19 Aralık 2006 Salı

Sana Geldim


Anakara’nın bir türlü alışamadığım otoriter ukalalığından da senin merhametsiz kucağına sığındım Samsun.. Sen benim karşılıksız sevgilimdin ve hep öyle kalacaksın. Hiç beni sevmedin, sevemedin nedense..

Seni aldattığım şehirlerin sayısını çoktan unuttum. Senden alamadığım, bulamadığım sevgiyi ve aşkı başka şehirlerin koynunda aradım. Ne ki, seni sevemeyen, sevmesini beceremeyen bir Samsunlu, başka şehirleri nasıl sevsin. Gittim işte. Bazen bıçak sırtı yaşamaktan bıkıp usandığım için kaçtım gittim. Bazen de güneş burada kapalıysa başka yerlerde mutlaka açıktır düşüncesiyle gittim. Ama seni terk etmenin ıstırabı hiç peşimi bırakmadı. Yaşadığım yerlere sensizlik tarif edilemez bir sızı olarak peşimden geldi. Kaçamadım senden. Gitme deseydin bana, gitme deseydin bir kerecik. Gitmezdim elbette. Ama hayır, yanında olsam yüzüme bile bakmayacaktın biliyorum. Ben senden uzaktayken seni daha fazla özlediğimi fark ettim böylece. Her gidişimde; bir gün, ağır yaralı, ordusunu kaybetmiş bir asker gibi döneceğimi bile bile gittim. Hiç, ama hiç gitmek istemedim, ayrılmak istemedim senden… Hiç ama hiç dönmek, gelmek istemedim sana… Dönüşümde yüreğime muska gibi taktığım bir Yusuf Hayaloğlu şarkısının bile farkına varmadın;  “Yağmurlar içinden ıslandım geldim. Bir kuru değneğe yaslandım geldim. Sıcacık çorbana muhtacım inan, ölümlerden geçtim uslandım geldim.”

Ben geldiğimde sen uyuyordun Samsun. Karlar yağıyordu üzerine. Tren sesleri geliyordu uzak ıssızlarından.. Bir köpek burnundan sıcak nefesler çıkararak geçip gidiyordu yanı başımdan.. Ağır bir uyku gibi bilinçaltıma yerleşmiş siren sesleri, tren seslerine karışıp gidiyordu. Ben sana geliyordum, karşılıksız bir aşkı yaşayan yeni yetmeler gibi…

Gittiğim her şehirde seni yaşadım: Eskişehir’in birbirinin aynı caddelerinde kaybolduğumda sen vardın aklımda.. Mimar Cevat Ülger’in Camiine bakarken Büyük Cami’ni özlüyordum orada… İstanbul’un gecekondu mahallelerinde, kömür karası havayı çekerken ciğerlerime bir Kısa Samsun öksürüğü ile boğuluyordum. Çeliktepe’nin yokuşlarını tırmanırken birazdan Mecidiyeköy yerine senin siluetin çıkacak diye sabırsızlanıyordum. Ya da Kütahya’nın Kalesi’nden seyrettiğim sendin başkası değil. Ya da Trabzon’un dar ve yorgun ara sokaklarında gezinirken, sen vardın içimde, ruhumda, bir o kadar yorgun ve ümitsiz ve karamsar… Ya da Ordu’nun soğuk kış günlerinde sahilinde attığım voltaların hemen yanı başında da sen vardın. Sen hep varsın bende. Senden ancak ölünce kurtulacağımı anladım ben.

Anakara’nın bir türlü alışamadığım otoriter ukalalığından da senin merhametsiz kucağına sığındım Samsun.. Sen benim karşılıksız sevgilimdin ve hep öyle kalacaksın. Hiç beni sevmedin, sevemedin nedense..

Konya’dan bile sana geldim ben, çıkarken gitme der gibiydi Mevlana Türbesi, Alaattin Tepesi…Sen de bana böyle seslenseydin, çağırsaydın.. Çağırsaydın beni bir kere.

Biliyor musun şimdi kim bilir kaç evladın gurbetin soğuk, bekar odalarında senin hasretinle kavruluyor. Uykusuz gecelerinde Samsun’un Meydanı, Saathanesi, ya da ne bileyim hırçın Karadeniz’i diye başlayarak, anlatarak bir sağa, bir sola dönüp duruyorlar. Uyuyamıyorlar. Sen bize sahip çıkmadın Samsun, kaybolduk biz. Geleceğimizi ve hayallerimizi başka şehirlerde bitirerek, yitirerek, harcayarak döndük sana. Biz senin soğuk, taş kadar soğuk yüzüne hasret, sen bizim hayallerimizi hiç ciddiye almadın Samsun.

Artık kovsan da, istemesen de beni gitmiyorum, gidemiyorum. Ölüm yaklaştığında mezarlığa doğru yola çıkan filler gibi burada senin toprağına gömülmeyi bekliyorum. Hayallerini yaşayamamış ve geleceği elinden alınmış olarak geldim sana.

Ama sen hala eski Samsun’sun. Hala sahip çıkmıyorsun seni yaşayanlara, sende yaşayanlara.. Meydan’da, yani tam kalbinde bir tinerci eski Tekel Binası’ndan sana bağırıyor, nara atıyor, duymuyorsun. Elindeki bıçak ile kendi bedenini değil; seni parçalıyor, seni bırakıyor boşluğa. Seni İntihar ediyor. Okul çocukları birbirlerini değil, seni öldürüyorlar mahalle aralarında. Hiç umurunda değil.

Senin için doğuyor bu güneş ve senin üzerinde dolaşıyor bu martılar. Karadeniz sana aşkını anlatmak için bu kadar hırçın. O da benim gibi karşılıksız sevmelerin yorgunu. Yağmur senin vefasızlığına yağıyor Samsun.

19.12.2006
/Recep Yazgan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder