Endüstri 4.0 nedir? Gelecekte bizi bekleyen
teknolojik bir gelişmeymiş, yakalayamazsak mahvolurmuşuz gibi söylemleri çok
duyar olduk. Yaşamadık, görmedik bu yüzden tam olarak ne olduğunu, ne
getireceğini bilmiyoruz. Fakat siyasetçilerimizin dilinden düşmüyor, 1, 2, 3.
Sanayi Devrimlerini kaçırmışız, bari Endüstri 4.0’ı kaçırmayalım diyorlar.
Bilerek mi söylüyorlar, bilmeden mi onu da bilmiyoruz.
Yukarıda patent, marka ve coğrafi
işaret konusuna değindik. Bunlardan patent ve markada çok geride kaldık.
Coğrafî işaret konusunda birşeyler yapabiliriz gibi görünse de bizim herhangi
bir yöremizden o yöreye ait bir ürünü büyük miktarlarda dünyaya satamadığımız
takdirde çok da bir kıymeti yok.
2023’e doğru gittiğimiz bu günlerde
böylesine bir karamsarlığa kapılmışken yazılım konusu devreye girdi ve dendi ki
“elinizde bilgisayar varsa, yabancı ülkelere el açmadan onunla yaptığınız
yazılımlar sayesinde bu dünyada siz de kendinize yer bulabilirsiniz”.
Önümüzdeki yıllar “endüstri 4.0” dönemidir ve biz bunu aman ha kaçırmayalım.
Evet elimizde bilgisayarlar vardı ve
biz (sanayide olduğu gibi; enerji, hammadde, pazar, işçi, sermaye vd. olmasa
da) bu denilen yazılımları yetişmiş ve yetişecek beyin gücümüzle yapabilirdik.
(Taaa ilkokullardan başlayarak kod yazma becerisi kursları açmaya başladık
ya!). Fakat tam havaya girmiştik ki küçük damadın uyarısı konu üzerine bizi
tekrar düşünmeye sevk etti. Konu o kadar da basit olmayabilirdi.
ABD’de eğitim gören ve yaptığı İHA ve
SİHA’larla ülkemize önemli katkıları olan, bu sayede kim bilir kaç Mehmetçiğin
hayatını kurtaran Baykar Makina Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar (24.05.2018
tarihli gazetelerde yer alan demecinde) diyor ki; “Endüstri 4.0 Batı’nın yeni
sömürme biçimidir ve Endüstri 4.0 ile Türk pazarı bağımlı hale gelecektir”.
Peki bu nasıl olacakmış, yine
kendisinden dinleyelim; “Endüstri 4.0, Toplum 5.0 vb. gibi dışarıdan ithal
kavramlar, birilerinin kendi markalarını pazarlaması, pazarı yönlendirmesi ve
kontrol altına alması için empoze edilmektedir. Bu tip ithal kavramlar aslında
bu işin ön hazırlık aşamasıdır. Sonrasında yabancı standartlar ile tüm
teknoloji tabanlı ürünlerin belirli kaynaklardan alınması zorunluluğu
oluşturulur. Misal; bir uçak parçası üretmek için bilgisayar kontrollü bir
makina alacaksınız. Alanın otoriteleri bu makinanın Endüstri 4.0 standardında
olmasını şart koşar. Makinayı alıp fabrikanıza kurarsınız, ancak makina ağ
üzerinden dış şebekelere bağlı durumda. Gün olur size derler ki, 'Bu makinayla
uçak parçası yapamazsın, bu bizim şartlarımıza aykırı'. Bu durumda makinanızı
ağ şebekesinden ayırmayı denersiniz, ancak o durumda da makina çalışamaz hale
gelir, zira tüm veri tabloları ve ayarları bu ağa bağımlı olmayı zorunlu
kılmaktadır. Yine mesela ülkemizden bir girişim yapay zekâya sahip akıllı araç
teknolojisi geliştirmiş olsun. Bunu yurt dışına satışı yapılabilmesi için
Endüstri 4.0 şemsiyesi altında yabancı otoritelerden izin alınması gerekecek”.
İşte bu son cümleler çok önemli.
Neden? Çünkü Sayın Bayraktar’ın ifadesine göre Endüstri 4.0 bizim gibi
gelişmekte olan ülkelerden ziyade, gelişmiş ülkelere hizmet edecek olan bir
sistem gibi görünüyor. Peki çare ne? Bayraktar’a göre çare; “Sanayi ve teknolojik
alt yapımızın dönüşümü ancak millî kavramlar üzerine inşa edilebilir. Bize
başkalarının açık pazarı olmamız ile neticelenecek ve teknolojik açıdan tümüyle
dışa bağımlı hale getirecek Almanya’nın Endüstri 4.0’ı, Japonya’nın Toplum
5.0’ı, İngiltere’nin Katapult’u değil, ülkemizi
geliştirme anlamında böyle bir dönüşüm için ‘millî teknoloji hamlesi’
gerek".
Selçuk Bayraktar’ın bu söylemlerinden
benim anladığım; Endüstri 4.0’ın patent, marka ve coğrafî İşaretler
hegemonyasının bir devamı olduğudur. Gelişmiş ülkeler bu yolla yine gelişmekte
olan ülkelerin önünü kesecekler, üstünlüklerini onlara kabul ettirme
yollarından biri olarak bu kez 4.0’dan faydalanacaklardır.
Şu anda bile onların yazılımlarını
kullandığımız için ne yazdığımızı, internette ne aradığımızı takip
etmektedirler. Bugün kendi KOBİ’sinde müstakil üretim yapan bir işletme,
(Selçuk Bayraktar’ın ifadelerini doğru kabul edersek), yarın dünyaya açılmak
için sistemini 4.0’a entegre ettiğinde, Endüstri 4.0 ile yabancıların takibinde
olacak, üretiminin her aşaması izlenebilecektir. Aynen marka ve patentte olduğu
gibi, onlara ait zerre miktarı bile olsa bir bilgiyi ya da teknolojiyi asla ve
kat’a (parasını vermedikçe, ya da kendi rızaları olmadıkça)
kullandırtmayacaklar, gerektiğinde aynı yazılım üzerinden sabote edecekler, ya
da mahkemeler yoluyla o işletmeyi kapattıracaklardır. (Nitekim buna benzer bir
olayı geçtiğimiz aylarda yaşadık; döviz krizi sürerken uluslararası finans
piyasasına entegre olan Halkbank’ın hesaplarına girilerek dövizi aşağı çekildi
ve farkına varılıncaya kadar yüzlerce kişi alım yaptı).
Bu durumda kim ne derse desin (bilinen
haliyle) Endüstri 4.0, şayet millî yazılımlar geliştirip, millî sanayi
hamleleri yapamazsak, halen sömüren ve sömürülen üzerine kurulu dünya düzeninin
(gelişmiş ülkeler lehine) devamı için bir araç gibi görünmektedir.
O halde; vakit geçirmeksizin AR-GE’ye
önem vermeli, icat ve keşif sayısını arttırmalı, sanayicimiz bunları üretimde
kullanmalı, kendi markalarımızı yaratmalı, yöresel zenginliklerimizi tescil
etmeli, Endüstri 4.0 için kendi kendimize yeter sistemler üreterek bu dünyada
biz de varız diyebilmeliyiz. Bunun için de süper beyinlere, bu beyinleri
keşfedecek eğitim sistemine, eğittikten sonra yurtdışına gitmelerini önleyecek,
gitse de geri dönmesini sağlayacak millî şuur kazandıracak öğretmenlere ve
ailelere ihtiyacımız var. Şu sıralar açıklanan Eğitimde 2023 vizyonu bu
istekleri karşılar mı, onu da zaman gösterecektir.
/Cevdet
YILMAZ
30 Ekim 2018
http://www.habergazetesi.com.tr/yazarlar/17459/patent-marka-cograf-isaret-ve-endustri-40-ii
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder