22 Şubat 2011 Salı

Saathane

Hiç unutmam, 50 yıl öncesinde rahmetli babam elimden tutarak, Kasaplar Arastasının sonlarındaki Acem Kasap’a götürürdü beni. Oraya gidişlerimizin tadını hala da hatırlarım. Saathane istikametindeki bu yol günün her saatinde müthiş bir yoğunlukta ve oldukça da kalabalık olurdu. Hele Ramazan ayında bakliyat, sebze, meyve, balık satanların tezgâhlarının önlerindeki kalabalık gruplanmalar, nostaljik bir özellik olarak günümüze kadar gelen bir çeşnidir. Sadece Kasaplar Arastasındaki bu yoğunluk değildir bölgenin özelliği. Hemen bu yol gibi, Saathane ye dikine inen ve esnaf kahvehanelerinin bulunduğu Namık Kemal Caddesi ise ayrı bir curcunadır. Civardaki bilumum çay ocaklarının bulunduğu bu güzergâh üzerindeki çayhaneler, gerek sahibinin adıyla anılmasıyla,  gerekse bulunduğu yapının özelliği ile önemli bir adres tespitidir. Mesela Asma Altı, mesela Zakirin Kahvesi gibi. Bu çay ocakları aslında günü birlik iş ve işçi arayanların buluştukları mekânlar olarak da hala kullanılmaktadır. Buralarda oturarak iş bekleyenler, kapı önlerinden dışarılara taşarak yeni ve günlük patronlarını günümüzde bile beklemektedirler.

Bu yol üzerinde yıllar yılı etraftaki asayişi temin eden bir karakol bulunurdu ki isminden zaten bu bölgeye ait oluşu hemen anlaşılır, bir merkez olma özelliğini hissettirirdi; Çarşı Karakolu. Adeta Meydanı geniş bir açı ile kontrol altına alarak asayişi takip eden bir polis noktasıydı. Yakın zamana kadar aynı binada bu hizmetini devam ettirdi. Bazen hırsızlık veya basit suçlardan karakola alınanların tutuklanmaları bile, dışarıdaki esnaf tarafından merakla takip edilirdi.

Üçüncü Saathane bağlantısı ise Bankalar Caddesidir. Bu yol adından da anlaşılacağı üzere zaten yoğunluk olarak Şehir Bankalarının bulunduğu cadde olup Büyük Camiye ulaşım güzergâhı olarak da kullanılır. Bu yolun diğer bir özelliği de Şehrin öteki Meydanlarına bağlantıyı temin etmeye hala devam etmesidir.

Saathane Meydanına, Cadde ve Sokak özelliğinde 10 Adet yol bağlanır. Şehrin günden güne gelişmesiyle bile değişikliğe uğramayan bu bağlantı organizması Kente ait bir “Tarih Atlası” özelliğini günümüze taşımıştır denebilir. Her yol en az 150 yıllık kronolojik birikimiyle hafızaların diriliğine emanet edilmiştir. Ki Tarihi geçmişi yaşatan sadece Binalar değildir. Şu anda Eski Telgraf hane Sokak, Patlıcan Pazarı Sokak, Çıkrıkçılar Sokak isimleriyle yaşamaya devam ederken kim bilir hangi kentsel geçmişi korumaya çalışmaktadırlar.  

   2000 li yılların başlarında İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihi İzmir Konak Meydanının kullanımına dair bir değişiklik fikrini ortaya koymuştu. Bu konunda bir yarışma açıldı. Bu fikir projesini Ersen Gürsel isimli bir Mimar kazandı.

Ersen bey, Yarışma Projesine başlamadan önce, Konak Meydanını panoramik olarak gören yüksekçe bir set üzerinden günlerce sahayı gözetlemişti. İnsanlar Meydana nasıl geliyorlar, nasıl kullanıyor, nasıl çıkıyorlar, alışkanlıkları nasıl? Meydanın hangi bölgesinde hangi saatlerde nasıl bir yoğunluk ve canlanma görünüyor, nasıl boşalıyor? Bu toplum hareketlerini nasıl ve nice bir yerlere kanalize etmek gerektiğini, projede nasıl değerlendirmeye almalıydı.  Çünkü bu alışkanlıklar yıllarca süren bir tünelden geçerek bu güne gelebilmişti, bu yüzden çok önemliydi.

Burada insanı ve insanın çevre kullanımını önemseyen, hatta Baş Aktör yapan proje diğer projelere göre çok verimli bulunarak öne geçti ve birincilik kazandı.

Şimdi Saathane Meydanı ve çevresinde, dini yapıları koruma altına alıp diğerlerini tırpanlayarak bir planlama yapılması düşünülüyor.  Burada yıllardır süren yol ve yaşam dokusunu hiçe saymak akıl karı bir anlayış olamaz. Böyle bir programın ve projenin alt yapısını tarihçiler, sosyologlar, kent bilimciler ve daha ve en önemlisi Samsun Yaşayanları kabul etmelidir. Böyle bir anlayışı projelendirmek de plancıların görevidir. Ama mutlaka bir yarışma sonrasında.

Fakat son birkaç yıldır çokça gündeme gelen Kentsel Yenilenme adı altında belirli amaçlara yönelik arsa ve kıymetli alan kazanmak için başvurulan yöntemlerin, güzelim Saathane için düşünülmesi vahim sonuçlara da yol açabilir. Sakın ha!

 Yoksa kuyuya atılan bir taşı çıkarmak,  bazen başkalarının başına kalmaktadır ki buna da yazık tan başka izahi bir kelime bulunmamaktadır. Yoksa bu Kent kimsenin tekelinde olmayıp, tüm yaşayanlarındır. Ayrıca Kent Yaşayanlarının da bu kent üzerinde bazı hakları olduğu da unutulmamalıdır.

 İyi Haftalar.
22.02.2011
/Sacit ACAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder