Ülkelerin yeraltı ve yerüstü
zenginlikleri vardır; madenleri, enerji kaynakları, toprakları, suları, güneşi,
denizi gibi. Bir de beşerî sermayesi vardır; iyi yetişmiş ve nitelikli insan
gücü gibi.
Bir ülke ne kadar yeraltı ve yerüstü
zenginliğine sahip olursa olsun onu işleyecek, mamul ve mahsule dönüştürecek
yetişmiş insan gücü (bilim insanı, teknisyeni, mühendisi) yoksa o ülkenin
kalkınması ve gelişmesi mümkün değildir. Bir kısım petrol ve değerli maden
zengini Arap ve Afrika ülkeleri gibi.
Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri kıt
olsa da yetişmiş insan gücü olan ülkeler ise dışarıdan aldıkları hammaddeyi
işleyerek hem kendi ihtiyaçlarını karşılayabilirler hem de ihracat yaparak
zenginliklerine zenginlik katabilirler; Batı Avrupa ülkeleri ve Japonya gibi.
Hele hele, Steve Jobs ya da Bill Gates gibi zekâ ve becerileriyle tek başlarına
ülkelerine yüz milyarlarca dolar kazandıran dehaları dikkate alırsak beşerî
sermayenin önemi daha net görülecektir.
Girizgahtan anlaşılacağı üzere ülkeler
ne kadar yeraltı ve yerüstü zenginliğe sahip olurlarsa olsunlar, günümüz
dünyasında yetişmiş insan gücünün, yani beşerî sermayenin önemi tartışılmaz.
Osmanlının yükselme dönemine
baktığımızda beşerî sermayeye verilen önem hemen dikkati çekmektedir. Bizzat
Fatih Sultan Mehmet’in Orta Asya’dan bilim insanı Ali Kuşçu’yu, Bizans’tan
Macar asıllı mühendis Urban’ı transfer etmesi buna örnektir.
Atalarımız dünyanın neresinde olursa
olsun yetişmiş insan gücünü bulup transfer etmekle kalmamıştır. Onlar sadece
kendi toprakları üzerinde değil, komşu topraklardan bile zeki, akıllı çocukları
bulup, İstanbul’a getirip eğiterek bunlardan faydalanma hususunda bugün bile
dünyaya parmak ısırtan bir sistemi kurup geliştirmişlerdir. Geçmişte eşine az
rastlanır bu uygulamanın adı “Devşirme Sistemi”dir.
İşe yarayacağı düşünülen, gelecek
vadeden çocukları al, eğit, yönetici, bilim insanı yap, ülkeye hizmet etsinler.
Devlet hizmetinde başarı gösterdikçe taltif et, yükselt. Başarısız olduklarında
yerlerine iyilerini tayin et, ihanetleri görüldüğünde ise azlet.
Devşirme sistemi hakkındaki bilgilere
internet ortamından kolayca ulaşmak mümkün olduğundan konunun ayrıntısına
girmeyeceğim. Bu makalede dikkat çekmeye çalıştığımız husus; “devşirme
sisteminin bugün dünyada bütün hızı ile devam ettiği, fakat bundan artık biz
değil, gelişmiş Batılı ülkelerin faydalanmakta olduğu gerçeği”dir.
Başta ABD olmak üzere, gelişmiş
ülkeler yetişmiş insan gücümüzü (yetişmelerinde hiçbir masrafa girmeden) var
güçleriyle devşiriyorlar. Gelecek vadeden zeki ve akıllı çocuklarımızı alıp
gidiyorlar. Osmanlı gibi, ülke ülke dolaşmalarına bile gerek yok, öyle bir
sistem kurmuşlar ki, bizzat biz elimizle teslim ediyoruz. Nasıl mı?
Malum olduğu üzere, devşirme amacıyla
Balkanları dolaşan Osmanlı askerlerine Sırplar, Rumlar ve diğer nice milletler
çocuklarını seve seve teslim ederlermiş. Bunları tarih kitaplarında okuyunca
“olur mu öyle şey, niye çocuklarını düşmanları olan Osmanlıya teslim etsinler
ki” diye siz de benim gibi inanmak istememiş olabilirsiniz. Bugün yabancı
kolejlerin sınavlarına girmek ve o okullara kabul edilmek, ya da yurtdışında
bir okulda burslu ya da burssuz okuyabilmek için neler verdiğimizi, kaç takla
attığımızı bir düşünün bakalım, fark var mı? Üstelik Osmanlı sisteminde paşa
olmak, vezir ve sadrazam olmak, padişaha damat olmak vardı. Peki bugün bizler
çocuklarımızı teslim ederken, üstüne para ve bütün servetimizi vermeyi taahhüt
ederken beklentimiz ne?
Önce yüksek lisans ya da doktora
yapmaya gönderdiğimiz genç bilim insanlarımızın büyük kısmını kaybettik.
Ardından üniversite sınavlarında ilk 1000’e girenleri kaptırmaya başladık.
Şimdi ortaöğretim kurumları sınavlarında dereceye girenleri kaptırıyoruz.
Bununla kalınsa yine iyi. Daha ilkokul sıralarındayken çeşitli kurum ve
kuruluşlar bedava ders ve dershane, parasız eğitim, burs ve proje maskesi
altında okullarımızı ziyaret ediyorlar, uyduruk sınavlar yapıp tespit ettikleri
çocukları kamplara alıyorlar. Öyle şeyler vadediyorlar ki; “çocuklarınız iyi
bir tatil yapacak, yabancı dil öğrenecekler, çok güzel zaman geçirecekler…”.
Zehiri altın tasta sunuyorlar. Aileler bilinçli değilse bu güzel teklife hayır
demeleri ne mümkün.
Bu değirmene bilerek ya da bilmeyerek
su taşıyan ailelerin beklentileri ne? “Biz sürünüyoruz, aman çocuklarımız
kendilerini kurtarsın”. Böylece artık “bize değil, düşmanlarımıza hizmet eden,
devşirme sistemi”nin taşları döşenmeye başlıyor.
Kimden, neden kurtulacaklar, aileler
göz göre göre biricik evlatlarını bu sisteme nasıl ve niçin kurban ediyorlar?
Ömürlerinin son zamanlarında bile yanlarında olmayacaklarını göre göre
çocuklarının taa Amerikalara gidip oralara yerleşmelerine, yabancılarla
evlenmelerine nasıl razı oluyorlar? Bu ülke için bunun ne kadar büyük bir kayıp
olduğunu görmeden ve düşünmeden, vatanları ve kendileri adına bu kayıpları
nasıl büyük bir gururla içlerine sindirebiliyorlar? Biz bu işin neresindeyiz,
devlet ve kurumlar neresinde?
(“Devşirenler”, “Devşirilenler” ve
“Devşirilmişlerin Devşirme Çabaları” ile
devam edecek).
/Cevdet
YILMAZ
01 Şubat 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder