2 Şubat 2011 Çarşamba

Rafet’in Hikâyesi

Bilenler bilir veya dikkat edenler hemen hatırlayacaklardır. Samsunun mozaik yapılanması içinde Alucralılar önemli yer tutar. Bu mazlum görüntülü sessiz yığın bulundukları yörenin özelliklerinden midir nedir bilinmez daima kenarda kalmaya çok fazla ortalıkta görünmemeye ve dikkat çekmemeye özen gösterirler. Ama ırk olarak birbirine bağlılıklarını cenazelerinde ve düğünlerindeki kalabalık gruplanmalarından hissedebilir ölen veya evlenenin zengin fakir olduğunu kesinlikle anlayamazsınız.

İşte Esma kadın da, Raif’le Alucra da evlenmiş orada doğurduğu Metin’le Münire’den sonra geçimin zorluğu ve hayatın zor şartları onları önce Termeye savurmuştur. Orada ki yoksul yaşam şartlarında Rafet ve bir kız çocuğu daha doğuran Esma, çareyi Samsuna göçmekte bulmuş Samsunda Tütün işçiliğine kendini attıktan sonra biraz nefes almıştır. Bu arada Raif’te inşaatlarda çalışmaya başlamış ama Esma hala doğurmaya devam etmiştir. Rahim, Turgut ve bir de kızları olunca çocuk sayısı burada yediye çıkmıştır. Erkek çocukların mutlaka okumasını arzu eden Ekiz’ler bu düşüncesinde oldukça başarılı olabilmiştir. Önce Metin, orta öğretimin ardından kendini İstanbul’a atmış Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisinde heykel eğitimi almaya başlayarak acımasız yıllarla ilk tanışan kişi olmuştur.

Ardından Rafet, Ortaokul ve Lise de kara kalem guvaş ve suluboya ile çokça oynayınca resim sevdasının ilk belirtileri ortaya çıkmıştır. Orta öğretimin bitiminde O’da İstanbul’a koşmuş Sanat arayışı onu Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümüne yönlendirmiştir. Başarılı olan ve sevilerek alınan resim eğitimi kabiliyetinin öne çıkmasını sağlamış ve birincilikle bitirmiştir Yüksek Öğrenimini.

Okulun bitiminde memuriyet dolayısıyla Erzurum’a gitmiş öğretmenlikte ancak bir yıl geçirebilmiştir. Sanata olan tutkusundan dolayı istifa etmiş tekrar İstanbul’a dönerek hem Resime hem de güzel sanatlar akademisinde eğitime yeniden başlamıştır.

Resim’e başlamasıyla kişilik değişimi de başlamış hem çılgınca üretmiş hem de bohem bir yaşam tarzına yönelmiştir Rafet. Kuzguncuğu mekân seçmiş, sanat camiasından bazı isimlerin ve Can Yücel’inde uğradığı mekânlarda işret meclisleri kurmaya başlamıştır. Oralarda topladığı sanat enerjisini bazen sanata bazen de ruh halinin verdiği fırtınayla kavgacı bir kimliğe büründürmüş, olur olmaz yerlerde önüne gelene sataşmıştır. Bu durum onun belki de ikinci adı olmuş Rafet Ekiz resimle özdeş olarak anılırken çılgın ressam imajını da hep hatırlatmıştır. Bazı dostları onun bu içi içine sığmayan yapısını tarif ederken 100-150 kişi içine dahi yalınayak dalarak, gözünü budaktan sakınmadığını ve kıyasıya kavga ettiğine hala söylemektedirler.

Yaşamının her safhasını resimle bütünleştiren bu enteresan tipin, sakin olduğu zamanlardaki ruh hali içince tamamen değişmekte adeta ikinci bir kimliğe bürünmektedir. Sanki çift yaradılışlıdır.  Evlenme ve ev kurma güdüsünü, yapmış olduğu resimlere aksettirmiş olmalı ki bazı eserlerinde cinsel tınıyı da ara sıra hissettirmiştir.

Büyük Türk Ressamı Fikret Muallâdan sonra ekspresyonist akımı (Dışavurumculuk) Rafet Ekiz sürdürmüştür, denmesi boşuna değildir. Rafet’in sanat kişiliğini anlatan basın ve sanat dünyasının eleştirmenleri bu mütevazı yapıdaki kişinin dünyanın her yerindeki resim galerilerinde, kendisine kolaylıkla yer bulabileceğini hala iftiharla anlatmaktadırlar.

Sanatın o ağır ve dayanılmaz hazzı içinde zaman zaman kapandığı stüdyodan günlerce çıkmamış doyasıya resim üretmiştir. Hayati fonksiyonlarını bile unutarak yediği ve içtiğini, tüm gereksinimlerini bir resim atölyesinde giderdiği günlerin sonunda müthiş bir üretkenlikle ortaya çıkmış bazen ağabeyi Metin Ekiz’le bazen de yalnız sergiler açmıştır. Kazanç ve para ikinci planda olmasına rağmen umduğundan çok kazandığı parayı savurup saçtığı da dostları tarafından hala hatırlanmaktadır. Belki biraz abartılı olarak söylenir ama bir sergi sonunda servet sahibi olduğu ama bir gecede tüm varlığını etrafındakilerle tükettiği esefle anlatılır.

Samsunlu olduğunu her fırsatta dile getirmesine ve baba evine de fırsat buldukça gidip gelmesine rağmen, kendi şehrinde bir sergi açmayı, O’na vefayı becerememiş eski yılların ve çocukluğunun çekingenliğini bir türlü yenememiştir. O zaman zaman çılgınlaşan, atak Rafet genelde bir kedi gibi sinmiş, hayatın sürprizlerini sadece Resim, Boyaları ve Çizgileriyle göğüslemeye gayret etmiştir.

2003 yılının sıcak bir temmuz günü hiç kimsenin sırrına eremediği bir gün olur. Rafet kiminle nerededir bilinmez, büyük bir ihtimalle içkilidir veya yalnızdır. Kimi özlemiştir kime gitmiştir. Bir trafik kazası yaşar. Cebindeki kimliğini dahi araştırmayıp bir morga atarlar onu. Tam 13 gün o soğuk taşın üzerinde yatar. Bu yatış, Atölyesinde evine gitmeyip resim yaparken ara verdiğindeki taşın üzerinde sabahladıklarına benzememektedir. Ölü bedenine ne tanıdık rast gelmiştir ne de bildik. Kimsesizler mezarlığına tam gömüleceği gün en küçük kardeşi ondan bir süredir ses çıkmadığını fark ederek arar ve onu soğuk taşlar üzerinde bulur.

Sonu da başındaki gibi garip olmuştur Rafet’in. Sessizce kayıp gitmiştir yaşamın içinden. Götürür onu Feriköy mezarlığına kardeşinin yanına gömerler. Ressam Rafet Ekiz artık yoktur.

Dünya çapında bir fırça, çok ünlü olmaya müsait bir Samsunlu en olgun çağında bu dünyadan geçip gitmiş geriye yaptığı rengârenk dünyası kalmıştır.

Geçen Haftaların birinde bir yerel gazetecimiz, gazetesindeki köşesinde Samsunun yetiştirdiği ünlülerin isimlerini sıralamıştı. Biraz övünçle bu sayının çoğaldığını görmek bu kentin insanlarının göğsünü kabartır muhakkak. İşte ben bu listenin sonuna yine onun kendi üslubunca Rafet Ekiz adını da sessizce ilave ediyorum.

İyi Haftalar.  
02.02.2011
/Sacit ACAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder