15 Ekim 2010 Cuma

Eski Sanayi...

Elimize aldığımız bir kutu; şehrimiz. Açıp  açıp baktığımız, içindeki boşluğu hayallerimizle doldurup şenlendirdiğimiz... Hayal ettikçe zenginleşen şehrimiz, memleketimiz… Ama taşımak zordur hayalleri, küçük bir kutuyu doldursalar bile… Pazar günü. Sokaklar tenha, insanlar sakin…
            
Eski garajların arkasındaki sanayi sitesini geziyorum... Kepenkler inmiş, atölyeler, mağazalar kapalı. Biraz garipsiyor insan, hüzünleniyor. Benim açımdan hüznün bir başka sebebi çocukluğumun sanayide geçmiş olmasından. Güzel günlerdi, hareketli, bereketli günler... Çalışan, üreten ve emeğin karşılığının alınabildiği günlerdi. Ustalar vardı, kalfalar vardı, çıraklar vardı. Öğle molasında çeyrek ekmek arası kaşar, gazoz şişesinde ayranla birlikte yenir, ustalardan gizli büfelerde sigara içilirdi.  Şimdi eşya yerli yerinde ama sahibi yok. Eski, yıkık dökük bir anıt gibi kalmış şehrin ortasında sanayi sitesi.

Daha dün Samsun'da yaşayan insanların emeklerini sergiledikleri ve ailelerini geçindirdikleri ekmek kapıları ha kapandı, ha kapanacak.

Ordu, Amasya, Çorum gibi illerden Samsun'a gelen işler biteli yıllar oldu. Adı geçen bu iller kendi sanayilerini, kendisini temsil edenlerin çabalarıyla geliştirirken Samsun giderek küçüldü, küçüldükçe göç veren, işsizlerin kahvehane köşelerinde zaman harcamak zorunda kaldıkları bir şehir oldu.

Bir iki dost kaldı. Zaman zaman işim olmasa da uğrayıp hal hatır soruyorum. İşlerin nasıl gittiğine dair sorduğum soruya aldığım yanıt hep aynı… Kirasını ödemekte zorlananlar bir yana, çay ocağına olan borcunu ödemekte bile zorlananlar var.

Her sabah bir umutla açılan kepenklerden bahsetmek artık mümkün değil... Konuştuğum herkesin aklında asgari ücretle bile olsa birisinin yanında çalışabilmek düşüncesi var. Hoş bu saatten sonra başka birinin eline bakmak zor geliyor ama en azından sigortam ödenir, sağlık güvencem olur diye düşünüyorlar. Burada mücadele eden insanlar için en önemli sorun bir sağlık güvencelerinin olmaması, çünkü pek çoğu sigorta primini aylardır ödeyememiş. Bu insanların başlarına bir iş kazası gelse kendilerinin, ailelerinin ve çocuklarının yaşayacağı sıkıntıyı anlatmak mümkün değil...
Her şey nasıl bu hale geldi diye düşündüğümde ise zamana ayak uyduramayan bir düzenin sonuçlarını görüyorum karşımda.
            
Gerçek böyle ama bu insanlar zanaatlarının,  emeklerinin bir gün karınlarını bile doyurmayacağını nereden bilebilirlerdi ki…
Kim onları uyardı ki?
Kim onları aydınlattı ki?
Kim onlara yol gösterdi ki?
Kim onlardan aldığı gücü onlar için kullandı ki?

Havalar giderek soğuyor. Yarın sanayi sitelerinde yeni bir gün daha başlayacak. Yağ sobasında nasır tutmuş ellerini ısıtmaya çalışan emekçilerin gözleri kapıda bir ekmek parası arayacak. Kalp atışları yavaşlamış, soluk almakta güçlük çeken bir insan ordusu var Samsun'daki sanayi sitelerinde. Ve bugün onlara "iyi olacaksınız" demek yetmiyor artık.

15.10.2010
/Dr Murat ERKAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder