30 Ekim 2018 Salı

Patent, Marka, Coğrafî İşaret ve Endüstri 4.0 II

 Endüstri 4.0 nedir? Gelecekte bizi bekleyen teknolojik bir gelişmeymiş, yakalayamazsak mahvolurmuşuz gibi söylemleri çok duyar olduk. Yaşamadık, görmedik bu yüzden tam olarak ne olduğunu, ne getireceğini bilmiyoruz. Fakat siyasetçilerimizin dilinden düşmüyor, 1, 2, 3. Sanayi Devrimlerini kaçırmışız, bari Endüstri 4.0’ı kaçırmayalım diyorlar. Bilerek mi söylüyorlar, bilmeden mi onu da bilmiyoruz.

Yukarıda patent, marka ve coğrafi işaret konusuna değindik. Bunlardan patent ve markada çok geride kaldık. Coğrafî işaret konusunda birşeyler yapabiliriz gibi görünse de bizim herhangi bir yöremizden o yöreye ait bir ürünü büyük miktarlarda dünyaya satamadığımız takdirde çok da bir kıymeti yok.

2023’e doğru gittiğimiz bu günlerde böylesine bir karamsarlığa kapılmışken yazılım konusu devreye girdi ve dendi ki “elinizde bilgisayar varsa, yabancı ülkelere el açmadan onunla yaptığınız yazılımlar sayesinde bu dünyada siz de kendinize yer bulabilirsiniz”. Önümüzdeki yıllar “endüstri 4.0” dönemidir ve biz bunu aman ha kaçırmayalım.

Evet elimizde bilgisayarlar vardı ve biz (sanayide olduğu gibi; enerji, hammadde, pazar, işçi, sermaye vd. olmasa da) bu denilen yazılımları yetişmiş ve yetişecek beyin gücümüzle yapabilirdik. (Taaa ilkokullardan başlayarak kod yazma becerisi kursları açmaya başladık ya!). Fakat tam havaya girmiştik ki küçük damadın uyarısı konu üzerine bizi tekrar düşünmeye sevk etti. Konu o kadar da basit olmayabilirdi.

ABD’de eğitim gören ve yaptığı İHA ve SİHA’larla ülkemize önemli katkıları olan, bu sayede kim bilir kaç Mehmetçiğin hayatını kurtaran Baykar Makina Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar (24.05.2018 tarihli gazetelerde yer alan demecinde) diyor ki; “Endüstri 4.0 Batı’nın yeni sömürme biçimidir ve Endüstri 4.0 ile Türk pazarı bağımlı hale gelecektir”.

Peki bu nasıl olacakmış, yine kendisinden dinleyelim; “Endüstri 4.0, Toplum 5.0 vb. gibi dışarıdan ithal kavramlar, birilerinin kendi markalarını pazarlaması, pazarı yönlendirmesi ve kontrol altına alması için empoze edilmektedir. Bu tip ithal kavramlar aslında bu işin ön hazırlık aşamasıdır. Sonrasında yabancı standartlar ile tüm teknoloji tabanlı ürünlerin belirli kaynaklardan alınması zorunluluğu oluşturulur. Misal; bir uçak parçası üretmek için bilgisayar kontrollü bir makina alacaksınız. Alanın otoriteleri bu makinanın Endüstri 4.0 standardında olmasını şart koşar. Makinayı alıp fabrikanıza kurarsınız, ancak makina ağ üzerinden dış şebekelere bağlı durumda. Gün olur size derler ki, 'Bu makinayla uçak parçası yapamazsın, bu bizim şartlarımıza aykırı'. Bu durumda makinanızı ağ şebekesinden ayırmayı denersiniz, ancak o durumda da makina çalışamaz hale gelir, zira tüm veri tabloları ve ayarları bu ağa bağımlı olmayı zorunlu kılmaktadır. Yine mesela ülkemizden bir girişim yapay zekâya sahip akıllı araç teknolojisi geliştirmiş olsun. Bunu yurt dışına satışı yapılabilmesi için Endüstri 4.0 şemsiyesi altında yabancı otoritelerden izin alınması gerekecek”.

İşte bu son cümleler çok önemli. Neden? Çünkü Sayın Bayraktar’ın ifadesine göre Endüstri 4.0 bizim gibi gelişmekte olan ülkelerden ziyade, gelişmiş ülkelere hizmet edecek olan bir sistem gibi görünüyor. Peki çare ne? Bayraktar’a göre çare; “Sanayi ve teknolojik alt yapımızın dönüşümü ancak millî kavramlar üzerine inşa edilebilir. Bize başkalarının açık pazarı olmamız ile neticelenecek ve teknolojik açıdan tümüyle dışa bağımlı hale getirecek Almanya’nın Endüstri 4.0’ı, Japonya’nın Toplum 5.0’ı, İngiltere’nin Katapult’u değil, ülkemizi  geliştirme anlamında böyle bir dönüşüm için ‘millî teknoloji hamlesi’ gerek".

Selçuk Bayraktar’ın bu söylemlerinden benim anladığım; Endüstri 4.0’ın patent, marka ve coğrafî İşaretler hegemonyasının bir devamı olduğudur. Gelişmiş ülkeler bu yolla yine gelişmekte olan ülkelerin önünü kesecekler, üstünlüklerini onlara kabul ettirme yollarından biri olarak bu kez 4.0’dan faydalanacaklardır.

Şu anda bile onların yazılımlarını kullandığımız için ne yazdığımızı, internette ne aradığımızı takip etmektedirler. Bugün kendi KOBİ’sinde müstakil üretim yapan bir işletme, (Selçuk Bayraktar’ın ifadelerini doğru kabul edersek), yarın dünyaya açılmak için sistemini 4.0’a entegre ettiğinde, Endüstri 4.0 ile yabancıların takibinde olacak, üretiminin her aşaması izlenebilecektir. Aynen marka ve patentte olduğu gibi, onlara ait zerre miktarı bile olsa bir bilgiyi ya da teknolojiyi asla ve kat’a (parasını vermedikçe, ya da kendi rızaları olmadıkça) kullandırtmayacaklar, gerektiğinde aynı yazılım üzerinden sabote edecekler, ya da mahkemeler yoluyla o işletmeyi kapattıracaklardır. (Nitekim buna benzer bir olayı geçtiğimiz aylarda yaşadık; döviz krizi sürerken uluslararası finans piyasasına entegre olan Halkbank’ın hesaplarına girilerek dövizi aşağı çekildi ve farkına varılıncaya kadar yüzlerce kişi alım yaptı).

Bu durumda kim ne derse desin (bilinen haliyle) Endüstri 4.0, şayet millî yazılımlar geliştirip, millî sanayi hamleleri yapamazsak, halen sömüren ve sömürülen üzerine kurulu dünya düzeninin (gelişmiş ülkeler lehine) devamı için bir araç gibi görünmektedir.

O halde; vakit geçirmeksizin AR-GE’ye önem vermeli, icat ve keşif sayısını arttırmalı, sanayicimiz bunları üretimde kullanmalı, kendi markalarımızı yaratmalı, yöresel zenginliklerimizi tescil etmeli, Endüstri 4.0 için kendi kendimize yeter sistemler üreterek bu dünyada biz de varız diyebilmeliyiz. Bunun için de süper beyinlere, bu beyinleri keşfedecek eğitim sistemine, eğittikten sonra yurtdışına gitmelerini önleyecek, gitse de geri dönmesini sağlayacak millî şuur kazandıracak öğretmenlere ve ailelere ihtiyacımız var. Şu sıralar açıklanan Eğitimde 2023 vizyonu bu istekleri karşılar mı, onu da zaman gösterecektir.

/Cevdet YILMAZ
30 Ekim 2018
http://www.habergazetesi.com.tr/yazarlar/17459/patent-marka-cograf-isaret-ve-endustri-40-ii

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder