6 Mart 2010 Cumartesi

Yapmalıyız…


Yoksulluk kanına işler insanın… Canını yakar, sessiz bırakır, yaralar. Mahurdur elbet ama söz konusu evlat, anne, baba olursa da içine atarsın çaresizliğini, gözünden süzülmesini önleyemediğin gözyaşlarına gizler susarsın. Öyle bir susmadır ki, Ana baba parasıyla eli cebinde ahkam kesenlere de, satılığa çıkarılmış insanlıkların bol sıfırlı karşılıklarına da aynı tarifeden işlem yaparsınız.
         
Uzun süre "Neden hep kötüler kazanıyor?" sorusuna bulamadığın cevabın, döndüremediğin şansın, dönemediğin köşenin, güldüremediğin bahtının sorumlusunu ararsın fellek fellek. Bir zaman sonra soru da sormaz olursun. Aranan cevap bulunmuştur çünkü. Niyazi Mısri'nin sözlerinde olduğu gibi: "Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş,
         
Bürhan (tanık) aradım aslıma, aslım bana bürhan (tanık) imiş" Sorumlusunun bolca olduğu, sorunların arasında, sormak ya da sorgulamak ürkekliğinde sürdürülen yaşamsal sıkışmışlıklar başrollerde günümüzde. Adına yaşam denilen bir mücadelenin içinde kişiselliğimize vurduğumuz demin, acı veren hazzını yaşıyoruz. Ya da öyle sanıyoruz. Artık anlamak, kabullenmek gerek.
         
Bu ülkenin işsiz ya da yardıma muhtaç zümresi sadece yardım programlarına çıkanlardan ibaret değil. Sessiz köşelerinde önüne geçemedikleri gururlardan, kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyenler de var. Samsun'da var, Bafra'da var, Karadeniz'de var, Türkiye'de var, Dünya'da var.

Birilerinin bir saatlik yat gezisinde harcadıklarıyla bir ömür geçinmek zorunda kalanlar da var. Gün ağarmadan bir iş bulup çalışmak hayaliyle yollara dökülenler de, yattığı yerden kazananlar da. Gamsız, kedersiz kahkaha kenar süslü yaşamlar da var, tebessümleri gün be gün yüzünde donup kalanlar da.

Yoksulluk kader değil belki, evet çalışana ekmek var her yerde. Peki ama verdiği tüm mücadeleye rağmen uzanamadığı bir dilim ekmek yüzünden solan yaşamlar da yok mu?

Bir iş ve bir dilim ekmek uğruna düşülen yolların, çıkmaz sokaklara kesiştiği yerlerin son durakları olan kahvehaneler günümüzde artık sadece eğlence mekanı mıdır? Yoksa; çaresiz çoğunluğun alakasız sohbetler eşliğinde hüküm sürdüğü sığınma yerleri mi?

 Küsüp kırılmaların, bıkıp darılmaların ötesine geçme vakti geldi sorunların.
Bu kadar zorlaştırmanın manası yok hayatı.
Söylemesi, hayal etmesi hatta yazması kolay diye düşünebilirsiniz. Susmanın sağır sesliğine bürünmektense, kendini ifade etmenin ağır yükümlülüğüne teslim etmek vakti

Başkalarının dertlerini dert edinmedikçe, yaşadığın coğrafya için elini taşın altına koymadıkça aşılamaz sorunlar.

Biz bunu hep yaptık.

Yine yapabiliriz.

Yapmalıyız…
06.03.2010
/Birol BİRCAN   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder