7 Ocak 2012 Cumartesi

İlkel Bir Aidiyetin Sloganları

Yaşam, öylesine geçip giden günlerin, birbirini takip ederek oluşturduğu bir zaman yumağından örülmüş, örneksiz, ilmeksiz, desensiz, şekilsiz ve renksiz bir hırka değildir üzerimizde duran. Şüphesiz hayatımızda böyle renksiz ve desensiz anlar vardır. Bize ait olan, bizi biz yapan unsurların birinden veya birkaçından mahrum olduğumuz anlardır onlar. Ailemiz, mahallemiz, yaşadığımız şehir, ülkemiz, eşimiz dostumuz, arkadaşlarımız sosyal aidiyetlerimizi oluşturur. Mensup olduğumuz din, etrafında kümelendiğimiz fikirler, sahip olduğumuz inançlar, ecdadımızdan tevarüs eden eserler ve adına medeniyet denilen soyut ve somut mirasın tümü dini ve kültürel aidiyetlerimizdir.

Sosyal aidiyetlerimizden yoksun olmamız ya da yanlış aidiyetler kurmamız kişisel olarak mutsuz eder bizleri. Desensiz ve renksiz hayatlarımız olur. Bu durum, toplumun geneline şamil olmaz çoğu zaman ve diğer üyelerin desteğiyle giderilebilir, geçici bir durumdur. Ancak aidiyet sorunu, dini ve/veya kültürel mirasla ilgili ise, toplumun tümünü etkileyeceğinden sosyal hayatın kendisine münhasır desenlerini ve renklerini tahrip edici olacaktır. Toplumun dini aidiyetinde olan bir sorun, o toplumun birliği ve dirliği için ciddi bir tehlikedir. Aynı dine mensup olan ama farklı yorumları ve anlayışları bayraklaştıran kişilerden müteşekkil bir toplum, farklı dinlere mensup olduğu halde bir arada yaşayabilen topluluklardan daha şanssızdır. Çünkü “bana göre böyledir” tavrı inanç haline dönüşünce toplum ayrışmaya başlamıştır.

Şehirlerin de aidiyetleri vardır. İçinde yaşayan insanların aidiyetleriyle şehrin aidiyeti doğal olarak aynı olmalıdır. Bu bağlamda Samsun nereye aittir? Bu konuda teorik ve bir türlü bitmeyen tartışmalara girme hevesinde değilim. Ancak şehirde yaşayan insanların kendi aidiyetlerini belirlerken başvuracakları referanslar, bir başka aidiyete tepki olarak belirlendiğinde kendileri olmaktan, onlara ait olmaktan çıkmış olmuyor mu? “Burası her yer değil Şehri Samsun” ifadesi bize şehrin hangi tarihi ve kültürel kökleriyle ilgili çağrışımlar yapıyor dersiniz.

Ama hemen herkes başka bir ilkel sloganı anımsayabiliyor. “Bize her yer Trabzon” Şehrine sahip çıktığını sanarak üretmiş olduğun bir slogan sana başka bir şehri hatırlatıyorsa, bir sorunla karşı karşıyasın demektir. Bütün bu ilkel sloganlara ve karşı üretimlere gerek yok bu çağda. Küresel kimlikten, dünya vatandaşlığından bahisle kendini ortaya koymalısın ki; Japonya’dan kalkıp Van’a gelen, tanımadığı, hiç görmediği, dili ayrı, kültürü ayrı Miyazaki’nin, enkaz altında kalmış bir insanı çıkarma çabasını ve bu topraklarda enkaz altında kalmasını anlayabilesin ve o ilkel ve bir o kadar tehlikeli karşı sloganlardan kurtulabilesin.

Şehrin desenini ve çağdaşlığını belirleyen bir başka tasarruf ta; bu şehri yönetenlerin yaptıklarıdır. Bu iş biraz, yaşadığınız topluma ve onun değerlerine saygı duyma işidir. Hiçbir gerçekliği olmayan. Ne bilimsel ne de tarihi belgelere ve bulgulara dayanmayan, tamamen Yunan mitolojilerinin çağ dışı örneklerinden yola çıkarak Samsuna desen olarak “Amazonları” layık görmek, en hafifinden bu şehre ve bu şehirde yaşayan bilim insanlarına ve Müslüman halka saygısızlıktır.

Bu şehirde beş vakit minaresinden azan okunan “Büyük Camii” nin karşısındaki raylı sistem durağına “Opera” durağı ismini vermek, bu şehrin nereye ve neye ait kılınmak istendiği konusunu, hep gündemde tutacaktır. Olmayan bir kültürü bu şehre desen haline getirmek ve bunu yaparken şehrin aidiyetleriyle oynamak bu toplumun ve şehrin geleceğine ipotek koymaktır. Biraz saygı ile bu doku uyuşmazlığı giderilebilir. Tarihe saygı. Üniversitede bu işin ilmini yapan bilim insanlarına saygı. Bu şehirde yaşayan insanların değerlerine saygı. Geçmişe ve tarihe saygı. “Bir bilene sorun” düsturuna saygı.  

07 Ocak 2012
/İbrahim ÖZBİLGİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder