kardeştir "şiarını hayata geçirmenin gönül rahatlığı ile eve döndüm.

/Cemil BİÇER
24.09.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder