12 Nisan 2010 Pazartesi

"Dil Yaramız" ya da "Dilini Eşek Arısı Sokanlar"


İnternet ortamında Alaçam ilçemizle ilgili kaynakları araştırırken karşılaştığım birçok grup sayfalarında gördüğüm Türkçe cinayeti doğrusu beni üzdü. Elbette hiçbir Alaçamlı hemşerimizden edebi metinler yazmasını beklemiyorum ama yazılan iki cümlecik için bari dikkatli olsalar yarınlara olan güvenimiz, umudumuz tazelenecektir.

Her kim olursa olsun, bir yerlere yazı yazan arkadaşlar ulusal dilimiz Türkçeye gereken özeni göstermeliler. Özellikle “Cep” dediğimiz “mobil” yani “taşınabilir” telefonların yaygınlaşmasından sonra zuhur eden “kısa mesaj” çılgınlığıyla dilimiz eşekten düşmüşe döndü. Gönderilen mesajları ucuza getirmek maksadıyla adeta bir “şifre  diline dönüşen yazışmalar bizi ele güne karşı rezil etmektedir.

Eskiden mahalle mekteplerinde, camilerde çocuklara sadece okuma öğretilir, yazı yazmaya kalkanlar cezalandırılırmış. “Söz uçar yazı kalır” kabilinden yazı yazacakların ilim ve terbiye görmüş kimseler olmasına bakılırmış. Günümüzde okur-yazarlık, adını soyadını yazıp okuyabilirlik olarak kalmıştır. Oysa bıraksan, saatlerce susmadan konuşabilecek birisine al şu kâğıdı kalemi iki satırlık bir anını yaz deseniz tek bir cümle bile kurmaktan acizdir.

Tıpkı bunun gibi internette gerek MSN ve gerekse gruplarda yazılan yazıların çoğu okunamayacak türden yazılar. Dün Osmanlıca yoluyla bugün çağdaş iletişimin etkisiyle dilimize giren ve Türkçesi varken yabancı kökenli kelimelerin kullanımı bir yana; Klavyesinde Türkçe karakter olmadığı için “ç, ğ, İ, ö, ş, ü” gibi Türkçe harfleri kullanamayanları anlarım da “slm”, “kib” “nbr”,”:-)” gibi yazılarla insanlara iyi dileklerde bulunanları, eksik kelimelerle hal hatır soranları anlayamam. Zamandan ve paradan kazanacağım diye dilini yerlerde süründürenlere kusura bakmasınlar ama “anlayış” gösteremeyeceğim, bu kendi çocuğum bile olsa. İş dünyasının bir kuralı vardır; bir işi yapıp bitirmek o işin yarısıdır. O işin diğer yarısı da onu rapor etmektir. Ne yaptığını, nasıl yaptığını yazıp belgeleyemiyorsan o iş bitmemiştir, hatta hiç yapılmamış gibidir.

Okuma yazma özürlü bir toplum olduğumuz gerçeğini kabul ediyorum. Öğretmenlerimiz doğru okuyup yazmamız konusunda bize ısrar ettiklerinde ve bu konuda velilerimizden de destek istediklerinde “Aman be öğretmen boş ver, okuyup da Kaymakam mı olacaklar?” diye eğitim öğretimi önemsemeyen pek çok velimizle muhatap olurlardı. Buna karşılık “çocuğum okusun, büyük adam olsun” diye çırpınan velilerimiz de vardı. Eskiden büyüklerimizin sorduğu bir hesabı yapamazsak büyüklerimiz bizi hemen azarlar ve ardından da “hay seni okutan hocaya ne diyeyim” diye öğretmenlerimizi de çekiştirirlerdi. “Ödül”lendirme gibi “ceza”nın da bir eğitim aracı olduğu yani “Dayağın cennetten çıkma” olduğu dönemlerde “çalışmak”tan başka çıkar yol bulamayan öğrenci yardımcı ders kitapsız, dershanesiz de üniversiteyi kazanabiliyordu. Şimdi, öğretmenin öğrenciden korktuğu bir dönemdeyiz ve üniversite mezunlarımızın bile birçoğu “CV” denen “kısa özgeçmiş”lerini yazabilmekten aciz durumda.

Netice olarak, birebir mesajlaşmalarda gözlerden uzak olarak kullanılan “ucube” dili tutup da internet ortamında herkesin karşısında kontrolsüzce kullanma lüksümüz olmamalı. Bir birimizi uyarmalı, varlık nedenimiz olan dilimizin aykırı kullanımlarla bozulmasına izin vermemeliyiz. Unutmayalım ki tarihten silinen milletler önce dillerini ardından da milliyetlerini ve son olarak da hürriyetlerini kaybetmişlerdir.

Hürriyet, insanoğlunun en doğal hakkıdır. Lütfen, haklarımıza sahip çıkalım.

/Çetin KOŞAR

12 Nisan 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder