Konumuz Karadeniz Sahil Yolu güzergâhı
ile ilgili. (Samsun kısmını atlayarak) Ünye’den başlayıp Hopa’ya kadar yaklaşık
500 km uzunluğundaki çizgisel şehre SAMSA, yine (Samsun’dan Sarp’a gidiş
istikametinde sağ taraftaki) büyük ölçüde apartmanlardan oluşan beton bloğa da
LAZ SEDDİ adını verdim.
Samsa’yı sonraya bırakıp, bugün “Laz
Seddi”nden bahsedelim.
İsim nereden geliyor derseniz? Şöyle
ki; 1986’da öğretmen olarak Sivas’a gittiğimde oradaki arkadaşlar (Sinoplu
olduğumu söylememe rağmen) bana “aha, bir Laz öğretmen daha geldi” dediler. Biz
Sinoplulara göre kültürel anlamda Lazlar taaa Rize’nin doğusunda Arhavi, Pazar,
Hopa civarında olsalar da, meğer İç Anadolu’ya göre Karadeniz’den gelen herkes
Laz kabul ediliyormuş. Bu durumda söz konusu bu seddi kim inşa etti? Karadenizliler. (Karadenizli kim? İç
Anadolu’dakilere göre Lazlar). Böylece biz de (Çin Seddi’ne nazire olsun 3
harfi geçmesin, biraz espri biraz da akılda kalsın diye) bu ucube görüntünün
adını “Laz Seddi” koyduk.
Şimdi Laz Seddine dönelim. Samsun’dan
Trabzon istikametine gidenlerin malumu olduğu üzere, yolculukları esnasında sağ
tarafa baktıklarında, Terme’den sonra Çarşamba Ovası bitip de karayolu sahile
vurduğunda, yaklaşık Ünye civarından başlayarak Hopa’ya kadar (birkaç yıla
kalmaz, aradaki boşluklar da dolduğunda) yüzlerce kilometre uzunluğunda
kesintisiz beton bir blokla karşı karşıyayız.
Bu set eskiden yoktu. (1950
sonrasından bahsediyorum). Karadeniz Sahil Yolu ise (bugünkü bölünmüş haliyle
olmasa da) yine vardı. Bu yol boyunca; yaylalardan doğan akarsuların
Karadeniz’e ulaştıkları ve azmak adı verilen küçük deltalar üzerinde bazı şehir
ve kasabalar yer alıyordu. Az çok gelişmiş olanlarının il ve ilçe merkezlerini
oluşturduğu bu yerleşmeler biraz doğu-batı, biraz da akarsu boyunca güneye
doğru giriyor, (Ordu, Giresun, Trabzon, Rize gibi il merkezlerini hariç
tutarsak), hemen hepsi az nüfuslu küçük kasabalardan meydana geliyordu.
Bu yerleşim birimlerinin aralarında,
yol boyunca (tek tük evlerden oluşan, yeşillikler içinde kaybolan dağınık
yerleşmeleri saymazsak) kilometrelerce boş alan vardı. İç Anadolu’dan,
Marmara’dan sair yerlerden gelenler veya aynı güzergâh üzerinden bölge dışına
çıkanlar, gittikleri yerlerde bu yolculuğu; “sağa bakınca yeşilin her tonu,
sola bakınca masmavi deniz, ah canım Karadeniz” diye ballandıra ballandıra
anlatırlardı.
Sonra ne mi oldu?
Karadeniz Bölgesinde köyler hızla
boşaldı. Nüfusun önemli bir kısım bölge dışına çıkarken bir kısmı da sahile
indi. Şehir ve kasabalar hızla büyüdü. Önü deniz, arkası yamaç, dere içleri de
sel, taşkın, heyelan riskli olunca yerleşmeler ister istemez sahil ve karayolu
boyunca doğu-batı yönlü olarak, çizgisel bir şekilde büyümeye başladı.
Kırdan kente göçün arkası
kesilmeyince, yatay / çizgisel büyüme bu
kez dikey / gökyüzüne doğru büyümeye dönüştü. Binaların kat sayıları hızla
arttı, bazı yerleşim birimlerinde 20 katı buldu.
Binalar da bina olsa; sıvalı sıvasız,
boyalı boyasız, balkonlu balkonsuz, inşa halinde veya bitmiş, karma karışık,
çoğu yerde bitişik nizam ve en azı ortalama 8-10 kat yükseklikte. 15-20 yıl gibi kısa bir zamanda yüzlerce
kilometrelerce uzunlukta, (Sürmene’deki Memişağa Konağı gibi birkaç sivil
mimari örneğini saymazsak) hiçbir estetik değer taşımayan “ucube” bir set
ortaya çıktı.
Samsun’dan Rize’ye doğru giderken
artık sağa bakınca yeşillikler değil işte bu acayip görüntü ile karşı
karşıyayız. Halâ arada biraz boşluklar var, oralardan yine de yeşil görünüyor
diye sevinmeyin, az kaldı oralar da dolacak.
Evet, Çin meşhur seddiyle geçmişte
ülkesini düşmanlarından korudu, bugün turistlere gösterip para kazanıyor. Peki,
bizim bu “Laz Seddi” ne işe yarar? Arkalarına aldıkları şehir ve kasabaların
denizden gelen havasını kesmek, yol boyunca yeşilliklerle dolu çay ve fındık
bahçelerini perdelemek, bulutların arasından uç vermiş güzelim yaylaları, başı
karlı dağları görmemizi engellemek dışında, söyler misiniz bu set ne işe yarar?
500 km boyunca kıyı şeridi bu hale
gelene kadar nasıl uyuduk (ve uyumaya devam ediyoruz)? Kaş (yol) yapayım derken
göz çıkarılmasına / güzelliklerimizin yok olmasına kimler, nasıl sessiz
kaldılar? Siz, biz bütün Karadenizliler böyle bir ucube ortaya çıkarken
neredeydik? Hadi söyleyin, çekinmeyin. Dünyanın en güzel manzaralarından birini
nasıl katlettik?
Daha da kötü olmadan uyanmamız, tedbir
almamız gerekmez mi? Neyi bekliyoruz?
(Not: 7 Kasım 2013’te dönemin Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar Gelişen Kentler Zirvesi için Samsun’a
gelmiş, Atakum Kültür Merkezi’nde “Çağdaş Şehircilik” üzerine bir konuşma
yapmıştı. Soru cevap kısmında kendisine tarafımdan böyle bir problemin olduğu
hatırlatılmış; “Karadeniz Sahil Belediyeler Birliği” kurulabilir ve İstanbul'daki
"Boğaziçi Öngörünüm Yasası”na benzer bir düzenleme yapılarak estetiği önem
verilebilir, bu çirkinlik ve kötüye gidiş önlenebilir diye çözüm önerisinde de
bulunmuştuk. Cevap çok kısa ve netti: “Hocam biz Belediye Başkanlarına
söyledik, artık çok katlı yapılara izin vermeyecekler”).
/Cevdet
YILMAZ
19 Kasım 2018
http://www.habergazetesi.com.tr/yazarlar/17633/karadeniz-sahil-yolu-izlenimleri-ilaz-seddi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder